24 Temmuz 2021

Hayat Dünyamızda Son Durum

Yazıp durmamın nedeni bloglarımı yönetmeye, geleceğini belirlemeye yeniden alışmak.

Çok sayıda blog yerine hepsini bir yerde toplama, yazıların sayısını azaltma, gelişecekleri geliştirme, öyle kalacakları elden geçirme belki de daha mantıklı.

Kimsenin kimseyi okumadığı, kimsenin kimseyle tartışmadığı; tartışmanın, eleştirinin, eleştirel diyaloğun kültürünün kaybolmaya yüz tuttuğu; yazmanın deklaratif yanının kendisini sınama, açma yanını silip süpürdüğü, daha kendisini beğenememişlerin kendisini beğendirme faaliyetine koşuşturduğu, yeni hayatların ufuklarının narsism ihtiyaçlarını karşılayıp aşmadan titrek, kararsız ama sosyalizasyonu yarım bireyciliğiyle ezikleştiği; hayat tasarımlarının hazır tasarım, bireyselleşmenin hayat tarzı seçip  tüketmeye yürüme sanıldığı; zaten toplumsallaşmanın sekteye uğradığı bir dönemde korona izolasyonuyla kişilik ve bireysellik geliştiren kanalların daha da minimalize olduğu bir dönemde yazmamızın anlamı ne olabilir? 

Diyaloğu, sosyalizasyon kanallarını, ortak temellerin güçlendirilmesini, ortak bir tartışma dilinin ayakta tutulmasını sağlamanın yolu birbirimizle konuşmak değil de ne?

Mutsuz, yalnız, geleceksiz insanları yazarak ayakta tutma şansımız yok. Yazıyı da hakikatinden, eleştirisinden, öznelerarası alışverişinden kopararak geleceğine götürme şansımız yok.

Son dönemin akademik metinleri dahil yazı kültürümüzde hakikat derdinin yerini şık ve bilmiş görünme derdi aldı başını gitti. Beğenilme derdi yerinde bir dert. Bilimin, düşüncenin ideolojiye dönüştürülmesi, eleştiriden kaçmadan çok eleştirisine ulaşamaz hale getirilmişliği ciddi bir sorun.

Hayat dünyamızın geçişsiz, yanyana gerekçeleme ve rasyonalize etme havuzlarından bahsettiğim oluyordu. Herşeye rağmen tartışılıp çözülecek, üzerinde mutabakat sağlayıp bütünleştirebileceğimiz bir dünya bugün artık bütünleştirilmeye yatkın değil. Her çıkar gurubunun, topluluğun, alt kültürün kendine geçerli sözde ahlak ve hukuk iddiaları var. Evrensel gerekçelemenin, birlikte yaşamanın dili, kültürü, ortak değerleri yolunda konsensus oluşturucu özellikleri aradan gitgide çekiliyor.

İktisadi daralmanın yol açtığı umutsuzluk; hayat tarzları geliştiremeyen cılız sosyalizasyon, tartışmayan ve hakikat açığı büyüyen akademi; sadece kendi çevresine ahlaklı ve adil olmayı mümkün ve gerekli bilen topluluklardaki kilitlenme;  içi ve içeriği boşaltılmış eğitim sistemini bekleyen içeriğinden bağımsız, teknik anlamda yeniden kurumlaşma ihtiyacı ve bunun sosyalizasyona verebileceği hasarlar bize hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Büyük bir kültürel krizi erteleyerek çözme şansımız belki de var.

Ne yapmalı?

Birbirimizle ilgilenmek, dayanışmayı ayakta tutmak, insanların acılarında paylaşıcı olmak, yanlarında olmak, insanca yaşayabilmenin kurumlarının bağımlı olduğu değerleri üreten ve ayakta tutan kanalları faal tutmak. Yani iletişimi, komşuluğu, kardeşliği sistemik olarak yok eden ve baskıyla çökerten anlayışı insanlıkla, yeniden kurumlaştırmalarla yenmek. İletişimi yeniden kurmak, sansürü, dışlamanın ideolojisini ifşa etmek. Ekmeğimizi, kalan umudumuzu karşılıksız paylaşmak.

Birbirimize destek olmaz, omuz vermezsek, ortak eleştirel bir dili mümkün kılmazsak, tahakkümün ve tüketimin diliyle ve sunduğu tarzlarla mesut bahtiyar yaşayabileceğimiz hülyasına kapılırsak çöküşe gitmememiz imkansız.

Çalışarak, üreterek, suyumuza, tohumumuza, okulumuza, tabiatımıza sahip çıkarak, herkes için adalet ve hayat hakkını gündelik hayatta da somutlayarak bu çemberden çıkma şansımız var. 


(online yazıldı, düzeltilmedi)