24 Haziran 2013

Prefix'de Çok Satanlar / Şiir Listesine Girdik:)




































Bir tanıtma yazısı bile yokken;
Kimse haberdâr edilmemişken;
Kitapçılarda bulundurulmazken (bir kaç istisna hariç);
Tavsiye edilmezken;
Daha okunmadan kitap sitelerindeki okuyucu değerlendirmelerinde birileri tarafından düşük puan verilirken;
Daha önceki kitaplar dağıtıma bile sokulmamış, gümrüklere takılmışken;
Kitap dostu dostlarımız kitabın adını ağızlarına almamaya ve kitapla ilgli konuşmamaya gayret ederlerken;
Pazarlama gibi bir faaliyet yokken, hatta elime bir kopyesi geçmemiişken
Eski Sokağın Rüzgârıyla ile PREFİX'de şiir türünde en çok satanlar arasına girdik:)

Kitap dostlarından, büyük okurlardan, kitap gurmelerinden özür diliyorum. Bir daha olmaz:)



22 Haziran 2013

Gezi Dersleri: Normalleşiyoruz, "Vaad edileduran" Hukukumuza Geri Dönüyoruz!


Hiç bir kuşak ”normal” toplumsallaşma süreçlerinden muâf değildir. İnsân olmak, olgunlaşmak zaman ve insanî/toplumsal interaksiyon ister. İnsân insâna açılmadan kendisini oluşturamaz.
Bir kuşağın hayât şartlarını bilmek ayrı, ne yaptıklarını yeni bir canlı türünü keşfeder gibi abartarak sunmak ayrı.
Gezi Parkının esprisi, ilginçliği tek bir kuşağın kestirilemezliği, değişikliği üzerinden değil kuşakların buluşması ve interaksiyonu üzerinden ifâde edilebilir. Buluşma’nın kendisi doğurgandır.
Gençlerin hareketlerini, birlikte hareket edenlerin neye ve neden tepkili olduklarını, bir doymuşluk noktasına gelindiğini fark etmemek; sürdürülen gerilim politikalarının interaktif etkilerini okuyamamak özel bir gayret gerektiriyor.
Burada olmasa başka bir yerde olacak olanın sorumluluğunu veya otantik sınırlandırıcılığını bir kuşağa yükleyemeyiz. Harcanan, katledilen, lime lime edilen iki kuşaktan sonra bir üçüncüsünü fedâ etmeyeceksek olgunlaşan itirâz ve biriken tepki görülmeli, tespit edilmeli; genel hoşnutsuzluk gençlerin kuşak olarak tepkisine indirgenmemelidir.
Gitgide büyüyen, içi dolu bir huzursuzluk; aşağılanmışlık, bastırılmışlık, çamurla sıvanmışlık, müdâhale altında kalmışlık düşüncesi; iletişim kanallarının kendilerine karşı çarpıtıldığını düşünen ve belki de toplumun yarısını aşmaya başlayacak bir kaynama söz konusu idi. Hâlin inkârcıları ve ”pek memnun” kesimler "objektif şartlar"ı oluşmuş bir hareketliliği hoyratlıklarıyla; siyâsîler sürekli hakâret ve tahammülsüzlükleri ile kabartıyorlar.
Telefon dinlemeleri, kasetler, her şantajın yapanın yanında kâr kalması; bazı devlet kurumlarının muhaliflere karşı sahte kanıt veya belge ürettikleri iddiâlarının soruşturulmaması; sabah beşte otel, çadır, ev (ve belediye) basmalar; dinlemeler, izlemeler insanların ruh sağlığına baskı yapıyor. İnsânlar  hükûmet yanlılarının ve devlet memurlarının yanında başka, daha sonra başka konuşur haldeler ve bu toplumun kendini algılayışı zedeliyor, bireylerde (gerçek ya da yanılsama olarak) paranoid, şizoid v.b. davranış bozukluğu komplekslerine yol açıyor.
İnsânın kendisinden nefretini regüle edecek dengeleyici davranış arayışları sosyal alandaki dayanışmaya yöneliyor. Hakîkatten kaçma yerine içinde yaşanır bir toplumun bireyleri olmaya yönelik teveccüh insanlara sokağı, itirâzı, isyânı gösteriyor.
İnsânlar tabii ki demokrasiyi, yamultulmamış iletişimi, gözetlemesiz ve ispiyonsuz özel hayatı, fişlemesiz itirazı isteyecek; içinde şeref ve haysiyetle yaşanır bir toplumun aynaya bakmaya korkmayan bireyleri olmaya, toplumsallaşmanın tıkalı kanallarına ulaşmaya çalışacaklar. Bunun imkânsızlığını düşünmeleri korkunç olurdu.
İnsânların kişisellik ve bireysellik süreçlerinin kanallarını tamir etmeleri toplumun ve toplumsallaşma ağının normalizasyonunu sağlamalarından, baskıdan kurtarmalarından ibârettir. İletişimin, retoriğin, üslûbun tartışma ve tepki konusu olması toplumsal anomilerin giderilmesi istencinin ifadesidir.
Bu kuşaklar şâibeli sınavlardan geçen, başlarına nelerin geldiğini merak eden kuşaklar. Asosyal değildiler, ancak, toplumsallaşma süreçleri baskı altında tutulan, kuşatılmış, engellenmiş kuşaklardı. Durup dururken bir çılgınlık yapmadılar. İtirâzlarını gerekçelendiren meşrûiyet iddiaları kibirli bir provokasyona toplumsal muhalefetin tereddütsüz tepkisi ile detaylandı.
Gezi Parkına saldırı görüntülerinin (örneğin Kırmızı Elbiseli Hanım'ın biber gazıyla taciz edilmesinin) insanları sokaklara kolayca döküvermesi toplumun temel haklar konusunda bastırılmışlığını ayakları altına alarak ”vaad edileduran” hukukuna geri kavuşma özlemini, ”kardeşinin hakkını savunmamışlıktan kurtulma” istencini apaçık sergiliyor.
Tepki ansızın ve apansız sosyal medya aracılığı ile ortaya çıkmadı. İlk görüntüler doğrulanıp insanlar ”yetti artık!” dedikten, kendi ezikliklerini ”tespit edip” sorun haline getirdikten sonra sergilenen ”katıksız devlet şiddeti”yle sosyal medya etkin bir araç haline geldi.
İnsânlar kendilerini hür ve kişilikli bireyler olarak deklare etmek (ve dolayısı ile gençleri savunmak) için sokağa döküldüler.
İlk yırtılan 12 eylül ile topluma ve insana giydirilen inisiyatifsizliğin ve pısmışlığın, toplumsuzluğun deli gömleğidir: Kim ne derse desin, normalleşiyoruz. ”Vatandaş”, ”yurtdaş”, "komşu" yeniden gün ışığına çıkıyor!    
8 Haziran 2013

14 Haziran 2013

GEZİ METİNLERİ

GEZİ METİNLERİ

Metinlerdir mektup eden sözü
metinlere kıymayın efendiler
teyze, amca bir imza ver
metinler öldürülmesin
itiraz da edebilsinler


Şefkât


Şefkât komşu kızın kedisinin adı
makarna tenceresine faresini atan bir velet
protein takviyesi olsun diye herhalde
evdeki otoburlara

6 Haziran 2013

Gezi Dersleri : Paniğin Ahlâkı Olmaz!


Toplumsal hareketler başladıkları noktada kalmaz, dallanıp budaklanırlar. Gelişimin ucu açıktır. Yeni şart ve birikimler aralıksız devreye girer, dinamikler devinir durur.

”Benim hareketimdi bu, şimdi nereye gidiyor?” demek doğaldır, ancak yerinde değildir. Destek, katılım herkesin kendi başvuru dünyâsından olur, zamanla bunlar kaynaşarak/çatışarak bütünleşir veya ortak diskur (söylem) oluşturur. Her büyüme değişik anlamlarıyla ”kontrolden çıkar”: Yani, kendi yolunu, ifâdesinin (dinamik ortak payda olarak) tezâhürünü arar.

İlgiler harekete geçen başka ilgiler ile birleşerek dengelenir, bu sıradanlaşma olarak da okunabilir, perspektif çeşitlenmesi ya da sağduyu takviyesi olarak da tezâhür edebilir.

Siyâsîleşmek, siyâsî tecrübeyi de getirir, siyâsî ezberi ve hantallığı da. Kaçınılmaz olandan kaçılamaz. Fark etmeden geçiş mümkündür. Praksis, yeni bir şey söylemeye açıklığın duruşundan ifâ edilir. Her gün yeni şey söylemek hâfıza kaybının ifâdesi değil, hakikat derdiyle yaşayış ve eyleyiştendir.

Sokakta insanlar dayanışmayı öğrenir. Büyüyen bir hareketin kontrol dışına çıkması doğaldır. Fazla müdâhil olmadan evlâdını gözden kaybetmemeye çalışmak kendilerini ”hareketin gerçek sahibi” olarak görenler için daha yerinde bir tavır olabilir. ”Eser” asla başlangıçtaki bileşimden ibâret olamayacaktır. Siyâsî hareketlerin temsil edilmesi, bir retorik kazanması, bazan partileşmeleri gibi olaylar bu yüzden zamana bırakılır. Her şey süreç işidir. Manipülasyon, çamurla sıvama toplumun dinamiklerine çomak sokmadan öteye gitmez! Toplumun kendisi olma ve kendisini yenileme kanallarını sürekli tahrip eder ve çarpıtır.

Protestoların yasak olması, boğulması, vesâyet altında tutulması muhaliflerin de örgütlülük düzeyini zayıflatır, sorumluluk ve insiyatiflerini daraltır, gündelik siyâseti provokasyona açık tutar. Bunun çaresi yasakçılık değil, her tür davranışın tecrübesini ve eleştirisini edinmesine fırsat vermektir. Bu demokratik olgunlukla olur. Yasakçılık risk artıtır, tecrübe açığı yaratır. Tüm taraflar için.

Yanlışlardan öğrenme öğrenme sürecinin devamlılık gerektirdiği fark edildiğinde kurumlaşabilir. Öğrenme kullanma kılavuzu edinme işi değildir. Çarelerin, çözümlerin çoğulluğunu hayatın zorlayıcı, dayatıcı şartlarında ve çeşitlenmeleri altında yaşayabilmişlikten gelir.

”Sosyal medya”da yalan, ithâm, propaganda sanıldığının tersine kolayca sınanır, itirâza açılır. Çoğu ileti ”bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?”dan ibarettir. Yanlış bir görüntüyü, iddiâyı aklı başında insanların iletmemesi, onu derhal tasnif eder, paranteze alır ya da dışlar. Yanlışlama söylenmeden vurgulanabilir, doğrulama onaya, kanıtlamaya açma biçiminde olabilir. ”Dolaşan dedikodu” değil, ”iddiânın kimlerde dolaşımda olduğu” önemlidir, anlamlandırmaların çözümlenmesi çok dolaylıdır ve dolaşım sınanmış ve zorlanamaz (gündelik iletişimsel düzeyde aralıksız sınanan) insanî güvenilirlik üzerine kurulur.

Protesto’nun Dünyâ’da kapışan güçler üzerinden açıklanması gündemdeki dinamiklerin görünürlüğünü, çok bilmiş aktörlerin ufuk sığlığını, gündemi kaçırmaya başladıklarını ifşâ ediyor. İki taraftan birisine manda olarak alan genişletme ve büyüme hülyâları; halkına ve hakikate sırt dönerek ezberi öne çıkaran sürekli savunma ve eldekini koruma hâli; gündelik düzeydeki anlayışsızlık ve inisiyatifsizlik kaygı veriyor. Tarihsel boyutu olmayan (bir zamân ve mekâna yerleştirilmeyen), dinamik olmayan, toplumbilimsel düzeyde naiv ve câhil komplo teorileriyle yönetiliyor gösterilmemiz ve bunu tashîh etmememiz bize yakışmıyor!

Dinamikleri, toplumsal gerçekliği, reel siyâseti, toplumsal entropiyi, asabiyeti analiz etmeyi gereksiz ilân edenler toplumlarına, insâna ve hakikate körleşmişliğin idâre tarzını önermektedirler. Sloganla, propagandayla, ezberle, sâbit fikirle topluma müdâhale felâketlere yol açacaktır!

Sembolik’te çoğulluk, çelişen arka planlar, bir gurubun öbürünü istemeyebileceği zorakî koalisyonlar spontan hareketlerde her dâim söz konusu olur. Bu hareketlerin yenileyici yanı içinde insanların kendilerini, birbirlerini ve duruşlarını test etme imkânlarının doğuşundadır. Biri diğerini ezmeye kalkmadıkça, bir diğerinin tavrından acil işlevsel sonuçlar talep etmedikçe toplumsal dayanışmanın kendisini sınamaları siyâsî spektruma olumlu etkilerde bulunur, toplumsal dayanışmayı tazeler!

Bu tür hareketler ”mükemmel” bir yüzleşmeyle sistemi restore ya da altüst etmezler; toplumsal örgütlenme, ilgi ve dayanışmayı yenileyici, dayanışmanın kendisini keşfetmesini sağlayıcı etkilerde bulunurlar.

Paniğin sosyolojisi, etiği, itidâl’i yoktur. Panikleyenin unutkanlığı, dolayısıyla sorumluluk kaybı söz konusudur. Paniklemiş insiyatif, aklı başındalık diye birşey yoktur!

Siyâset, sokakta, tepkide  şekillenip çiçeklenir. Bunu unutup sağı solu boğmaya çalışan siyâsetler de bir gün tepki aşamasında idiler, bir dinamikleri vardı bazan.

Dayanışma (toplumsal dayanışma) toplumsallaşmanın, kişisellik ve bireysellik kazanma süreçlerinin diğer adıdır.

Korku, insanı insan yapan süreçlerin işlemediğinin ifâdesi olduğunda temellidir, hakikidir, propaganda değildir, geleceği boğmaya yönelmez.

Her insân kendi dersini tadacaktır!

Hüseyin Salim Saraçer
2 Haziran 2013

(Bir sonraki Gezi Dersleri’nde ”Provokasyon Nedir? Provokatörler Kimlerdir?” mevzûuna toplum kuramından yaklaşmaya; sosyalpsikolojik ve sosyolojik geçerliliği olan perspektiflerin önemini tartışmaya çalışacağız.)