Bir ülkeyi sevk ve idare edecek, "paradigmayı" değiştirecek birikime sahip bir bürokrasimiz, uzmanlarımız, aydınlarımız, üniversite ve araştırma kurumlarımız yok görünüyor.
Ve tarihimizdeki en büyük değişiklere de kalkışmış durumdayız. Geriye dönüş belki imkansız, ancak dinamiklerimizin önünü açarak, toplumu bütünleştirerek bir toplumsal çığa yol açacağımıza çok yönlü bir temellenmeye, şekillenmeye, olgunlaşmaya doğru yol alabiliriz.
Şunu kabul etmemiz gerkiyor: Dönemlerin üstüste yığılmış tecrübesi elimizde yok. Tecrübeyi elinde tutan kesimlere kapılarımızı kapattık, tecrübeyi sokakta bıraktık. Tecrübenin praksisini öğretecek kimsemiz yok. Tek kale maç yapan, dayatan, buyuran ve buyurgan liberaller, devletçiler, aydınlar, aydınlanmışlar kendilerince toplumumuzu inşa etmedeler. Bildikleri kısıtlı, tecübeleri varsa kendi alanları ile sınırlı, uzmanlıkları meşruiyetini hakikatten almıyor. Ortak özellikleri tartışmaya, eleştiriye kapalı oluşları, çok bilmişlikleri, cahil cesaretleri, gözlerinin karalığı.
Aydında tekil alanlardaki uzmanlık, kitabı kitaba bağlama hayat üzerine de konuşabilme hakkı veriyor görünüyor. Bürokratta yapılageleni yapılabilecek olarak görme, eleştirisiz, tartışmasız karar almanın inceliklerini tanımaksızın eylemiş olma hayata hakimiyet duygusu vermiş görünüyor. Topluma müdahale, mühendislik ve karşı mühendislik tartışma ortağını yok sayma üzerine kurulu. Hayatla ezberin, hayalle gerçeğin, ideolojiyle hakikatin birbirine karıştırıldığı bir bilimcilik, kültürsüzlük, cahil özgüven birbirlerini silip atmaya gerilmiş cenahların ortak duruşunda yazılı. Birbirlerine ne çok benziyorlar. Bilmenin konuşmadan geçtiğini, anlamanın anlaşma olduğunu ezberden atmayanları ne kadar kolay gereksiz kılabiliyorlar. Dergileri, gazeteleri, üniversitelerii kurumları, platformları benzeme, tartışmama, korporativist uyuşma üzerine kurulu. Tartışmaya açıklıktan yola çıkan bir hakikatlilik, uzmanına açık kurumlar, eleştiriye açık fikirler bloke ettikleri, ama ederken de ülkenin geleceğini karattıkların farkında değil görünüyorlar. Dayatmacılık, yine, ortak meziyetlerinden. Tartışmamacılık. Hakikate kapalılık. Kendini düzeltememe.
Kendini düzelten, hakikate açıklıkta sürekli bilgi edinen, değişen, gelişen, insan yetiştiren, rakibini karikatürize etmeyen, anlaşamadıklarının ne söylediğini kavramış ve çarpıtmamış olan kurumlarımız yok. İnsanımız mı yok? Kültürümüz mü ilkel? Hayır. Bir müdahale altındayız ve bir birinden nefret eden iki taraf aynı dinamik kırıcılığı, indirgemeciliği, cemaatçiliği (toplumsal dayanışmanın kapatılması, çarpıtılması, ideolojikleştirilmesi anlamında) ve bu cemaatçiliklerin hakikatle rekabeti ciddi bir sorun.
Memleketimizin iki yakasını bir araya getirebileceğimiz platformlar yok. Dergiler özel sayı dergiciliği yapıyor, kendi eş dostunun dışındakileri yayınlamaya kapalı. Gazeteler "yerleştirilmiş" gazetecilerle gerilmiş, daraltılmış, kapatılmış durumda. Üniversiteler aydın dışında herkese açık. Üreten, tartışan, yetiştiren, bilgiyi ideolojiyle karıştırmayan insanlara kariyerlerinin buyruklarından kafalarını kaldrıp da bakacak insanlığa yani hakikatliliğe açık akademisyen yok. Rekabetsiz bir ortamda "rakip"leriyle itişip kakışmadalar.
İktidar sahiplerine mesafe koyabilen ama ilham verebilen aydın yok. Propaganda, dayatma, onaylama, gücü meşrulaştırma rakiplerince de yapıldı durdu değişen ne var? Değiştirilen ne var?
Bir platform bize demokratikleşme paketi, programı açıklıyor. Bir diğeri de vatan nasıl kurtulur reçetesi. Birisi demokratik, öbürü militarist görünüyor, gerçekten öyle mi? İkisi de, üçü de, beşi de dayatmadan ibaret. Konsensustan anladıkları bir yerlerde sağlanan, bir yerlerden sağlanan bir şey olsa gerek. Bir kurumdan, yüce fikirden, müttefikten, ittifaktan, cemaattan, cemaatlararasılıktan. Hani nerede tartışma, hani nerede eleştirel sesler? Hani nerede tartışmaya açıklık, kapsayıcılık, başkalarını var kabul ediş?
Program o kadar önemli değil, programmatik oluş da Konuşmak, konuşmada oluş önemli olan. Siz yakınınızdakileri susturuyorsunuz sansürlüyorsunuz, deklare ettiklerinizin gerekçeleri sansür edebilenlerin, susturabilen, bastırabilen, söz hakkını savunmayanların gerekçeleri ve gerekçelendirmelerinden.
Listenizdeki yapılınca kestirmeden iş çözülecek, mesela? Buna kargalar güler. Bunun tartışılması, sorumluluğun paylaşılması, dayanışmanın yaygınlaştırılması, yani gerçekten dayanışma olmasına yol veriş önemli.
Acelecilik, dayatmacılık sanıldığı kadar işini bilenlerin "işi" değil. Toplumsal süreçleri, dinamikleri yerinde, paratiğinde, pragmatiğinde kavrayamayış ile ilgili.
Adam "vatansever". Vatan uğruna öldürür, asar keserse, bir gerçek bilim adamının önünü bir yandaşla kapatırsa, bir palavradan gazeteciyle bin gazeteci adayının önünü kapatırsa yaptığı ancak huliganlık, vandallık olur. Aydınlanma adına her cahil önüne geleni hainlikle suçlar, işine gelmeyeni çakalların önüne atarsa, aydnılanmışlıklarını ne kadar ciddiye alacağız?
Darbeciliğe karşı çıkan, demokrasiyi savunan insanların nerelerde uzlaştıklarını anlayamadığım yapacaklar listeleri dayatmaları, buyurganlıkları, ya avrupa ya barbarlık söylemleri, iç dinamiğe inanır, halka önem verir görünürken tartışmaya ve eleştiriye açamadıkları, açmadıkları korporativist projelerine ne demeli? Demokrasi bile, demokrat olmayan bir tonla, buyurganlıkla savunulmuyor sadece, demokratik süreçler, anlama ve anlaşmanın kanalları, toplumsal dayanışmanın kurumları önemsenmiyor, bilinmiyor, kavranmıyor. Bunu yaparken de sosyal dinamiğin içi boşaltılmış kavramlarına gönderme yapmadan da duramıyorlar. Sonda bilineceği baştan kavramış gibi konuşmak, tarihin sonundan, zamanların sonundan konuşmaktır. İdeolojiktir, cahilanedir, topluma tepeden bakıştır. Hakikatsiz bilimselliktir. Kitabı kitaba, kavramı kavrama, ezberi ezbere, çıkarı çıkara bağlamaktır. Ufuk açmak, karşı karşıya gelmek, ter dökmek, kapıda kalmak, altüst olmayı göze almak, yani hakikatle düzelmek işlerine gelmez. İşe gelme, gelmeme dediğimizden itibaren, ne hakikat kalır ne adalet, ne ahlak.
Hamasiyetin prensipliliği ahlakla bağdaşmaz. Ezer geçer, yakar yıkar. Kısa vadeli düşünür. O an işine gelen gelmeyen vardır. Durumu kurtarmaya, tarihsel adım olarak bakar. Yaptığına inanır, bilineni önceden onaylanmış yöntemleri kullanarak. İçtihattan başka meşrulaştırıcı bir yol bulamaz. Mutaassıptır. Çağdaşlık sazları ayarlamışlıkta değildir, çok seslilikte, düşüncelilikte, incelikte. Ne halkı tanır, ne de insaniyeti. Kendi halkını aşağılaması, kültürüne tepeden bakması değişimciliğini kendince savunmasındandır. Nefret işi değildir aslında. Kültür önemsenir bir şey değildir gözünde. Yüceltip dokunulmazlık veremez. Yücelttiği başkalık, orientalist/oksidentalist tekniklerdendir.
Kültürel beğenisi fonksiyonalisttir.
Karşısında duran dayatmacılık da kültürden, toplumsallığın bütününden, ciddi bir başkalık anlayışından ve dayanışmadan yola çıkmaz. Cemaatçidir. Cemaatçiliği tanımlanabilirin, inşa edilebilirin, üstüste konulabilirin alanındadır. Bilinmezyenlerle boğuşmaz. Herşey onun için apaçıktır. Tereddütsüzdür. Retoriği gelenekçidir. Geleneğe olunacağı kadarıyla dahi hakim değildir, çünkü dert anlatmaz, aydınlatır. Şekle hakimdir. Açıklar, geçer. O kendince, "görür". Onun gördüğünü görmeyen kördür.
Kültürel beğenisi onun da fonksiyonalisttir. Tabi olmaz, tabi kılar. Zevk'i, haddi hududu insanlararası anlaşmanın dispozisyonunda okuyamaz. Listeler, çıkarsar, tabi kılar, tabii ki kendi eserine, kendi ürününe, kendi yarım yamalak ve acele yorumuna.
(Düzeltilecek. Tekrar okuyamadım, tekrarlar fazla olabilir. Konu yeterince genişletilemedi, bu kadarına zamanım yetti. Devam edecek)