28 Haziran 2012

Uluslararası Durum: Suriyedeki Rusya ve Türkiye

Rusya Akdeniz'deki tüm üslerini kaybetmeyi ve Ortadoğu’dan silinmeyi istememektedir. Boğazlardaki tehlikeli madde taşımacılığının ve savaş gemilerinin ölçüsüz trafik hacmi, alternatif yolların uzunluğu, Süveyş civarındaki olası gelişmeler ve Kızıldeniz'de olup bitenler Akdeniz'de konuşlanma imkânlarının geliştirilmesini ya da muhafaza edilmesini Rusya açısından zorunlu kılıyor.
Hâlen iktisadî olarak desteklediği Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB'ye girmiş olması Rusya açısından lojistik, teknik sorunlara yol açmış olabilir. Güney Kıbrıs’ın doğal gaz angajmanları ve yeni ittifak arayışları sonrası İran'a karşı izlediği siyaset (son gözaltı krizi) dikkat çekicidir.
Rusya oyunun dışında kalmamaya, Ortadoğu'nun şekillenmesinde söz sahibi olmaya, enerji kaynakları ve yolları üzerindeki insiyatifini kaybetmemeye dikkat ediyor.
 Rusya'ya rağmen Suriye'ye (doğrudan) müdahale edebilmek çetin bir iş.
Rusya dünya savaşına dönüşebilecek bir dış müdahale ile değil, muhtemel bir iç savaş ile Suriye'yi terk etme durumunda kalabileceğinin farkında. Rusya ile sorunu olanlar Suriye’deki muhalefeti desteklemeye ağırlık vereceklerdir. Ruslar'la anlaşanlar ise doğrudan Esad'ın üzerine gideceklerdir.
İzlenen reel politik çizgi Rusya'nın Suriye'den çekilmesinin henüz göze alınamadığına işaret ediyor. Not edelim.
Rusya Suriye'deki üsleri sayesinde ortadoğu üzerinden İran'a yapılabilecek bir saldırıyı bloke edebilme gücüne sahip. Tersi de geçerli: Rusya’nın İran ve Suriye’nin bazı riskli çıkışlarını engelleyebileceğini kabul etmemizde bir beis yok.
Rusya Türkiye'nin sık sık batı ile arasına girmesinden fazla rahatsız değil, karşılıklı şekillendirme ve dispozisyon belirlemeye açık duracak gibi görünüyor. Aynı anda insiyatif alanlarını kaybetmemeye çalışması, rekabet etmesi ise eşyanın tabiatına aykırı olmayacaktır.
Türkiye'nin Rusya ile daha fazla sürtüşmeyi hedeflememesi elindeki imkânların darlığı ile alâkalı değil. Rusya ile ilişkilerde az çok işleyen bir tarz tutturulmuştur. Yine de Suriye'de Rusya’ya karşı kuzeyde düşünülebileceğinden daha fazlası (savaş hariç) göze alınabilecektir.
Amerika açısından Suriye'nin dönüşümünün Rus üslerinin mevcudiyetiyle birlikte mümkün olamayacağının öngörüldüğünü varsayabiliriz. ABD’nin Rusya ile çatışmayı gündeme almadan soğuk savaş dönemi Suriye’sinin dönüşmesini, uluslararası iktisadî ve siyasî sisteme dahil edilmesini hesaplıyor olması akla yatkın.
Suriye’deki olası dönüşüm ABD'deki birbirine rakip duruşlar için farklı anlamlar taşıyor. Bugün ısınan iktisadî sistemi soğutacak, lokal dinamiklerin önünü açacak, İhvân'ı AKP'lileştirmeyi düşünebilecek bir çizgi siyaseti belirlemekte gibi görünüyor.
Esad bir ara bu gelişimi lehine kullanıp meclis ve senatolu bir sistemde nusayrilere devlet başkanlığını, çoğunluğa da başbakanlığı kotalamayı düşünmüş müdür bilemiyoruz. Lübnan'ın işleyişinin Suriye'de bilinmediğini düşünemeyiz. Lübnanlaşma kaygısı mı hâkim olmuştur şimdilik belirsiz. Tavizsizlikten mi, karar verebilecek durumda olmadıklarından mı bir orta yol bulamadılar zamanla öğreneceğiz.
Önce Suriye ve Lübnan, sonra da Ürdün bir an önce dünya iktisadî sistemine entegre edilmek isteniyor. Daha sonra ortadoğunun en sorunlu, en belâlı alanına el atılacak gibi görünüyor, dünya iktisadını "normalleştirme hamlesi” başarılı olabilecekse.
Yaşanan krizin modern dünyanın gelmiş geçmiş en büyük krizi olması, siyasetin ve uluslararası dengelerin iki de bir mühendislikle şekillendirilmesiyle sistemik regülasyon dinamiklerinin yitirilmesi, iktisadî sistemin çöküş sinyalleri veriyor olması böyle bir rüzgârı estiriyor.
Obama'nın seçimleri kaybetmesi halinde dahi ABD dış politikasının klasik BOP yönüne doğru kaydırılmasının var olan iktisadî ortamda sorumsuzluk olarak algılanıp iktisadî krizin bazı finans çevrelerinin ayaklarına dolaştırılmasını bekleyebiliriz.
Türkiye Obama’nın, daha doğrusu Obama’yı destekleyen siyasetin kaybetmemesi için açık seçik bir pozisyon almaktadır. Türkiyenin cari açık sorunu bir süre daha dış destekle dengelenebilecektir. Bir zaman sonra destek veren çevrelerden mantıksız taleplerin gelebileceğinin ya da şartlar değiştiğinde destek veren ülkelerin baskı altına alınabileceğinin hesaba katılıp katılmadığını, alternatif politikaların mevcut olup olmadığını bilemiyoruz.
Burada Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’dan bahsetmememe şaşıranlar olacaktır: Şimdilik, Körfez ülkeleri ve Suudî Arabistan’ın dünya iktisadî sistemine entegre durumda oluşlarına dikkat çekmemiz yeterlidir. Hem pazar olarak, hem kaynakların üretime açık tutulması anlamında.
Bazı ülkelerde dinamiklerin önünün açılması cetvelle çizilmiş sınırların, hükümranlık alanlarının da değişiminin önünün açılması anlamına geliyor. Bir çok gücün müdahale etmek için fırsat beklediği alanlara daha detaylı müdahalelerin olması da şaşırtıcı gelmemelidir.
Ben dünya iktisadî krizinin aşılması işini radikal demokratik bir insiyatif gibi görmüyorum. Olsaydı muhtemelen itiraz da etmezdim: Var olan insiyatife değil, toplumsal dinamiklere güvendiğimden. Elbette itiraz edebilecek kadar konuya vakıf değilim: ”Kenardan geçerken” olan biteni anlamaya çalışıyorum o kadar.
Öngörüde ileri gittiğimde reel politik zemin üzerinden kurallar ya da kuram çıkarıyor durumuna düşmem kaçınılmaz olacaktır. Benim söylediklerim konunun doğrudan kendisinin üzerine (Tanpınar’ın deyişiyle)”kapanmadan” önce yapılan bir ”envanter çıkarma”, kendi ”muhayyer bakış”ına bakmadır, bakışı tasniftir.
Başka yol olmadığı düşünülüyor.
Alışılagelmiş kontrol,el koyma, abluka, üzerine çökme yerine (biraz) daha liberal bir kaynak değiş tokuşu, pazar interaksiyonu öne çıkarılıyor. Öldüğü addedilen ulusal devletlerin sorunlar ve sorun alanlarıyla yüzleşen ve boğuşan (siyasetleri belirlemede etkin olan, çatışma ve kapışma alanlarında çekirdekten yetişmiş olan) "entellektüel"  bürokrasileri; üniversiteleri, kriz yönetimini üslenen çevreler bu pragmatiğe angaje diyebiliriz. İddiasız, doğası gereği yanlışlanabilir bir varsayım olarak.
Rusya Obama'nın çizgisine karşılıklı alışveriş içerisinde kendi insiyatif ve iktisadını güçlendirebildikçe, geleceğinin karartıldığını düşünmedikçe fazla itirazda bulunmayacaktır. Neocon'ların yeniden devreye girme ihtimali yüzünden pazarlıklarda ileri gitmeyi de istemeyecek; gelişmeleri gözlemleyerek, alışverişi elinden geldiğince yönlendirerek  bekleyecektir. Enerjiyi dış politik araç olarak kullanabilmesi daha esnek uluslararası politikalar izlemesinin önünü açmaktadır. Bundan Avrupa ne kadar hoşlanır bilinmez, ancak soğuk savaş repertuarından daha "ince" (sublim) bulacakları kesin.
Rusya'nın Suriye'deki varlığı bir başka konjunktürde Türkiye'nin  işine de gelebilecekken (örneğin BOP'un hayata geçirilme ihtimalinde) bugün için rahatsızlık verici gibi görünüyor: Türk Hükûmeti açısından önceliğin Obama yönetimi devredeyken  yeni bir Neocon müdahalesi ile bölge iktisadının irrasyonal’e çekilmeden hızla şekillendirilmesi olduğu düşünülebilir. Bu varsayıma karşı en sessiz ve derin kuşku kaynaklarından birisi İktidar Bloku’nun mayınlı tarla ”fikr-i sabiti”dir. İnatla cevapsız bırakıldığını gözlemliyoruz. ”Paradigma” değişince ”projeler” mi değişti, yoksa halâ gündemde mi tutulmakta, birileri pusuda mı bekliyor bilen varsa bu inadın öncelik derecesini, geçerliliğini, bağlayıcılık nedenini izah eder!
Rusya Suriye'den çekilmesini hızlandırıcı insiyatif kullanılması halinde ABD seçimlerine dikkat edecek, Akdeniz'deki varlığının iktisadını, lojistiğini, değişik kompozisyonlardaki gerekirliğini hesaplayıp  yeniden şekillendirecek, dünya siyasetindeki olası bir u-dönüşe karşı pozisyon çeşitleyecektir.
”Varolan İnsiyatif” ideolojilerden, ezberlerden, kin ya da husûmetten, kaynaklara el koyma hırsından çok dünya iktisadını ve ekonomisini normalleştirme, rayına oturtma, pazarları ve kaynakları açık tutma derdinden, tasasından, sıkıntısından yönlendiriyor gibi görünmektedir. Rusya bu faaliyetlere göre politika belirlemektedir, bu siyasete karşı değil: Bunun içinde ve buna eklemlenen bir rekabet ve kapışma anlayışı ile.