17 Eylül 2006

Bir de Aslanla Serçe Hikâyesi

Ormanların Hakimi Aslan, bir sarayın arka bahçesindeki daracık kafesinde sebze artıklarıyla, kaynatılıp iliği süzülmüş kemiklerle son demlerini geçirirken, bir serçe içerdeki su yalağına dadanmış keyifle çimermiş.

"Küçük kuş, çimecek, şakıyacak, çırpınacak yer mi bulamadın da uykumu dağıtırsın, açlığımı hatırlatırsın" diye sormuş Aslan: "Islakken yorgun bir aslandan bile kaçamazsın ama, seni çıtır çıtır yesem ne yazar, diş kovuğumu bile doldurmazsın. Gel çim, kaşın, taşın ama bana akıllı bir neden söyle de kendimi avutayım, neden uçup gidebilen bir kul kafesten çıkmaz?".

"Padişahım!" demiş minik serçe, "ben ayaklarınızın altında dışardan daha emniyetteyim. Sizin yanınıza alıcı kuşlar uğramaz. Hiç bir dört ayaklı burnunuzun dibinden can kapmaz. Hem siz de yarı uykulu, yarı ölüsünüz, sizi uyanık tuttukça bir çöplüğe atılmaktan kurtulmaktasınız. Sizden aldığımı kat kat fazlasıyla geri vermekteyim!".

Aslan acı acı gülümsemiş, "peki ama, canını korumak için bile kafese girmen ne kadar doğru? Ben çöplüğe atılmayı beklerken, çöplükte uyanmayı zayıf da olsa bir kurtuluş ihtimali olarak görürken, neden bana hizmet ediyor olasın ki?" demiş.

Kuş boynu bükük, kafesten uçmuş. Geçen bir şahin de kanadından kapmış. "İşte!" demiş aslana: "Serçe hürriyeti de bu ve buraya kadar! Bıraksaydın da esaretinde hürriyetimi bulsaydım a dişleri dökülmüş padişah!"

Gölgende bir kuş bile su içemiyorsa hakimlik senin neyine?

Aslan çöplükte de çöplük aslanı olur. Kurtaran kurtulur.

Aslan kükreyerek tavana atılmış, şahin gafletten serçeyi kaçırmış.

Serçe gene serçe hayatı mı yaşamış, ne kadar yaşamış, sordum soruşturdum hâlâ bir bilenle karsılaşmadım.