16 Şubat 2009

2009'da Türkiyede Halet-i Ruhîye, Entellektüel ve Manevî Hâl (1): Bağımsızlık


BAĞIMSIZLIK. Bağımsızlık düşüncesi hiç bir zaman için bir ipini koparmışlık, karşılıklı bağımlılıkları red, bildiğini okuma anlamına gelmedi.

Bağımsızlık, onca bağın, bağımlılığın, verilmiş ve verilecek sözün içinde kendi sorumluluğunu taşıyarak eyleme, adalet duygusunu incitmeme, evrenselleştirilebilir meşruiyet iddialarından yoksun olmadan gelecek tasarlama, müdahalelere nesne olmama hali.

Bağımsızlık iddiaları, ütopik, anarşist, ceberrut devletçi, liberal, libertarian, pragmatik, gündelik vb. vurgulardan birisini ya da bir kaçını aynı anda taşıyabilir.

Ne bağımsızlığa vurgu yapan onun içini doldurma, kapatma zorunda ne de eleştirenler.

Bağımsızlık düşüncesi dinamik, karmaşık, içiçe girmiş sosyopolitik süreçlerin pragmatiğinin ve güncelleşmelerinin farkında olarak ele alınmak durumunda olmalıydı.

2009'da toplumsal kuruluşumuzda bağımsızlıkçı ve global iki yaka oluştu. Yırtık, bir zorlamadan çok bir eskimenin, dayanıksızlığın, soğlaşmanın ürünü. Sığ modernist dokunun tamamen ayrışmamış, ama bir araya getiririlmesi zor iki yakası çatışıyor görünmekte.

Oysa ne global ne de lokal dayanışma iddiaları eleştirel bir modernizmin sürekliliği de gerektiren bir sorumluluk anlayışına sahip, ne de içinde ezbere yaşadığımız hayat dünyasının farkında.

Kafa yormama yorgunu, düşünceye kapalılıktan dünyaya açık bir eleştirel diskura, daha iyi gerekçeye, daha meşru iddialara kapalı bir aydın. Devamlılığını bağımsızlığını yakalamada görmüş ama, bağımsızlığın öncelikle bir düşünce bağımsızlığı, düşüncede bağımsızlık olduğunu anlayamamış bir bürokrasi. Arada kalmış, çaresizliğin ezberini, dayatmalarını sayıklayan araflıktan çıkmış bir araftakiler.

Bağımsızlık düşüncesi etrafındaki kutupsallık geleneği, hikayesi olmayan bir toplum üzerinde saç saça baş başa bir mühendislik savaşı. O proje, bu proje, milli proje, ama hepsi sığ, derinlik fukarası, ütopikten çok sinik ve gergin, hem hakikat hem de hakikatlilikten yoksun, yarım yamalak, idareten tasarımlar.

Bir tarafı "ya avrupa ya da barbarlık" sloganı etrafında toparlayabiliriz. Diğer tarafı da bir iç sömürgecilik, yani "sözde" bağımsızlıkçılık olarak.

"Ya avrupa ya da barbarlık" tarafı bir eleştirel, dayatmasız, gönüllü, sömürüsüz, köle efendi ikileminin dışında bir dayanışma ve kardeşlik olarak enternasyonalizmi savunuyor değil. İç Sömürgecilik de toplumunu kabul ediyor değil. Ayrılıklar var var olmasına, birisi entellektüel bir teslim oluş, teslim ediş üzerine kurulma eğilimi gösteriyor. Diğeri ise entellektüaliteyi teslim alış, düşünce süreçlerini ezbere teslim ediş hülyasını, eğilimini.

Gelenek, iki tarafın da sorunsalı değil. Gelenek sadece bir sorun. değiştirilebilir. Yeniden yazılabilir, hakim olunabilir, bilinebilir, tanınabilir.

Oysa gelenek biz tanıdıkça elimizden kayıp giden, sürekli eleştiri ve farkındalık isteyen, hayatımızı besleyen ve tıkayan, yolumuz olan ama çöllerinde kaybolabildiğimiz diskurlar, imkanlar, söylenmemişi söylenilir yapabilir vasıtalar, diller, rüyalar, toplumsallaşma kanallarından oluşuyor. Ne kadarı boşalabilir kan ne kadarı taşıyan damar otopsiye, hakim olucubilgiye imkan vermeyen, analojiye de pek gelmeyen bir arka plan, iç bahçe, kubbeler yığını.

Bağımsızlık ve dayanışma, kendi sorumluluğunu taşıyış ve etrafa kardeşlik, evin entegritesi ve derin komşuluk, kardeşlik bağı kolay koparılabilir, analitik ayrımların dışında ayrıştırılabilir şeyler değil.

Bağımsız olacaksak, ancak ve ancak hakikî anlamıyla bağımsız olabiliriz. Kendinin ve başkalarnı farkında oluşla. Kendini ve başkalarını gündelik hayatta ve gelecek iddialarında bir ortak dünyaya yerleştirebilme, olanı yok saymama, olacağı kitabına uygun değillerden bakmama, hakikatten ve hakikatinden kaçınmama ile.

Bağımsızlık hem bireysel, hem de toplumsal otonıomi iddiasını gerektirir. Düşüncesi, karşı fikirleri, itirazları olan insanların ortak sorumluluk iddiaları söz konusu olmalı az çok. Yani ulusal devletlerin temellendirilme iddiaları ile de karşı karşıyayız.

Bu konuda uzlaşmaz iki taraf(lar) var gibi. Globalizm veUlusal Devletçilik; Golbal Sermaye ve Neoconluk dikotomileri ortaya sürülüp durulan.


(1. kısım bitmedi devam edecek, düzeltilecek)

(Çalışırken fırsat bulabildikçe yazmaya çalışıyorum. Parçalar halinde bloga asılacak, sonra bütünleştirilip düzeltilecek. Ön notlar olarak düşünülmeli.)