10 Mart 2007

Kuyudaki Yusuf


BİR KERVANCIDAN DİNLEDİM

Kuyudan çıkan Yusuf, artık kuyuda olmayı bilen Yusuftur. El uzatana el uzatan odur. Çıkaran, çıkarılandır.

Aşık-ı Sadık, Efendisinin suretine dahi ne parmaklar doğranacağını bilendir. Bildiğini süzer de sunar.

Padişah huzura gelendir. Hizmette kusur etmeyendir. Efendilik taslayan, canı yandığında köleliğini farkeder.

Ey Yusufu kuyuya iten, Yusuf zaten kuyudadır. Olacağı bekler. Ufku, itileceği yerden de görendir.

Çilesiz bilmekle, çaresiz bilmek farklıdır ki, hayata sırtını dönmez, sırtını itekleyenlerine bırakır.

Kuyudan çıkanın dışardakilere kininin olmaması, onlara özenmemesi, bir öğrendiğinin olmasındandır. Öğrenmeyen neden kendini kaderine bıraksın ki?

Kadersiz kaderine kapılandır. Yaprak gibi sürüklenir de, bir kuzuya süt, bir karıncaya sal olmaz. Kaderi olansa, hayata direnmez.

MESEL

İki fare denize düşmüşler. Çırpınan yorulmuş. Suda uzanıp, ufkun kızarmasını, kararmasını izleyeni akıntı bir kıyıya sürüklemiş.

Bahirde kaymak oluşmaz, çırpınmak nafile. Ya da beklemesini bilmek asıl didinme.

MECNUN DEDİ Kİ

Yusufa el uzatacak insan, kurt kuş, kendisine el uzatır. Kuyudaki evlatlarını görmeyen hangi Yusufun hikayesini anlatır?

Bakmasını bilenin bütün alem nefesini keser. Nefsini kurda kuşa yem edenin gördüğünü dert etmek niye?

BÜLBÜL DİLE GELDİ

Gülistana gömülen bülbül gül kokusuna gömülür. Gül kokusuyla gömülür. Gül yaprağını incitmektense, dikene takılıp kalmak, gülün dibine düşmek, gül gölgesinde kalmak, bülbül hukukudur.

Kanayan yarem gül açmaktadır, gül açmasıdır, el çekerse Fuzulî yaprağı zedelememe kaygısındandır. Feryadım guruba karışmakta, sularda yayılmaktadır.

Ey Sevgili! Seni söyleyerek tanı ağartmaktayım. Bir damla kanım kalmamıştır artık.

KISSA

Yusuf ne oyuna geldi, ne de oyuna getirdi. Oyunu bilse de, bilmese de. Yusufun kalbiyle alem, yüzüne yansımakta olan.

Yusufa taşlaşmış bakmaktansa, kendine el uzat. Kuyudan çıkar Yusufunu, güzel yanını, lâtif yanını.