10 Ekim 2011

Yılanlar Raksederlerken

Asaf Halette yılan, hint ülkesinde(n)dir muhakkak.

Zehrini akıtmış, zehri alınmış rakseden dalgınlıktır. Zapt edilemez candır.

Onlar elif der, insan eğilip bükülür, ezilip büzülür.

Kolay anlaşılmaz, bildirişimde değil bildirimdedir çoğu kez, konuşan insan. Aynı anlaşma topluluğuna üyeliğin insanlar birbirini tanımasalar da mümkün olabilecekken, insanlar birbirlerini tanısalar bile söz konusu olamaması bundan bazan.

Sözün parçası olamayan insanı hesaba katmak benim işim değilse, kimin? Sözümün bir anlamı böyle, bir anlamı öyle, bir anlamsızlığı da şöyle:

Hayat bir oyun, tehlikeli bir oyun. İnsanlar tehlikeli oyunların edebiyatını sever, oyunu da sever, ama hayatta oynanmasından haz etmezler. Bunda bir tuhaflık da yoktur.

Tuhaflık edebiyatı hakikatle ayırd edemeyenlerde olsa gerek. Onca ayrımdan sonra, her şey bir ve aynı deyiş, kabul görmek zorunda değil.

Kabullerin varsa, tokat da yiyeceksin. Hayatla oynanmaz. Hayat seninle oynar.

Binalarla da oynanmaz. Ufku tacizdir fazlası. Ufkumuzu taciz.

Söylemek istemediğimi söyleyebildim mi? Kime ne?

İnsan olduğumuz için özür dileyeceğiz hep. Kasdetmediğimiz şeyler kasdettiğimiz şeyler olduğu için.

Biz neredeyiz? Dert anlatamıyorsak? Artık dert anlatmıyorsak?

Hikâyeler bulmak, bildiklerimizi anlatmak zorunda da değiliz sanırım.

O halde linç edileceğiz!

Bazan.

Ne zaman ki, paramparçalıklarımızdan bir parça kımıldanacak ve konuşacak, o zaman dinleyeceğiz ve göreceğiz acaba ne diyoruz.

Ne dediğimiz, bizden ne kaldığı da biraz. Kötü şeyler bırakma arzusu nedendir? Mükemmel oluş teranelerine izin vermemek için mi?

Melamet bile bilindiğinde alkış alır. Köpeklerin yalından yersen övülürsün. Yemeyeceksin o halde?

Övülmekten nefret edenler neden övülmeyi bekler?

Övülmekten hazzetmeyecekler neden övülecek işler yaparlar hep?

Anladığında insan oyum da şuyum da buyum da, hiç birisiyim de diyor.

Anlıyoruz ve orada anlayışsız kalıyoruz yine.

Anlamak, anlaşılmak, şu, bu yerine bir işe yaramayı istesek?

İnsanlar ister sever, ister söver. İnsanlar ister bir piyanoyla rondo çalar, işter o  mobilyayı odun olarak kullanırlar ve donmaktan kurtulıurlar. Kullanma klavuzu vermek istememizin ne anlamı var?

Bir yanım odun, kütük. Bir yanım hep anlaşılmaz kalacak kadar ince, kavruk, pişmiş, lâpa. Ne imkânlarım var yanıp buharlaşamayacak kadar anlamına çakılı, ne de konuşmakla bitecek bir söz olarak yazılı.

Anla ve git, anlama ve kov, kal ve saçmala, kaç ve uç bir şey söylemiyor fazla.

Kendimizi abarttığımızda şaşkınlaşıyoruz. Karşı tarafı abarttığımızda şaşkınlaşıyoruz. Şaşmadığımızda daha çok şaşkınlaşıyoruz.

Risk almayan kazanır. Risk alan kazanır. Kazanan kaybeder. Kaybeden kazanır. Neyi, niçin, neden, nasıl? Ne önemi var?

Acıda nükte aramak, uçuruma düşende umut aramak işimiz, işimiz de düşen kim? Bizler değilsek?

İtirazı dile getirmiyoruz ki? Anlayışla karşılamanın ufkunda vakit çok geç.

İyi şeyler söyleyenlerinde insanlığın, insanlık yok. Ben saçmalıyorum. Çünkü her şeye çare yok. Bazan sismik araştırma yapan külüstür gemiler gibi sesler gönderiyorum, tepkiler ölçmek, fay hatlarını bulmak için de, insana jeolojik yaklaşan, çekiçle yazar şiirini.

Can Yücel çinçekiciyle çinçinliyordu. Biz cinçekicimizle çınçınlıyoruz.

Öyle ya da böyle. Hiç bir şey işlemiyor vermeyince mabud. Ve her şey işe yarıyor yollar açıkken.

Her hisse iyi hisse borsalar yükselişteyken.

Düşüncem o ki iyiliklerimiz batıracak dünyayı biraz da.

Bilinmez anlaşılmaz iyilikler yerine, itiraz etsek hale, daha iyi olacak sanırım.

Yok, evet, siz zaten itirazdasınız. Ben neredeyim? Beni anladığınız gibi anlamayın yav mı diyorum son zamanlarda, adam gibiyken sokulmadığımız kenef çukuru kalmadı, şimdi ne bok yerine koyarsanız koyun mu diyoruz, yoksa, yeni dil mi arıyoruz, kendi heykelimizi mi taşlıyoruz, bilemiyorum.

Tek bildiğim, hayattan bir şey beklemediğim. Bekler görünmem neden? Beklemezlik neden? Belirsizlik ihtiyacı nasıl anlaşıldığımıza mı yönelik, kendimizi anlayışımızı belirsizleştirmeye mi yönelik?

Konuşturduğunuza pişman olun şimdi, söz sizin!

Bende söz bitti: Artık bol bol konuşabilirim, bir beis yok!