17 Ağustos 2007

"Seni Anlamıyorum!"

Anlamamada inat bir körlük hali. Anlamanın ahlâkından yoksun oluş. Başkalarının farkına, derdine, ayrımına şahit olmama hali. Ezberi, anlama çabasına hakim kılma. Yanılmazlığı yanılmanın diskurundan, meydanından kaçarak sağlama. Kaçak güreşerek, çayırdan uzakta meydan okuyarak peşrev çekme. Yalanla yaşamayı seçme.

Anlamamada ısrar bir takıntı da olabilir. Takılma. Saplanıp kalma. Artık kafanın almaması. Anlayışın, ufkun ısınması. Ama yine de ısrar, anlayamayıştan hoşnutsuzlukla da olsa anlayamayışta ısrar.

"Seni anlamıyorum! Anlayamıyorum!" dediğimde, özür dilemiş oluyorum. Kapasitem, gücüm, dilim, anlayışım bu ve bu kadar Ey İnsan! Ey Kitap! Ey Kuşlar! Ağaçlar! Böcekler! Şimdilik anlayamıyorum. Anlama çabam, anlaşılacağın ayaklarına dolaşıyor, yolunu kesiyor. Anlaşılacağın yolunu kesiyorum. Yol kesiyorum.

Karşımdaki en anlaşılmaz şeklde söylese, kendisi dediğini anlamamış olsa da, anlama çabası benim ahlâklı olma, olma çabam. Anlaşılamayacakla karşılaştığımda en azından kestirip atmamam, gerekirse üzerine düşünmeden, bir sonuca varmadan, bir tasnife gitmeden dinlemem gerek.

Her şeyi duyma, işitme, anlamaya çalışma şansımız yok. Dinlediğimizde dinlemiş olmamız yeterli.

Derdini anlatıyorsun kedi yüzünü yalıyor, bu bir dinleme, anlama.

Bir anne, dünyalar kurup bozan alim evladının saçlarını okşuyor, geçer geçer diyor. Bu da bir anlaşılma. Anlama. Anlamaya açıklık.

"Seni anlamıyorum!" ile "kendini anlatabilene kadar konuşma!"yı kasdediyorsak, bir bakış, hat titremesi, vurgu, duruştan bir şeyler çıkaramıyorsak, anlamamayı karşı tarafın anlatamamasına bağlıyorsak anlayış hırkasını giymemişiz demektir.

Bazı özenilen kültürlerde "seni anlamıyorum!" demek, "akıllı, rasyonel, anlaşılır, anlamaya değer değisin!" de demek. Bu kültürlerde başkalarıyla ayrıştığımız yanlarımız yani bireyselliklerimiz değil de başkalarıya ortak imalat olan yanlarımız kişiselliklerimiz öne çıkar. Kişi ya da birey yarım bırakılır. İnsan yarımlığa mahkum eder kendisini ve dünyasını. Bu yarıda kalış zorunlu bir tamamlanmayış değil, çocuğu kuma gömmedir.

Ortak ve ayrışan yanlarımız aynı bireyin veya kişinin eytişen, didişen, kapışan, anlaşan yanları. İnsanı örtüyoruz. İnsanlığı örtüyoruz.

Bir metni, dik bakan kediyi, kendini açıklayamayan deliyi anlama çabası aynı çaba. Söylediği bir şey var, anlayacağım bir şey var. Buyur konuş diyorum.

Her anlama bir lütuf da değil, anlayanın tarafından. Anlatan, söyleyen lütufkar. Öğretiyor. Bir farkı sunuyor.

Bir yanlışımdan kurtarıyor. Bir yaşamadığımın öz suyunu cam-ı cemde sunuyor.Yanlış anlamalar da bir anlama. Düzeltilecek, itiraza mevzu edilebilecek, konuyu daha da açıklığa çıkarabilecek bir yerdeyim.

Ve her anlama bir anlamda yanlış anlama. Anlamı boşaltma, bir kereliğine tüm zamanlar için anlaşılır kılma şansım, yeteneğim yok. Anladığımı anlaşılır kılmam, anladığımı anlaşılanın üzerine yerleştirmez.

Tevazu, sınırlı, sonlu, yarım yamalak bir hayat yaşayan, bırakalım alemin tüm anlamlarını çıkarmayı, karşı karşıya kaldığı her durumu anlamaya ve her durumda yanılmadan eylemeye yetecek bir tecrübeyi asla edinemeyecek insanın kendini bilme hali.

Anlamamada inadın, kendini bilmemede karar kılmak olduğunu anlayan insan, anlamamazlıkta karar kılabilir miydi? Kendini bilmek, başkalarını ve başkalığı anlamadan geçiyorsa, anlaşılmaz kalan kim?