16 Kasım 2012

Gâlib'in Bahçesinde Solan Güle Dair

"Vatan kurtarma yılları"nda bunaldığımda yola düşer, Şeyh Galip'in yanında oturup şiir okur, kafa dinler, bahçesinde bulutları, yaprakları seyrederdim.

Bekçi Dede çay demler, sormadan taşırdı kuyu başına. Sonradan ünlenecek Türkolog Hanım hiç bir şey okumadan, yazmadan saatlerce sessiz ve mutlu, kaygılı ve sakin, umutlu ancak yay gibi halimizi hayret ve şaşkınlıkla izler, soru sormaya cesaret edemez, Şeyh Galip ile bağımızı çözemez; huzuru merakıyla, tartışmayla bozmaz, kitabından ve notlarından kafasını kaldırmamaya gayret ederdi.

Arkadaşlarım orada olduğumuzu bilirler ve bizi bulup sessizce çaylarını yudumlar, derinlere dalarlardı.

Şeyh Galib'in Bahçesinde ülkenin geçmişi, geleceği, şiiri, sızısı konuşuldu 12 Eylül günlerinde. Şaşkın doğu ilimleri uzmanı Hanımefendi'nin sessiz tanıklığı altında, kuyu başında, nefis çaylarla.

Bekçi kulübesi yok artık. O zarif Türkolog yaşlandı ve hayatını kaybetti bildiğim kadarıyla. Arnavut bıyıklı Bekçi Dede'nin yattığı yer yıkılmış. Kuyu kapatılmış. Kuyu başındaki çınarlar kayıp, galiba. Bakamadım doğru dürüst.


Sol'un halkı ve geleneği bilen, aşağılık duygusu olmayan, sömürgeleştirilemeyen zihinleri bugün yok. Yok.

Kediler, evet kediler var duvarlarda falan. Dalgın, düşünceli.


14 Kasım 2012