20 Ekim 2011

Gündem: Ekim 2011

Bölgede teyakkuzda olan güçler, askeri manevralar, yığınaklar üzerine sunulan gerekçelerden yola çıkarak gelişmeleri değerlendirmek mümkün görünmüyor.

Birbiriyle alakalı alakasız olay zincirlerini gözlemleyerek ne olup bitmekte olduğunu okuma imkanımız söz konusu olabilir belki. Veriler şu an için yeterli değil. Ne yapılmak istendiğini okumak gidişatı okumak değil zaten. Bir yığın aktörün, şartın, ivmenin üstüste binmesiyle oluşacak ve üzerinde oynanacak şekillenmelerin bir dinamik kazanması lazım eleştiren bir aktör olabilmek için.

Er Şalitin teslimi sürecinde Çukurca baskınına şahit olduk. Kaddafi likvide edildi. İran ve Suriye üzerine senaryolar yazılıyor. Suudlar yeni manevralarda ön planda. Irak Kürt liderleriyle görüşme trafiğinde yükseliş var.

Ordu sınır ötesi operasyon yapıyor.

Er Şalitin serbest bırakılması durumunda mülteci statüsü kazanacak mahkum ve tutukluların üzerinden bir tartışma yaşadık. Misafir edecek ülkeler, nasıl bir hayat tarzına sosyalize olmalarının düşünüldüğünin de ipuçlarının veriyor.

Çukurca baskını engellenebilir miydi? Bu geleceğe yönelik tartışıldığında sağlıklı olur. Eğer uluslarası gelişmelere bağlı değerlendireceksek, orada engellense başka yerlerde vuku bulurdu.

Münferit bir olaysa, iç konjunktürü okumakla yetinebiliriz. Sınır ötesi bir operasyonu tetikleyen bir saldırıysa dikkati Irak'a da yöneltmek zorundayız.

Türkiye Irak Kürdistanıyla kapalı sınırlar ve kuş uçmaz kervan geçmez ara bölgeler istemiyor. Irak'ın kuzeyinde ticaret, serbest alışveriş, sınır ticareti, ulaşım lojistiği alanları oluşturuluyor. Suriye bu rolü bir ölçüde küçültse de içinde bulunduğu kriz itibarıyla Kuzey Irakın orta vadede öne çıkacak iktisadi rolünü fazla etkilemiyor.

İran'ın Kandile girişini genel reel politika ile çelişkili görmüyorum. Türkiye de benzeri bir harekette bulunduğunda da nasıl çözüleceği şekillenmemiş kimsenin denetiminde olmayan alanların sivilleştirmesi üzerinde bir genel reel politik uzlaşmaya aykırı davranmış olmuyor.

Türkiye ile Irak arasındaki bölge bir serbest ticaret alanı olarak seçilmiştir. Askeri faaliyetlerden arındırılacaktır. Bu nasıl olur, hangi aktörlerin insiyatifiyle hayata geçer, kritik noktaya ulaşılmış mıdır ayrı konular.

Çukurca saldırısı Kandile müdahale çekecektir. Kısa vadede çözümsüzlük seçilse de orta vadede müdahale edenlerin hedeflerine yakındır. Uzun vadede ise, gerilimi körükleyebilecek etkileri olabilecektir.

Kandil bilerek hedef yapılmışsa, Barzani ve Talabaniye de mesaj vardır: Üzerinde uzlaştıkları reddedilmektedir, ancak zaman Irakta serbest ticaret ve entegrasyondan yana işlemektedir. O halde Türkiye içindeki etkiler mi belirleyicidir? Şimdilik bilemiyoruz.

İnternet üzerinden bazı yazarlarımızın tehdit edildiğini, münferit tepkilerden çok kollektif gerekçelemelerle bir linç kampanyası oluşturulduğunu gözlemledik. Oluşturulan linç topluluklarına müsamaha insani ve yerinde tepkiyi tepki mühendislerine yeniden teslim edecektir. İnsanlar beğenmedikleri her gazeteciyi, her fırsatta hain listesine alabiliyor ve tehdit edebiliyorsa soğukkanlılığımızı ve insiyatifimizi elimizden alma üzerinden oynanmasına izin veriyoruz demektir.

Eleştiri, muhalefet, protesto, alternatif geliştirmek fırsatçılık, kin ve kan üzerinden politika yapma işi değildir. Öfke ile kalkan hüsran ile oturur. Birileri halâ bizleri siyasetin ilkelleri haline getirilebilir olarak görüyor olmalı.

Kaddafinin tasfiyesi dünya ölçüsünde izlenmesi gereken bir olaydı. Kaddafi'nin politikaları, siyasi kişiliği tartışılır. Ancak tasfiye edilmiştir! Uluslararası koalisyonların ülke ülke dolaşıp eski yeni devlet başkanı tasfiyesine girişmesi hukuken meşru değildir. Reel politikayla ilgilenenler onaylayabilirler belki, ancak, uzun vadede kaybeden uluslararası hukuk ve demokrasi olacaktır.

Ağır iç gündem Kaddafiyi de dikkatimizden kaçırdı.

Olup bitecekler bunlarla kalmayacak sanırım. Bölge fazla yüklenmiş durumda. Bir olaylar silsilesinin göbeğinin kenarındayız.

Ortadoğu üzerinden dünya yeniden bölüşülüyor. İnsiyatifsiz değiliz artık, ancak kurtlarla arkadaşız. Zayıf düşenin yutulacağı bir sofradayız. Sıfır sorun politikasınin reel getirileri düşük olsa da, onun psikolojik imkanlarından da faydalanacağız bir süre daha.

Türkiyenin imkanı sorun çözüm kapasitelerinde. Bu da ihtiyaçlarımızdan ve kim ne derse desin sömürgeci olmayışımızdan kaynaklanıyor. Kendi sorunlarımız içerisinde başka sorunları çözme kapasitemiz var.

"Patronlarımız"ın sorunlarını çözme halinde ideolojik kılıflar buluyor ve kendi halkımızı şeytanlaştırıyoruz. İç savaşçı kafa yapısı tamamen yenilmiş değildir, sindirmeye kalkışarak değil, eleştiriye tabi kılınacak, kendisine karşı farkındalık yaratılacak bir mentalite olarak ele alınmalıdır.

Türkiyenin pazar ihtiyacı, dinamik sanayisi ve nüfusu yanlışlarını düzeltme imkanı da veriyor.

Hükümetin büyük bir yanlışını da hatırlatmadan geçmeyelim: Tükürdüklerini yalayacaklar politikası, demokratik temsil ve muhalefetin filizlenme süreçlerini de sekteye uğratıcı idi. Birilerine siz başkalarına tabisiniz diyeceğinize, onların temsil güçlerini, kapasitelerini takviye edersiniz, etmeniz gerekir. İki yönden gelen abluka söz konusu idi burada, siyaset, sorun çözme dinamiklerine itileceğine krize itildi.

Yapısal bir değişiklik sonuç verir ya da vermez, hiç bir garantisi yoktur. Gayretten başka hiç bir çare yoktur. Ancak, demokratik siyasetin önünü açmak, medeniyetin de önünü açmaktır. Muhalefeti gereksiz gören, köşeye kıstırıcı politikalar izleyen bir çoğunluk iktidarı demokratik olamaz, demokrasiyle işbaşına gelmiş olur.

Demokratik ve açık diskur sekteye uğratılmamalıydı.

Çevre hareketine, parasız eğitim hakkını vurgulayanlara zulüm ölçüsünde iftira ve propagandaya başvuran, hukukun ölçüsüzlük halinde meşruiyetini yitireceğini farketmeyen ufuk bizi bir yere götürmez!

Siyasi iktidar türkiyede iç savaş olmadığını hatırlamalı, tutukluluk sürelerini, temsil sorunlarını, tutuklu milletvekili düğümünü çözmenin adalet ve dayanışma duygusunu güçlendireceğini farketmelidir.

Daha yolun başındayız, canımız yanacak, güneşli güzel günler vaad edemeyiz birbirimize o kadar kolay. Daha adil, daha kardeşçe bir hayat dünyasının ufkundan eylemek, düşünmek, siyaset yürütmek geleceğe verilecek emeğe davet edecek olan!