1978'de Taksimde çocuklar gibi şendik. Ölmeden ölmüş gibiydik, sadelikle, insana saygıyla, bağımsızlığın haysiyetiyle giyinmiştik.
1977'de gök ekini biçmiş gibi. İnterkontinentalden. Korunan yerlerden.
1980'de yeniden öğütüldük, biçildik, tezgahlara gerildik, diri diri gömüldük bazan.Bugün O Meydan, O Meydan'da kıyılanlara kapalı.
Zalimler, işgalciler, işbirlikçiler, soğuksavaşçılar hâlâ dokunulmaz.
1 Mayıs serbest, vatandaş olmak serbest, sokaklarda öldürülmek serbest, itilip kakılmak serbest, sendikalara katılmak bir kısmımıza serbest, 1 Mayıs Katliamını milyonlarca insanla, sağcısıyla solcusuyla, işçisiyle, esnafıyla, işvereniyle bir kere de olsa telin etmek, kınamak ve o sokakların halka yasak bölge ilan edilmişliğine karşı durmak yasak.
Bağımsız bir ülke olmaya karar verdiğimizde, O Meydana 1 Mayıs Meydanı adını vereceğiz. Sendikalar ve hastanelere gaz bombaları atılmayacak, su sıkılmayacak, lokantalarda kimseler tokatlanmayacak, öğrenci otobüslerinde copla can alınmayacak. Güvenlik kuvvetleri de sendikalı olacak, haksız hukuksuz sokaklarda titretilmeyecek karda kışta. Çoluk çocuğundan saatlerce uzak yerlerde.
İşgalcilere, provakatörlere karşı halkı, işçileri, memurları, gençleri, vatanı savunmalıydı devlet. Rejimden şikayetçi olan gene olsun. Kardeşlik, dayanışma bu halka yaşatılmadı. Kin, gerilim beslendi büyütüldü. Bugünkü nisbî huzur, ezilenlerin, itilip kakılanların tevazusu, kinsiz yaşama çabasının eseri. Kin üzerine örgütlenilmedi. Kin üzerinden siyaset yapılmadı. Yok edilmeyi göze aldı insanlar, Türkiyeyi Beyrutlaştırmadılar!
Çiğnenen cesetlerin, ezilen insanların üzerinde tepinmişleri, sömürgeciliği, soğuksavaşçılığı bu kadar korumak ve kollamak anlamsızdır. O Meydanda hayat haklarının olmadığını, hukuklarının olmadığını görmüşlere, yaşamışlara açın! Açın halka yasak, ama sömürgeciliğe açık meydanlarımızı!
Ülkemizi insanımıza açın! Çalışana saygının hukukunu, ahlakını açın!
12 Eylülün öncesi ve sonrasıyla tırpanladığı haysiyetimiz, hukukumuz, dayanışmamız bırakın çiçeklensin.
Cesetlerimiz, yasaklanmışlığımız, yokluğumuz üzerinden siyaset yapmayın. Yarım bir ülkeye mahkum kalırsınız!
1 Mayıs katliamcılarını dokunulmaz, kınanamaz ilan etmekten vazgeçin!
Yeniden bir halk olabilmemiz, iki yakamızın bir araya gelebilmesi orada ne aradığımızın, ne bulacağımızın çirkin retoriğiyle mümkün kılınamayacaktır.
Mağdurluktan mağrurluk çıkarmayanlar da vardır. Onlar kötü zamanlarınızda sizlerle dayanıştılar. Siz karşılık vermeseniz de, yine kötü günlerinizde onlar hukukunuzu savunacaktır.
Ahlakın yegane sahibi kılmaktasınız itilip kakılmışları, bu bir armağan değil. Bu bir armağan değil! Kendinizi yoksullaştırmaktasınız. Kendinizi yoksullaştırmakla da insanlığı, hepimizi.
Altın, para, pul, şaşaa, parlak kumaş, pahalı arabalar, hakedilmemiş ünvanların arkasında kim var, bunun önemsizliğinden yola çıkıyorsanız, siz kimin halkısınız, kimin tebaasısınız?
Mağrur olmamak için yeterince gerekçemiz var. Dünya fani. ömürler uçucu. Servetler gelip gider.
Kardeşliği yeşertmek, hakkani olmak, zalime çıraklık yapmamak, haysiyetli davranmak, başkalarını görmemezlikten gelmemek, çalmamak, çırpmamak, yanlıştan dönebilmek, eleştiriye açık olmak, hukuku eziyete çevirmemek, barış için çabalamak, alınterine saygı göstermek, yani olmamız gerektiği gibi olmak bize ne zarar verir ki? Canımızdan mı oluruz? Yeterince olmadık mı?
Korkacaksak zulümden korkalım, zalim olmaktan, adaletsiz olmaktan, mağrur olmaktan!
Paralel yaşayan, düşünen iki halk olmaktayız, ey bu yazdıklarımı bir suç unsuru bulmak için okuyan, kişi! Güneş sen olsan sadece yakar, kavururdun.
Ey hatalarımı sevecen bir gece gibi düzelterek okuyan dost! Aydınlat ki, anlayışsızlık kabuğu çatlasın!
Güneş hayatla dost olmadıktan ve gece koynunu sadece yarasalara açtıktan sonra, dediğimin demediğimin ne önemi kalır?