18 Ocak 2009

Bir Kırk Satır Ya da Kırk Katır Meselesi Daha


Ne askeri diktatörlük, ne turuncu darbe ne de polis devleti istiyoruz.

Hukukun işletilmesini, otellerde kimselerin yakılmamasını, birilerinin iki de bir elde balta satır halkı doğramaya çıkarılmamasını.

İçerde kim, dışarda kim olursa olsun eziyete uğrayan halk, sendikalarına sis bombası atılan işçiler, sokakta vurulan aydın.

Kaçan da kovalayan da aynı cinayeti, aynı zulmü, aynı eziyeti engellemek için kılını kıpırdatmamışlardansa kimi alkışlayacağız? Sopa el değiştirir, daha kibar da vurulabilir sırtımıza. Ama sopa yine aynı sopa.

Ne basın her daim basınımız, ne de aydın aydınımız.

Ufkumuzu gözden kaybettirmeyecek bir ufuk bekçimiz yok. Kibar hırsızı ürkütecek bekçi düdükleri bile uykuda.

Aklımız, fikrimiz, aşkımız, rüyamız, soframız, bize emanet edilen dünya, yurdumuz bir ilkelliğin, barbarlığın derin tünellerine kanalize ediliyor yıllardır.

Uygarlığın ufkunda hayatla terbiye edildiğimiz yok, ufuksuz bir devin işkembesine çalkalanıp duruyoruz.

Hani nerede uygarlığımız? Hani nerede Ümranımız?

Nerede kaldı insanlığımız?

Sokaklarında rahat yürüyememenin, yatağından ürpermeden kalkamamanın ülkesinin peşindeyiz. Bir aptal devin yüce çıkarına binlerce canın feda edildiği tapınakta yer kapma peşindeyiz. Sunağa ürkek kuzular, çalımlı koçlar gibi tünedik. Kader bu, kaderimiz bu sanıyoruz. Başkasının cenneti, bizim cehennemimiz. Seçkinlerimizin zebaniliğini seçtiği yürekler yakan bir fırın!

Hangi insani uygarlık için olursa olsun, hangi insani rüya için olursa olsun, bu zifiri karanlıkta yanıp sönen ateş böcekleri gördük. Kayan yıldızlar gibi. Göktaşları gibi. Ölen arkadaşlarımız gibi. Kendi ateşleriyle, insanlıklarından aldıkları ateşle.

Hangi kanlıpazarcılar içerde, hangileri dışarda kalacak; kimin katli vacip, kimin değil; mahkemeler bitmeden kimler asılacak, kimler şimdilik kefeni yırtacak alaveresiyle, dalaveresiyle ne işimiz olabilirdi ki? İnsanca yaşadık, insanca öleceğiz. Geldik, gideceğiz.

Alınterimizle geçineceğiz yaşadıkça. Başkalarının cesetlerini çiğnemeyeceğiz. İnsana kardeş olan pusuda yaşamaz. İnsan avlamaz. İnsan avlatmaz.

Başarı kuracağımızda değil, ey güzel insanlar, o güzel ufkun insanları olarak yaşama çabamızda.

Dünya cennetlerini götürmeye hazır tufanlar her daim köşede bekler. Aslolan insanca çabadır. İnsanlığımızdır. İnsanlık çabasıdır.

İnsanın avucunda tuttuğu hiç bir şey, hiç bir şey bakî değildir. Geride bırakılan onca çileden, çabadan adalet, hak, hukuk, eşitlik, güzellik kavramına sızdırılan derinlik. Ve elbette onca zulüm, sömürü, kölelik, eziyet: Acının da dipsizliği.

Bir güzellikten bir çirkinlik bile çıkmaz ama, bir çirkinliği yadsımakla binlerce güzellik çiçek açar, Ey Halkım. "Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle"nin de bir meali bu olsa gerek.