9 Haziran 2007

Irak Kapılarda

Irak'a girip girmeyeceğimiz artık tarafımızdan belirlenemez bir noktaya doğru çekilmektedir. Kendimizi bu cehennemde buluvermemize ramak kalmıştır.


Savaşa girmemek, savaşta taraf olmamak ulusal bir eğilimken, "bir koy beş al!" lafzı o kadar aşağılanırken Irak kapılarındayız. Karşımızda bir başka ülke, başka rüyalar, başka bir gerçeklik, başka dengeler var.


Krizi şiddet dursun gibi bir naif perspektifle yönetebilmemiz mümkün değildir. Büyük politika yapmaya çalışırken büyük politikalara da taşeron olmak da kaçınılmaz olabilecektir.


Diyelim ki, işin en iyisini yapmaya çalıştık. Barışı sağlamaya, şuna buna. Bunu yapmamıza elverecek bir denge mi var? Akacak onca kandan sonra, geri dönmek mümkün mü? Gitgide bir başka lokal tavırı da biz temsil etmeyecek miyiz?


Karşı örnek, Suriyenin Lübanda sağladığı barıştır. Suriyenin zaten Lübnanda olduğunu aklımızdan çıkarmamamız şartıyla. Suriye dengeleri kurdu ve şimdilik geri çıkarıldı. Kazancı nedir ne değildirle şimdilik ilgilenmeyelim.


Bizim bu savaştan kazancımız ne olacak? Şiddet mi azalacak? Bir dayatmadan mı kurtulacağız? Anlaşmalı mı gireceğiz? Petrol mü istiyoruz? Terörü mü durduracağız? İçsavaşı mı engelleyeceğiz? Türkmenleri mi koruyacağız? Telafer yanarken nerelerdeydik?

Bir iddaya göre şiddet bizi Irak'a çekmek içindir. Şiddeti engellemek için daha büyük bir şiddeti yeğlemek mi söz konusudur? Türkiyeye Irak'a girmesi için baskı vardır. Bu doğru mudur?

Barzani ve Talabani ile ne gibi pazarlıklar söz konusudur? Kimler için, kimler adına yapılmıştır pazarlıklar? Yapılmadıysa, Ortadoğu Projesinin son taşaronu olmadığımıza emin miyiz?

Diyelim Irak'a girdik. Irak halkını ürkütmedik. Barışı sağladık. Orada bağımsız, tarafsız, hakkanî bir politika izleyebilecek bir konumumuz var mı? İstediğimizde çıkabilecek miyiz? İsteyerek kalabilecek miyiz?

Irak ıraklılarındır. Ancak, ıraklıların her yaptığı da onaylanmayacaktır. Daha ne müdahalelerle karşılaşacaklardır.

Irak halkı müdahalemize ihtiyaç duymadıkça, Irak içi gerilimin ortaklarından birisi olmadan kaçınamadıkça Irakta işimiz zordur.

Dengeler bir ölçüde sağlanamaz mı? Kürtlerin güvenini kazanarak, türkmenleri feda etmeyerek, mezhep savaşlarını engelleyerek, etnik azınlıkların paniğini hafifleterek ve genel tansiyonu düşürerek bir şeyler yapabiliriz.

Maliyet? Petrolden sağlanmayacaksa bir finansörümüz mü vardır? Kendi bütçemizle sınırı aşacaksak, ne kadar kalacağız? Ekonomimizin işinin bitirilmemesi, borsanın çökertilmemesi için garantiler mi almış durumdayız?

Gördüğümüz kadarıyla AKP savaşa görünürde karşımsı bir tavır içerisinde, tezkere krizinin tersine. CHP, MHP ve bürokrasi hiç olmazsa kısmi bir sınır aşmadan yana, tezkere günlerinin tersine.

Değişen ne? Dedikodulardan, popüler filmlerden, söylentilerden mi yola çıkacağız? Yoksa aydınımız, gazetecimiz var mı, kaldı mı, bize, halkına bir şeyler söyleyecek olan, duruma hakim birileri var mı ola?

Planlamasını başkalarının yaptığı bir savaşta çökmeyiz ama, çok acı çekeriz ve çektiririz. Haklı savaş sadece işgale karşı, sömürgecilik ve talana karşı savaşlardır, karşı koyuşlardır.

Hâlâ başkalarının projelerinin peşinde miyiz? Yoksa ortadoğu halklarının da kimselerin kucağında oturmadan barış, kardeşlik içinde insanca yaşamalarını mı öngörmekteyiz?

Savaşa bizler karar veremeyeceğiz. Olup bitene bürokrasimizin dahi hakim olmadığını düşündüğümüzde, hattâ global imperatifleri kendi halkının ve komşularının talep ve ihtiyaçlarından öncelikli gören siyasi ve bürokratik kurumlaşmayı göz önüne getirdiğimizde, "Biz ne yapıyoruz?" diye sormak tuhaf mıdır?

En radikal ve sert millici kurumlarımızın globalizmin soğuk savaş örgütlerinde yeşermişliği temkin için yeterli neden değil midir? Ellerinden biz antiemperyalistler, demokrasi savunucuları, bağımsızlığı ve uluslararası dayanışmayı vurgulayanlar neler çektik. Ne zamandır bağımsızmışız meğer de haberimiz yokmuş!

Evet, şimdilerde bağımsızlıkçı sol dahi bağımsızlık düşüncesine "hezeyan!" demekte! Bağımsızlık fikrine savaş açanlarsa modernitemizin hakikî garantörleri edasında.

Beyler, ne yapacaksanız açık, dürüst, net yapın. Kendinizi izah edin. Savaşseverler. Barışseverler. Yereller. Uluslararasılaşmışlar. Derdiniz nedir? Ne istemektesiniz? Nereye kadar? Aksi takdirde gündeminiz nedir?

Durumu not ediyoruz. Ve halkın hafızasına soğukkanlılıkla kaydediyoruz.

Ey seyir defteri, insiyatif bizde gözükmüyor!

Bataklıklara saplanmayacak kadar tarihi deneyimimiz ve dayanışma kurabilme yeteneklerimiz var. Dedelerimiz o topraklarda, o çöllerde dev gibi orduları yendi. Herkesi şaşırtabiliriz. Ancak, evlâtlarımızın ve komşularımızın sömürgecilik için bir damla kanını dahi feda edebilmek akıl ve vicdan harcı değildir.

Dayatma büyük Ey Halkım! Unutma insaniyeti, komşularını, kardeşçe rüyalarını:

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine
Bu davet bizim!