25 Temmuz 2021

Kedi Ömrü Kadar Zaman

Acele ediyorum evet, söyle geç.

Kitapları falan çıkarırken de tashih vb yapıp sokağa salmak istemiştim, ilerde basılır basılmaz, dağıtılır dağıtılmaz, ama, word kullanan editörler her düzeltmeden bir öncekinin unutulması, bir çok kopyenin oluşması, son anda yeniden düzeltme yapışım ilk yazdıklarımdan kurtulamama yol açtı. Word'ün minnacık sözlüğünün düzeltme sözlüğü olarak kullanıldığını fark ederek müdahale etmem, Develioğlu'nu kullanmayanlara da tavsiye edişim, elden ele dolaşan elden geçirmeler, elimdeki metinlerin önemli bir kısmını yine başıma bela etti.

Yazıyorsan, tamamlanmış bir metin haline getirecek, dil bütünlüğünü vb de sağlayacaksın. Yoksa her baskısı farklı eserlerin müellifi olursun. Üstüne üslük dili, edebÎ medeniyeti kirletirsin.

Aklıma ne geliyorsa, onlar neyi çağrıştırıyorsa, alakalı alakasız hangi platformda olursa olsun yazıyorum. Yaz, kurtul, zihni kurtar.

Sonra hayatının eserini yaz, gönül rahatlığı ile öl.

Felsefe, özellikle kuramsal felsefeyi ödenmemiş bir fatura bile olsa kaleme alabilmek güç. Yoğunlaşma uzun zaman alıyor, zihin odaklanabilirse yazması uzun sürmüyor, konuya hakim olma kaydı ile. Borçlarını ödeyeceksin, maddi kaygı duymayacak kadar ekonomini kontrol altına alacaksın, sözlerini tutacak, seni rahatsız eden küskünlükler kırgınlıklar hataların varsa gidereceksin, özrünü dileyecek, gerekirse kuzu gibi boyun eğeceksin, ,zihni meşgul edecek bir şey bırakmayacaksın. İşin bitince de bir terslik olursa acil bir geçim sıkıntın olmayacağını bileceksin, geçinmek için ne yapacağın belli olacak. İhtiyaçları küçültebilecek bir sosyal konumda olacaksın, aşçıda, kahvede kredin olacak aç kalmayacaksın iş uzarsa vs. Borç alabileceğin yerler olacak, konuşmuş olacaksın. Kartların olacak, ormanda bir mağarada yaşamıyorsan, şehir medeniyetine teslim olmuşsan.

Hemen şimdi değil, ama çok da uzatmadan. Bir ömür boyu faal olsan da ömür boyu dediğimiz şey gitgide kısalıyor. Kala kala en fazla bir kedi ömrü kadar zamanım kaldı.

Strese girmişliğin eseri değil söylediğim. tersine strese girmemek için.

Gençlik hareketi yıllarında otuzlu yaşları görebileceğimi sanmıyordum. Epey bir acelem oldu, ne olur ne olmaz diye. Okundum da değişik adlarla. Bugün öyle bir derdim yok. Tersine, strese girmemek için acele ediyorum. Zamanında başlayarak, bir plan yapıp ona köle olmayarak. Henüz vakit varken.

Daha kısa, daraltılmış zamanı defaatle kullanmayı öğrenince ölüme karşı tedbirli olma düşüncesi, ihtiyacı olanlara birşeyler bırakma hesabı vb iç karartıcı bir duygu uyandırmıyor.

Bir şey yazarken başka bir şey çağrıştırırsa serbest bırakıyorsun, nasıl olsa kesilip yapıştırılır, aklına geleni ölçüp biçip bitmeye yakın haliyle dile getiriyorsun, hammadde olarak değil.

Az zaman değil bir kedi ömrü. En az bir Magnum Opus'a yeter, artar bile.

Sen Bezmimize Geldiğin Akşam Neler Olmaz




Yazısı arkadan gelecek. Fasılasız çalışacağım için önümüzdeki haftalarda, kolaylık olsun dedim. Bugün için fazla yazdım, zahmet edip okuyan üç beş kişiyi yormamak için erteliyorum. Bu arada twitteri yeniden açtım, kapalıyken dahi belki de dalgınlıkla takip edenlerin hatırına. Orada yazmamak için burada giriş açtım. Orada uzattıklarımı da buraya aktarıp sileceğim zaten. Uzatmasam söyleme zamanı gelen şeyi bastırmış oluyorum. Uzatsam orası için münasip değil. Benim sosyal medyayı not tutmak için kullandığım da bir gerçek. Yazmışken yazıveriyorum:)

Korona Krizi sonrası sosyal medyadan çekilme, hayata dönme talebi palavraya ya da paçavraya dönüştü. Hayatımızın önemli bir kısmı buralarda geçecek, kaçış yok. Belki haftalık felsefe/yorumbilgisi dersleri bile veririm zamanla Youtube, zoom vb platformlar üzerinden.

Güzel Ne Güzel Olmuşsun

 



Yazısı yakında buralarda. Twitter’da mevzuyu açtım, uzadı. Bir kısmını baktım siliyorum, en iyisi burada devam etmek dedim. Neşet Ertaş ile felekten bir gece çalmıştık. Yazmak geçti içimden, orası için uzun burası için kısa geldi. Çaldık söyledik, topuk ve diz vura vura oynadık, yedik içtik, güldük; kırat bozlağına, hasan dağına ağladık. Ne kadar az kaldığımıza, sonbahar gelmeden konuşulamadığına.

24 Temmuz 2021

Hayat Dünyamızda Son Durum

Yazıp durmamın nedeni bloglarımı yönetmeye, geleceğini belirlemeye yeniden alışmak.

Çok sayıda blog yerine hepsini bir yerde toplama, yazıların sayısını azaltma, gelişecekleri geliştirme, öyle kalacakları elden geçirme belki de daha mantıklı.

Kimsenin kimseyi okumadığı, kimsenin kimseyle tartışmadığı; tartışmanın, eleştirinin, eleştirel diyaloğun kültürünün kaybolmaya yüz tuttuğu; yazmanın deklaratif yanının kendisini sınama, açma yanını silip süpürdüğü, daha kendisini beğenememişlerin kendisini beğendirme faaliyetine koşuşturduğu, yeni hayatların ufuklarının narsism ihtiyaçlarını karşılayıp aşmadan titrek, kararsız ama sosyalizasyonu yarım bireyciliğiyle ezikleştiği; hayat tasarımlarının hazır tasarım, bireyselleşmenin hayat tarzı seçip  tüketmeye yürüme sanıldığı; zaten toplumsallaşmanın sekteye uğradığı bir dönemde korona izolasyonuyla kişilik ve bireysellik geliştiren kanalların daha da minimalize olduğu bir dönemde yazmamızın anlamı ne olabilir? 

Diyaloğu, sosyalizasyon kanallarını, ortak temellerin güçlendirilmesini, ortak bir tartışma dilinin ayakta tutulmasını sağlamanın yolu birbirimizle konuşmak değil de ne?

Mutsuz, yalnız, geleceksiz insanları yazarak ayakta tutma şansımız yok. Yazıyı da hakikatinden, eleştirisinden, öznelerarası alışverişinden kopararak geleceğine götürme şansımız yok.

Son dönemin akademik metinleri dahil yazı kültürümüzde hakikat derdinin yerini şık ve bilmiş görünme derdi aldı başını gitti. Beğenilme derdi yerinde bir dert. Bilimin, düşüncenin ideolojiye dönüştürülmesi, eleştiriden kaçmadan çok eleştirisine ulaşamaz hale getirilmişliği ciddi bir sorun.

Hayat dünyamızın geçişsiz, yanyana gerekçeleme ve rasyonalize etme havuzlarından bahsettiğim oluyordu. Herşeye rağmen tartışılıp çözülecek, üzerinde mutabakat sağlayıp bütünleştirebileceğimiz bir dünya bugün artık bütünleştirilmeye yatkın değil. Her çıkar gurubunun, topluluğun, alt kültürün kendine geçerli sözde ahlak ve hukuk iddiaları var. Evrensel gerekçelemenin, birlikte yaşamanın dili, kültürü, ortak değerleri yolunda konsensus oluşturucu özellikleri aradan gitgide çekiliyor.

İktisadi daralmanın yol açtığı umutsuzluk; hayat tarzları geliştiremeyen cılız sosyalizasyon, tartışmayan ve hakikat açığı büyüyen akademi; sadece kendi çevresine ahlaklı ve adil olmayı mümkün ve gerekli bilen topluluklardaki kilitlenme;  içi ve içeriği boşaltılmış eğitim sistemini bekleyen içeriğinden bağımsız, teknik anlamda yeniden kurumlaşma ihtiyacı ve bunun sosyalizasyona verebileceği hasarlar bize hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Büyük bir kültürel krizi erteleyerek çözme şansımız belki de var.

Ne yapmalı?

Birbirimizle ilgilenmek, dayanışmayı ayakta tutmak, insanların acılarında paylaşıcı olmak, yanlarında olmak, insanca yaşayabilmenin kurumlarının bağımlı olduğu değerleri üreten ve ayakta tutan kanalları faal tutmak. Yani iletişimi, komşuluğu, kardeşliği sistemik olarak yok eden ve baskıyla çökerten anlayışı insanlıkla, yeniden kurumlaştırmalarla yenmek. İletişimi yeniden kurmak, sansürü, dışlamanın ideolojisini ifşa etmek. Ekmeğimizi, kalan umudumuzu karşılıksız paylaşmak.

Birbirimize destek olmaz, omuz vermezsek, ortak eleştirel bir dili mümkün kılmazsak, tahakkümün ve tüketimin diliyle ve sunduğu tarzlarla mesut bahtiyar yaşayabileceğimiz hülyasına kapılırsak çöküşe gitmememiz imkansız.

Çalışarak, üreterek, suyumuza, tohumumuza, okulumuza, tabiatımıza sahip çıkarak, herkes için adalet ve hayat hakkını gündelik hayatta da somutlayarak bu çemberden çıkma şansımız var. 


(online yazıldı, düzeltilmedi)

23 Temmuz 2021

Keloğlan'ın Saraydan Kız İsteme Hakkının Vazgeçilemezliği Üzerine

Talip olmak adettendi eskiden, yaşı eren padişahın kızına, neyin padişahı olursa olsun. Keloğlan da anasını alıp gider, sıraya girer, vatandaşlık hakkını kullanır, devretmez, şansını dener, padişahın kılıcı değil sorusu ile karşılaşırdı. Bilmece bildirmece, el üstünde kaydırmaca.

Evdeki kazanı ödünç istemeye gelen komşusuna Halam bilmece sormuş, bilemeyince kazanı ödünç vermemişti. Kadın da gülerek evine dönmüştü, sekerek, seğirterek. Kadın demokratik hakkını kullanmış oldu. İstedi, kaybetti. Halamın da iki yüzünü kara çıkartamadan geri döndü. Gelene gidene bilmeceyi sormuştur neşeyle, cevabı bulana kadar hızını alamamıştır.

Halam komşusunun kızlarını gönderip bilmecenin cevabını isteyeceğini çoktan hesaplamıştır. "Helvayı kavurun, çayı demleyin önce" der ve teşrif edip baş köşeye oturur. Kazan unutulmuş, alacaklı çıkmıştır. Bana da hikaye edilmesi kalır.

Gökten üç elma düştü. Biri benim, diğerleri de ipe un serip vesile olanların başına.

Hüseyin Salim Gibi

Kirpiklerine gölge çekmiş gece çeşm-i siyâhın

Bin ahvâlindenmiş ah uykumun uykusuz kalışı mâhın

At câm-ı zerri ki bir zerreye cem olmaz dahi kehf

Acımış canı canım şerbet kılan ağudan iç



Yolda safra diseler de sâlimâ lâl-i şarâb

Güle reng sunan da sunmayan da harâb


Ağustos 2011

22 Temmuz 2021

Şairler Yalan Söyler

Şairler yalan söyler, söylerse lâtif söyler.

Sokaktan yalansızdır yalanları, çünkü şair bu, dilin ufuklar arasında köprü kuran düzelticiliğine bırakır yükünü.

Sokak çakma kahraman yaratıp, evine dönen hakikîsini yurdundan eder. Şair yalandan da gerçeklik kurup, lafzı meselenin hakikatine çevirir. Olana, olacağa, mümküne bakışa yollar açar. Gerçekliğimizin hakikati olmasa da bir kurgunun hakikat iddiası.

Sokak kendi yalanına gaddarca inanır inanmadan, yalanıyla eğitip terbiye eder; şair inanmadığını dahi inanılası bir yola çıkarır, yeri göğü kendine küstürmez.

Sokak yaratıcılığı doğrusunu dahi tartışılmaz palavraya çevirir, şair yalanını bir geçerlilik alanında konuşulmaya sürer.

Şairsiz sokak hülyâsız aşık gibidir. Doğrusunu aramayan iddia, temelini gizleyen baraka. 

Şairsiz sokak hayal gücünü yitirmişlerin mezarlığıdır.

Sofralarımızda şiir okunduğu zamanlar, dümdüz ve şairini katl ederek şiir okunan dizilerin aksine yavaş, ağır, yankısını ala ala, ritminden telaffuzunu bula bula giderdi muhabbet.

Çatılan şair çoğu kez efendisinin şairidir. Manzume yazar. Bağırarak okunan perdeleme, kırk kez söylenince zihinlerde yer eden yalan. Her manzume yazana şair diyeceksek, bu tür şair şiirin diline, şiirin söylemine (diskuruna), kültürüne ters düşen şairdir. Her şiir istisnasız hakikat iddiasıdır, okunurken, okunduktan sonra, üzerine konuşulurken, ufukların arasında gerilirken kendini bulan. Kalp şiiri şiir zevki, ya da sadece zevk eleyip bir kenara atmadıysa, mihenk taşına kadar yol alabildiyse oradan öteye geçemez. Dahi Estetetiğinden bakmadığımızda estetik bambaşka bir hakikat alanının ta kendisidir. 

Zevk sahipliği, had bilirlik, ölçüyü kaçırmayış, akıl izân sahibi oluş, aklı başındalık, hakkanîyet, hakikatlilik, kişiliklilik  toplumsallaşma ve olgunlaşma süreçlerinden itibaren iç içe gelişir, çiçeklenir. Kazada, belâda, yolda, faaliyette, hayatta, hayatlanarak. Düşüp kalkarak.

Yarım yamalak insan, yazarken de olgunlaşır. Hattâ daha bir başka olgunlaşır. Söz okuyanını, itirazını, yankısını, yansısını, yadsınmasını, naziresinde sınanmasını yazanından bağımsız arar, sorar. Okuma da bir anlaşma, konuşma faaliyetidir, anlamanın kendisinin anlaşma faaliyeti oluşundaki gibi.

Cehaletin, zevksizliğin, anlama yetisinden yoksunluğun, dolayısıyla hakikat derdi eksikliğinin taşladığı şair, yalanından taşlanmaz. Hakikatin kontrol edilebilirliği, kısıtlanabilirliği, hakikat ile kendini düzeltmeye kapalılıktan taşlanır. Şair ille de hakikati söylediğinden değil; hakîkat meselesi olan eleştiri, okuma, konuşma, tartışmadan kaçışın; anlayışa, kavrayışa karşı barikat kurmanın hak görülmesindendir. 

Sokağın Bilgeliği kural değildir, kural dışı da. Biteviye cereyan eden toplumsallaşma ve toplumsal dayanışma faaliyetinin (sosyalizasyon, sosiasyon vb) kesintiye uğrayıp  uğramamışlığı ile alâkalıdır.

Şair söyler. Olmuşu söylese kızılır. Olmamıştan yola çıksa yine kusur bulunur. 

Şair yalan söyler söylemesine de, yalanıyla yalanın sözcüsü olmadan, uçurup bıraktığı sözünde yalanla yaşamadan. Bir palavradan ibaret olsaydı hayatı, ayakları hiç yere basmamış olsaydı bile.

"Yalan dünya herşey bomboş"da dahi söylenen boş değildi ki.

(Online yazıldı, düzeltilmedi. Üzerine fazla da düşünülmedi.)