29 Nisan 2009

"Polis" ve Praksis


Polis devletin zor kullanmayı tekelinde bulunduran kurumlarından. Vazifesi şiddet kullanmak değil, eski tabir ile, asayişi sağlamak. Şiddet, vazife olarak verilemez. Şiddet kullanılmasının meşru olabileceği haller hukukla belirlenir, sınırlandırılır, tanımlanır, kurallandırılır, denetlenir.


Şiddet kullanılmasının meşru olabileceği haller başka türlü yapılmasının mümkün olmadığı hallerdir. Bu haller, listelenebilse bile, uygulamada gözden geçirilen, inceltilen, başka türlü davranabilirliklere ulaşan bir praksis izler. Uzlaşmazlıklar, çatışma alanları hukukun, insanibilimler ile toplumbilimlerinin de ışığında siyasi direktifi, uygulayıcıyı, anlayışı gözden geçirmesine yolaçar.


Eleştiri, başka türlü yapılabileceği iddiasına açılır. An'a değil, anlayışa müdahaledir. Geleceğe yöneliktir, olandan olup bitmişten yola çıksa da.


"Devletin Zor Kurumları" kavramı, "zorbalık kurumları"na atıfta bulunmaz. Zor kullanımının sınırlandırılmışlığına atıfta bulunur. Zor'un her kullanımını da meşrulaştırıcı, ya da yadsıyıcı değildir (yerilen meşruiyet anlayışı anlamında).


Şiddeti şiddet kullanarak varılabilen sonuç, etkinlik iddiaları meşrulaştırmaz. Şiddeti şiddet (şiddete karşılık olması ya da karşı şiddetin varlığı) dahi meşrulaştırmaz. Şiddet kullanımı, şiddet kullanımına engel olma, hukuku üstün kılma çabası içindeyken, hukuki bir kararı uygularken denk düştüğü eyleme orantılı olarak kullanılması halinde meşruiyet iddiasında bulunabilir. Peşinen değil! Bu yüzden tekil her olay sorgulanır, gözden geçirilir. Çeşitli meslek alanlarında başvurulan gözden geçirme, muhataplarının yakınmalarını cezbetse de, intersubjektif meşruiyet sağlama kanallarındandır, cezalandırmadan çok anlayışı işleme, geliştirme, uygulayanı yetiştirme işidir. Pratik ve intersubjektif bir farkındalık "mekanizması"dır. Eleştiri ve bilimle, mesleki (deontolojik) etik ve genel ahlak düşüncesiyle, hukukun imperatifleriyle gündelik işlerin buluşturulma yeridir.


Sürekli kovuşturulmuş, itilip kakılmış aydın, eşitlikçi ve sömürüsüz bir toplumda polisin, ordunun lağv edilmesi gerektiğini düşünebiliyor bazan. Oysa lağv edilmeye çalışılacak olan savaş, sömürü, taciz, tecavüz, cinayet, hırsızlık vb.


Polisin ve askerin gerekmeyeceği kadar medeni bir dünyaya kim itiraz edebilir? Sokaklarda insanlar birbirini avlarken bunu yapmaya kalkarsanız kafanızda milisler kurmak vardır meselâ, yeni sorunlarla karşılaşırsınız. Milis de yoksa, çeteleşmeye, mafyalaşmaya yolaçarsınız.


Diyelim ki komşular birbir evlerini bekliyorlar. Bir kitle katliamcısını, paranoyak ve piroman sapığı kim yakalayacak? İtfaiyedeki yangın mühendisini işten çıkarıp işsiz vaizi işe alanı eleştirmemize benzemeyecek mi bu durum? Uzmanlara izin vereceksek, zaten polislik bir uzmanlık değil mi?


Diyelim ki, parmak izi, suç yeri incelemesi yöntemleri gibi uzmanlıkları gerekli gördük. Peki ya pratik durumlar ve onlardaki sıkı hukuki kurallalara ve denetime tabi işleyiş? Mahallede ne kadarını uygulayabileceğiz, sınıflı da sınıfsız da olsak?


Medeni bir toplumda paramiliter örgütlenmeler, milisler ne derece eşitlikçi ve denetlenebilir olacaktır? Toplumumuz suç işlemeyecek, bunlar da olmayacak diyelim, ilelebet stabil bir toplum mu öngörüyoruz?


Kültür, medeniyet, nesilden nesile aktarılan gelenekle, eğitimle, terbiyeyle, dille, bilgiyle ayakta tutuluyor. Bir deprem, doğal felaket, kuyruklu yıldız çarpması diyelim de daha uzak ihtimal olsun, yeni baştan almaya yol açtığında kurumları tahrip ettiğinde, sokakta, çayırda, bayırda toparlanan yeni nesiller eski medeniyeti ve medeni hallerini devam ettirebilecekler mi?


Bunu iddia etmek, sosyalizasyonu reddetmekle eş değerdir. Eşit bir toplum kurabilirsiniz, ama ilelebet eşit bir toplum kuramazsınız. İnsanlığın daha iyi noktalardan başlamasını belki sağlayabilirsiniz ama, garanti edemezsiniz.


Aslolan sürekli çaba, sürekli didinme, tevazu içinde yaşamadır. Toplumsal bilinç çözülebilir. Üzerine maddi hayatımızı kurduğumuz doğal, iktisadi, fiziki zemin çökebilir. Aslolan tıkanıp kalmamamız, çözüm aramamız, bir kereliğine tüm zamanların sorunlarını çözmüşlükten konuşmamaktır.


Evet, "polis" dedik. Lağvederseniz de "kendi polisinizi" kurarsınız. Üstelik işlerliğin hukukunda daha naif olabilecek bir kurumu. İster kurun, ister eskisini başka bir adla, ya da doğrudan devam ettirin, karşınıza daha ciddi bir sorun çıkacak: Polisi ne için kullanacaksınız?


Muhaliflerinizle aranıza polisiniz mi girecek? Demokrat mı olacaksınız? Ya rakipleriniz yani "eski hayat" uslu davranmazsa? Belki kendi gücünüz yeter. Ama burada kendi temel çıkışınızı yıkacaksınız. Kurumlaşmış ve hukuksallaşmış profesyonalitenin yerini daha ciddi medeniyet iddiasında bulunabilen (mümkündür), ama daha ilkel bir kurumsallığa bırakacaksınız. Sz kurumlaşmışsanız, alanınızın işleyişini altından kalkılamaz biçimde karmaşıklaştıracaksınız. Oysa sizin önerdiğiniz sınıfsızlaşma, paylaşma daha medeni bir noktaya ulaşma iddiası. Hukuku ve bürokrasinin çetrefilini yeni baştan kurmayacaksanız, bir cins hukuki, ahlaki ve kurumsal minimalizm savunacaksınız. İlkel olmayan sadelikler ve sadeleştirmeler de mümkün, ancak, kurumların işleyişinin sosyolojisi yeni icatlar üzerinde değil, bugüne kadar işleyenin, işletilmişin eleştirisi üzerine kurulur. Baştan başlamak insanın kaderidir bazan, tercihi değil. Hele hele keyif meselesi hiç değil.


Acil bir durumda her zaman ne yapılacağına toplantıyla karar veremezsiniz. Yetiştirdiğiniz, ama hesap vermeye de açık insanlarınız olacak. Yanlış yapabilecekler. Bunu da kabul edebilecekler. Müeyyideler, mekanizmalar, kurumlararası, işlevlerarası geçişlilikler olacak, zamanla ortaya çıkmış. Zihniyet evrilecek. İnsan işine, iş insana uyum sağlayacak, bu nesiller alan bir mesele.


İş, tek yönlülük, tek yönlü bakıştan kurtarılmalı evet. Güvenlik uzmanları iyi piyano çalamasalar da olabilir, ama sorumluluklarının, hukuki anlamda hesap verebilirliklerinin farkında ve bilincinde olmaları, bundan imtina etmeye kalkmamaları gerekir. Bu olumlu özellikleri, tabii ki varsa, gurmeliklerini, estetliklerini, boş zamanlarında resim yaparlıklarını önceler.


İnsanların çok yönlülüğü ütopya değil. Mümkün. İnsan olmayı öncelemekle. Mesleki imperatifle insan olmayı şizofrenik olmayan bir biçimde ayırt edebilirlikle.


Doğru damarı bulabilen uykusuz hemşire, diş ağrısını unutup kitle katliamcısının üzerine atlayan polis bulundukları yerde, yaptıkları "işi" deneme sınamaya çevirmeden ve hatta esneyerek yapıyorlar çoğu kez.


Bazan bizler de bir intihar adayını uzmanından daha dahiyane bir biçimde engelleyebiliyor, hayata döndürebiliyoruz. İp cambazına da el uzatan olmamız dünyayı olmasa da el bekleyeni altüst eder genellikle. İnsan herkese güvense de, herkesin uzmanlığına, her alanda, ve her daim güvenemez.


Arabalarımızın servisini uzman olmayana bırakamadığımız gibi, kuralsız ve kurumsuz halkı silahlandıramayız. Bunu yaparken potansiyel bir iç savaş kurumunun da tohumunu atmış olabiliriz farkına varmadan.


Hukuksuzluk iyi niyet ve yüce düşünceler ile kapatılamaz.


Aydın olmayan aydın, ayrıcalıklarını halkla paylaşan aydındı. Bilgisizliğe özlem değil bu. Bilmeyeni bilenin koltuğuna oturtmak hiç değil: Bilme ayrıcalığını, bilme tekelini ortadan kaldırmak, bildiğini paylaşmak, insanları yetiştirmek.


Polis olmayan polis de mümkündür belki, o regulatif ya da utopik toplumlarda: Daha az uzman olmayarak, ama kendini halkının bir parçası görerek, muhalifi iktidarın ihmal ettiği ufkun hatırlatıcısı olarak, eleştireni sorun çözümünün parçası görerek.


Uzun lafın kısası, ne bugün, ne de yarın polisi gerektirmeyecek bir toplum kurmak durumundayız. Öncelikle, bugün ve yarın içinde yaşanabilen bir dünya kurmak zorundayız.


Suç ve ceza ancak insanlıkla birlikte ortadan kalkar. Bu insan kötüdür demek değil. İnsan kültür, yetiştirme, terbiye, eğitim ister demek.


Suç işlenmeyen, ceza vermenin unutulduğu bir dünya düşlemek, insanı ortadan kaldırma çabası değil. insanı gerçekleştirme rüyası, bir başka deyişle.