23 Şubat 2010

Kenardan Geçmek


Kapı çalıyor, burada değilim. Orada da değilim. Başka bir yerdeyim.

Aradıkları ben burada yok, bir ben olarak yokum. Bir sorumluluk olarak. Bu bir atlatma hali değil. Ne kızma var ortada ne de küsme. İyi haberlere sevinecek, yanlış işlere kızmayacak bir genişlikten bakan bir hal.

Önümden geçen, aklımdan geçmiş gibi, karşımda değil de. Hafsalamdan selamlıyorum, söyleyeceğim bir şey yok. Söylenmiş, söylenebilir, temenni edilebilir şeyler var. Varlar. Mevcutlar. Yok saymıyorum. Bir karşılaşma halinden çok hatırlama hali. Hatırlamada karşılaşır gibi olma.

İnsanlar bir yerde, benim gibiler bir başka yerde, kendi halinde, kendi çırpınışında, kendi anlayışında.

Bir zamanlar anlamam anlayışımı tartışmaya açmamla mümkündü. Derimi önlerine sermemle. Şimdilerde anlamam sonuçlandırılmayan, nihaî haliyle formule edilmeyen, dile getirilmeyen bir çalışma, işleme ve işlenme halinde.

Derdim kendi derdim. Dayanışma başkalarıyla dayanışma.
'Herkesin kapısı'nın arada bizlere de açık tutulması aman ne külfet. Bir yerde ders vereceksek, bir yerde yazacaksak aman ne büyük ulûfe.

Konuşmamız gevezelik, herkesin bildiği şeylerin tekrarlanması. Susmamız ukalâlık.

Oysa bıraktık çoktan, yol sizin, meclis sizin, dil sizin, meydan sizin.


Kenardan geçiyoruz da, aslan payını kendimize biçerek, yanılsayan bir tevazuyla.


Doğrulara yanlışlara anlayışlılığımız içinde. Gündüz hayalimizde, gece düşümüzde. Tutkun arkadaşlar sanki yanıbaşımızda.


Ağam hey! Hey.