Suriye’nin Türkiye için ”en büyük tehdit” olduğu tezi doğru
değil. Ancak, Suriye'nin mevcut hâlinin stabilize olması da Türkiye'nin gelecek
tasarımını bloke edecek.
Mevcut durum BOP’un dönüşmesi ihtimâlini bazı alanlarda ve
bölgelerde deliyor, donduruyor. Eskiden bölgedeki rus varlığı BOP’un
sorunuyken, bugün BOP’u dönüştürmek isteyenler Rusya’dan (sessizce)
şikayetçiler. Sessizce,
çünkü, Rusya ve Çin dünya iktisadî sisteminin birer parçası durumundalar. İran
için bile sistemdışı diyebilmek kolay değil.
Dünya iktisadî sisteminin bundan böyle NASDAQ, Dow Jones
veya dolar merkezli olacağı ve ”kapitalist sistem”in ”global üst sistem” olup
olmayacağı kesinlikle belirlenebilmiş/kendisini ele verebilmiş değil ve
dayatıl(a)mamakta. Son büyük krizin dünyayı dinamiklerine döndürerek
sınırlanması gayreti her şeyi önceliyor.
Varolanın yürütülemez hale gelmesinde dünyanın ve tarihin
finans gücüyle dinamiklerine ters döndürülmeye çalışılmış olmasının payı var.
Bunun maliyetlerinden konuşulduğunda tek başına iktisadî maliyet
kastedilmemekte.
Dünyanın dinamikleri finans gücünü elinde bulunduranlarca
manipule edlmiş, zedelenmis, kırılmış, örselenmiş, zapt ü rapt altına alınmaya
çalışılmıştır. İnsan ve toplum düzeyinde ise doğanın manipulasyonuna (sadece)
benzeyen, bir anlamıyla insan ve toplum doğasının manipulasyonu demek olan bir
müdahaledir bu. Değiştirilen insan ve toplumun doğası değil, ”doğal” sosyalizasyonun
kanallarının bozulması, çarpıtılması, sanallaştırılması, kendi yolundan
koparılmasıdır, ideolojiyle aklın yerinin doldurulmasıdır. Tabii ki ters
tepecektir!
Global sermaye sonunda yerel çıkarların temsilcisi haline
gelmiş, başka yerel sermayelerin rekabetiyle relativize olmuş, ”sistem” için
merkezî anlamını kaybetmeye başlamıştır.
Rusya ile güneyde sürtüşmemizin rasyonalitesi ile kuzeyde
rekâbet içinde barışık olmamızın mantığı çelişmemektedir. Rusya Türkiye’nin
izlediği yoldan değil, özellikle güneyde kendi durumunun belirsizleşmesinden,
tüm kartların masada olmamasından, hattâ ortada belirgin bir masa olmamasından
tedirgindir.
Bu durum, Rusya’yı engel olmak istediğini (BOP) koruyor,
buzdolabında tutuyor durumuna düşürmektedir. Bu tesbitten Suriye ile gerilimden
kâr bekleyenlerin BOP'a karşı oldukları sonucu çıkarılmamalıdır.
Ortada netleşmiş iki çizgi var: İlki Bölge’yi bölgedeki bir
küçük ülkenin arka bahçesi haline getirmek isteyen; ikincisi bölgenin iktisadî,
kültürel ve uluslarası dinamiklerinin açılması için seferber olan.
"Türkiye’nin Şahinleri"nde bile bu iki eğilim aynı anda temsil
edilmekte.Baş döndürücü ittifak kombinasyonları bizde gerekçelemelerinden kopuk
olarak rasyonalize edilip savunulmakta; konu en özgün, biricik, ayırd edici ve
yerel-evrensel meselemiz olarak sunulmaktadır. Tartışma konunun hakîkatinden ve
bağlamından koparılarak "çıkarlarımız"ın ve "geleceğimiz"in
terimleriyle propaganda savaşına indirgenmektedir.İnsan hakları ve
"bosnalaşmaya karşı durma" gerekçeleri dahi, maalesef, başka
yüzkızartıcı ittifaklar ve müdahalelerde yer alınabildiğini görmemezlikten
gelme üzerine kuruludur.
Ortada hem insanî hem de yerelleştirilebilecek, bizim
açımızdan bakılabilecek sorunlar olsa da, büyük nedenler ve konunun arka planı
ihmâl edilerek ele alınan hakîkat hakîkat kırıntısından ibaret kalacaktır.
Rusya gibi ülkeler, burada vurguladığımız bağlamıyla, kendi
geleceklerinin "bazan istenmeden" de olsa planlandığı,
şekillendirileceği kaygısı üzerinden yerel dinamiklerin önünün açılmasına engel
olmaktadırlar. Korkuları dünya iktisadî krizinin konsolide edilip ”sistemik”
bir tadilat ya da uzlaşmaya gidilmesi değil; geleceğe yönelik, global aktör
olarak insiyatif kaybıdır.
Dünyada merkezî zemin kaymaktadır, bölgedeki yer tutmaların
oluşacak dengede mevcut denge içinde olduğundan daha önemli bir hale
gelebileceği varolan aktörlerin insiyatiflerinde yazılıdır.
Suriye’ye geri dönüp soralım: Esad Rejimi atılması gereken
rasyonel adımları atmış mıdır? Hayır! Bir çıkış dahi ara(ya)mamışlardır.
Esad böyle davranmasa bir darbe söz
konusu olabilir miydi? Büyük bir olasılıkla!
Esad’a sahip olmadığı gücü yazıp şeytanlaştırmak sadece
propaganda açısından anlam taşımakta. Esad’a yönelik haklı eleştiriler dahi
Suriye’ye odaklanan ilgi ve insiyatifin Suriye Siyaseti'nin gücünü,
kapasitesini, siyasî ufkunu aştığı gerçeğini unutmamıza yol açmamalı.
Türkiyede iktisadın buyrukları, pazar
ihtiyacı; uluslarası düzeyde parsellenmiş kotalanmış, kısıtlanmış,
gözetlenmiş, kayırılmış alışveriş ortamı; pazarların ve maddî kaynakların
kapalılığı ya da entegre olmamışlığı akl-ı selimin önünü açık
tutmaktadır. Bunun yanı sıra düşünen, soğukkanlı ve insanca yaklaşan, ufuk açan
bir elitimiz yoktur: Tırpanlanmakta, biçilmektedirler. İktisadın
uluslararasılaşmasının getirdiği pragmatizmden başka bir güvenlik duvarımız
yoktur, akıl tutulmasına karşı.
Olanı yok sayarak veya yok ederek "elit" yaratma
hayali dönemle, dinamiklerine kavuşan bir dünya anlayışı ile örtüşmemektedir.
Yeni Elit’in ifadelerinin üzerine eğildiğimizde siyasetimizin arkasındaki
gerekçelerin düzeyi, kapsamı ve tutarlılığı siyasetimizin sahibi olduğumuz
konusunda tereddüt uyandırmaktadır!
”Mantıkî adımlar” kültürel yönelimler, ufuk açılımları,
atılımlar değildir. Krizlerle desteklenip palazlanan veya kösteklenen (akl-ı
selimin daraltılmış hallerinden olan) hesap-kitap kültürünün günübirlik ufku
düşünceyi, geleneği, dayanışmayı, eleştiriyi, tartışmayı küçümsediğinde
evrensellik iddialarından vazgeçmiş olur.