Yazdıklarıma baktım. 12 saat çalıştıktan sonra, her gece üç dört yazı geliştirmişim. Kiminde uyuklayarak, bir cümle öncesini hatırlamadan konunun akışından kopmayarak, kiminde oraya buraya laf yetiştirerek.
En "derin" zamanımmış. meşgul olduğum, hiç bir şeye yetişemediğim, kendimi kimselere beğendiremediğim, hakkımın hiç gözetilmediği, yazdıklarımın dağıtılmadığı, makalelerimin yayınlanmadığı, davet edildiğim tartışmaların, dergilerin bana haber verilmediği, telifsiz ve referanssız talan edildiğim, buna yas tutmadığım, lime lime edildiğim yıllar:)
Düşünmediğim alan kalmamış, sadece her yazdığım gün ışığına çıkmamış.
Ve saire.
İhtimamla okudum, anlatmaya çalıştıklarımı, bize emanet edilenleri. Sırtımı örttüm, iyiliğimi diledim her kapı yüzüne kapanmış ama farketmemiş gibi devam etmiş kendimin.
İyi çocukmuşum, delikanlıymışım, inceliğe adaletle aşıkmışım, sevindim, kendime zamanım olmamıştı, hayır:)
Bazan kendimizin mirasçısıyız. Ayrıcalık galiba. Duyarsa bunu burnumuzdan getirir eşimiz dostumuz:)
Tımarhaneden Mektuplar en delicesi, delilerin içinde tek akıllı olsaydık.
Onca kötülük ve zulm üzerinde kayıp gitmişiz ufkun açıldığı, afakın birleştiği, sonu başı belirsiz yere, sonluluğumuz ve sorumluluğumuzla.
İyi ki doğdun ve seni tanımış oldum, nasıl birisi olacağını bilmediğimden çok gergindim bir zamanlar, şimdi lakayt olduğun için sana küsemiyorum, doğum günün değil, zaman da gerçekliğin kendisinde yok, olsaydı da kutlamıyordun zaten, anladık...