7 Eylül 2007

Din Araç mıdır?


Başbakan ’din araçtır’ buyuruyor. İnsanlığın mutluluğu ve huzuru için? Söylediğinde, söylemek istediğinde bir incelik olsa da, yanlış. Din ne araç ne de amaç. Bunu dindarlar, dini eleştirenler, din felsefesiyle uğraşanlar ya da diplomatların farklı anlamlardaki formule etseler de, farketmez.. Araçsa, ’her şey araçtır’lı genellemelere doğru kayarız. Din bir ’yol’dur, felsefesi, kültürü vardır. Hedefleri, hakikati, mantığı vardır, değişmeden kalır. Hedeflerin, hakikatin, mantığın her anlaşılması zamanda, dünyada yerleşiktir, yorum, tercüme bitmez, dinamiktir. Ritualleri, ayinleri, kutsallık kubbesi vardır. Terbiyesi, eğitimi, toplumsallaşma/toplumsallaştırma kanalları vardır. Metinleri, metin analogları gelenektir. Geleceğe açıktır, biteviye yorum, anlama, anlaşma, akla ve insana ulaşma çabasıdır. Fikir alışverişidir, eleştirel bir diskurdur, hürdür, (zamanda) ilerler (yani zamanına ilerler. Anatemaya, metinlere dönüştür, muhafazakardır. Kitap, söz, çekirdek aynı kalır. Anlama hep bir anlama çabasıdır: Zamanını, kendini ve anladığını. Yalnız anlama, yorum, zamanının kendi, diline, kapasitesine, ufkuna katılımını anlamadan ibaret de değildir. İmandır. İnanıyorum diyebilmek, mantıksal olarak mümkün olanı şahadete taşıma çabasıdır. İlk inananların kuşkusu, yol açanların, yolunu bulanların kuşkusudur. İlk inananların ’şüphe etmeyişleri’ (metodolojik) şüpheciliğin kanıta, isbata ve hakikate hiç bir zaman susuzluğunun gitmeyeceğini bilmektir. Kuşku, temelleri sağlam tutar. Kuşkuculuğun ötesine geçme, bir şeyler söyleyebilmeye, bilebilmeye, önerebilmeye geçiştir. Dinde, kuşku ile iman buluştuğunda yol açılır. İlk nesil sonrasında dinin içindeki felsefi kuşku anlayanın anladığının doğruluğunu, tutarlılığını, iddia etmeye kalkıştığının hakikatle bağını kurcalamasındadır. İlk nesil iman edenin kuşkusu, dinin dışında yaşar. Dine ne rakiptir, ne de yolunu arayana bir araç. İlk nesil inananlar o yüzden Gelenek içinde de bazan kendini gösterir. Eskiyi yeniden keşif değildir bu, bir tanıklıktır, tazeliktir. Süreklilik o yüzden, izlemeden ibaret değildir. Her yolun kaybolmasında aydınlatan bir itirazdır. İsyan ile inanmanın kardeşliğini anlamayacaklara ne anlatabilirim ki?

Başka insanlardan öğreneceksin, geleneğin hem öğrencisi olacaksın hem de öğrencisi olduğunu sanacaksın. Kendi yolunu çizeceksin, geleceğe açılacaksın, açıldığını sanacaksın, hayattan öğreneceksin. Hayatın yolu ki, yolda kalanların yoludur büyük ölçüde, yoldan çıkanların değilse… En sıfırcı hocadır hayat. En geniş delikli elek. Sonuna kadar yürümek de mümkün değil. Bunu anladığında, kuyunun dibinin bulunamayacağı anlaşıldığında, bildiğinin geleceğe de yeteceğini düşünmediğinde insan hayatın okulundan da geçmiş sayılabilir. Okul, dayanışmadır, toplumsallaşmadır, kişilik bulmadır. Tecrübe, kendisi oluştur, bireyselleşmedir. İkisi buluştuğunda, bilinenle hayat buluşur, insan hayatında.

Bireysellik bir ütopya değilse de, ’mass production’ da değildir. Bireyin batıya has olduğu bir masaldır. Yolunu kaybetmeyenler, yoldan çıkmayı göze alamayanlar nasıl yol bulabilirler, yol gösterebilirler, yolları bekleyebilirler, çölleri yol yapabilirler? Batı konformizmi seçmedi mi, ya da konformizm batıyı seçmedi mi baştan beri? Yola düşme, macera ihtiyacı, sergüzeşt, serüven ihtiyacı değildir. Kendini bulma derdindendir, kendini yolda bulmadandır. Yolda kendini bulmadandır.

Doğuda da Batıda da birey zümrüt-ü ankadandır. Az bulunur. Çabuk kaybedilir. Kaybettiren, özgüvendir. Yerli yerinde, yanılsamasız bir özgüven, yerini tereddüte bırakmaya başlar. Ama o noktada, insan söyleyeceğini de söylemeye başlar. Mütevazı eziklerden değildir birey. Yolu açıklığın, iddialılığın tevazuyla buluşmasıdır. Bilginin hayatla. Malumatın irfanla. Toplumsallığın yalnızlıkla. Ki yalnızlık, en mutlak anlamıyla Tanrıya mahsustur. Dayanamayacağı kadar yalnızlıktan insanı kurtaran zamandır. Saat. Vakt-i zaman. Zamanın kalmaması. Kalan zaman. İnsan bir uykudan uyanır gibi uyanır bazan ve çölden döner.

Hakikatin kendisiyle buluşunca ne din kalır, ne bilim, ne sanat, ne felsefe. Sınırlı, sonlu halimizle tek bir sonsuzu hayata geçirebiliyoruz sadece: anlama, yorumlama, tartışma, anlaşmaya çalışma…

Mutluluk ve huzurun huzurundan insanlar adalet surunun ötmesiyle kalkarlardı gibime geliyor, çocukluğumuzun dini hikayelerinde. Bilen kim kaldı? Dinleyen kim? Kim?

21 Şubat 2006, Saat 03.19

(Düzeltilmedi)