Rusya Akdeniz'deki tüm üslerini kaybetmeyi ve
Ortadoğu’dan silinmeyi istememektedir. Boğazlardaki tehlikeli madde
taşımacılığının ve savaş gemilerinin ölçüsüz trafik hacmi, alternatif yolların
uzunluğu, Süveyş civarındaki olası gelişmeler ve Kızıldeniz'de olup bitenler
Akdeniz'de konuşlanma imkânlarının geliştirilmesini ya da muhafaza edilmesini
Rusya açısından zorunlu kılıyor.
Hâlen iktisadî olarak desteklediği Kıbrıs Rum
Kesimi’nin AB'ye girmiş olması Rusya açısından lojistik, teknik sorunlara yol
açmış olabilir. Güney Kıbrıs’ın doğal gaz angajmanları ve yeni ittifak
arayışları sonrası İran'a karşı izlediği siyaset (son gözaltı krizi) dikkat
çekicidir.
Rusya oyunun dışında kalmamaya, Ortadoğu'nun
şekillenmesinde söz sahibi olmaya, enerji kaynakları ve yolları üzerindeki
insiyatifini kaybetmemeye dikkat ediyor.
Rusya'ya rağmen Suriye'ye (doğrudan) müdahale
edebilmek çetin bir iş.
Rusya dünya savaşına dönüşebilecek bir dış müdahale
ile değil, muhtemel bir iç savaş ile Suriye'yi terk etme durumunda kalabileceğinin
farkında. Rusya ile sorunu olanlar Suriye’deki muhalefeti desteklemeye
ağırlık vereceklerdir. Ruslar'la anlaşanlar ise doğrudan Esad'ın üzerine
gideceklerdir.
İzlenen reel politik çizgi Rusya'nın Suriye'den
çekilmesinin henüz göze alınamadığına işaret ediyor. Not edelim.
Rusya Suriye'deki üsleri sayesinde ortadoğu
üzerinden İran'a yapılabilecek bir saldırıyı bloke edebilme gücüne sahip. Tersi
de geçerli: Rusya’nın İran ve Suriye’nin bazı riskli çıkışlarını
engelleyebileceğini kabul etmemizde bir beis yok.
Rusya Türkiye'nin sık sık batı ile arasına
girmesinden fazla rahatsız değil, karşılıklı şekillendirme ve dispozisyon
belirlemeye açık duracak gibi görünüyor. Aynı anda insiyatif alanlarını
kaybetmemeye çalışması, rekabet etmesi ise eşyanın tabiatına aykırı
olmayacaktır.
Türkiye'nin Rusya ile daha fazla sürtüşmeyi
hedeflememesi elindeki imkânların darlığı ile alâkalı değil. Rusya ile
ilişkilerde az çok işleyen bir tarz tutturulmuştur. Yine de Suriye'de Rusya’ya karşı kuzeyde düşünülebileceğinden daha
fazlası (savaş hariç) göze alınabilecektir.
Amerika açısından Suriye'nin dönüşümünün Rus
üslerinin mevcudiyetiyle birlikte mümkün olamayacağının öngörüldüğünü
varsayabiliriz. ABD’nin Rusya ile çatışmayı gündeme almadan soğuk savaş dönemi
Suriye’sinin dönüşmesini, uluslararası iktisadî ve siyasî sisteme dahil
edilmesini hesaplıyor olması akla yatkın.
Suriye’deki olası dönüşüm ABD'deki birbirine rakip
duruşlar için farklı anlamlar taşıyor. Bugün ısınan iktisadî sistemi soğutacak,
lokal dinamiklerin önünü açacak, İhvân'ı AKP'lileştirmeyi düşünebilecek bir
çizgi siyaseti belirlemekte gibi görünüyor.
Esad bir ara bu gelişimi lehine kullanıp meclis ve
senatolu bir sistemde nusayrilere devlet başkanlığını, çoğunluğa da
başbakanlığı kotalamayı düşünmüş müdür bilemiyoruz. Lübnan'ın işleyişinin
Suriye'de bilinmediğini düşünemeyiz. Lübnanlaşma kaygısı mı hâkim olmuştur
şimdilik belirsiz. Tavizsizlikten mi, karar verebilecek durumda olmadıklarından
mı bir orta yol bulamadılar zamanla öğreneceğiz.
Önce Suriye ve Lübnan, sonra da Ürdün bir an önce
dünya iktisadî sistemine entegre edilmek isteniyor. Daha sonra ortadoğunun en
sorunlu, en belâlı alanına el atılacak gibi görünüyor, dünya iktisadını
"normalleştirme hamlesi” başarılı olabilecekse.
Yaşanan krizin modern dünyanın gelmiş geçmiş en
büyük krizi olması, siyasetin ve uluslararası dengelerin iki de bir
mühendislikle şekillendirilmesiyle sistemik regülasyon dinamiklerinin
yitirilmesi, iktisadî sistemin çöküş sinyalleri veriyor olması böyle bir
rüzgârı estiriyor.
Obama'nın seçimleri kaybetmesi halinde dahi ABD dış
politikasının klasik BOP yönüne doğru kaydırılmasının var olan iktisadî ortamda
sorumsuzluk olarak algılanıp iktisadî krizin bazı finans çevrelerinin
ayaklarına dolaştırılmasını bekleyebiliriz.
Türkiye Obama’nın, daha doğrusu Obama’yı
destekleyen siyasetin kaybetmemesi için açık seçik bir pozisyon almaktadır.
Türkiyenin cari açık sorunu bir süre daha dış destekle dengelenebilecektir. Bir
zaman sonra destek veren çevrelerden mantıksız taleplerin gelebileceğinin ya da
şartlar değiştiğinde destek veren ülkelerin baskı altına alınabileceğinin
hesaba katılıp katılmadığını, alternatif politikaların mevcut olup olmadığını
bilemiyoruz.
Burada Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’dan
bahsetmememe şaşıranlar olacaktır: Şimdilik, Körfez ülkeleri ve Suudî
Arabistan’ın dünya iktisadî sistemine entegre durumda oluşlarına dikkat
çekmemiz yeterlidir. Hem pazar olarak, hem kaynakların üretime açık tutulması
anlamında.
Bazı ülkelerde dinamiklerin önünün açılması
cetvelle çizilmiş sınırların, hükümranlık alanlarının da değişiminin önünün
açılması anlamına geliyor. Bir çok gücün müdahale etmek için fırsat beklediği
alanlara daha detaylı müdahalelerin olması da şaşırtıcı gelmemelidir.
Ben dünya iktisadî krizinin aşılması işini
radikal demokratik bir insiyatif gibi görmüyorum. Olsaydı muhtemelen itiraz da
etmezdim: Var olan insiyatife değil, toplumsal dinamiklere güvendiğimden.
Elbette itiraz edebilecek kadar konuya vakıf değilim: ”Kenardan geçerken” olan
biteni anlamaya çalışıyorum o kadar.
Öngörüde ileri gittiğimde reel politik zemin
üzerinden kurallar ya da kuram çıkarıyor durumuna düşmem kaçınılmaz olacaktır.
Benim söylediklerim konunun doğrudan kendisinin üzerine (Tanpınar’ın
deyişiyle)”kapanmadan” önce yapılan bir ”envanter çıkarma”, kendi ”muhayyer
bakış”ına bakmadır, bakışı tasniftir.
Başka yol olmadığı düşünülüyor.
Alışılagelmiş kontrol,el koyma, abluka,
üzerine çökme yerine (biraz) daha liberal bir kaynak değiş tokuşu, pazar
interaksiyonu öne çıkarılıyor. Öldüğü addedilen ulusal devletlerin sorunlar ve
sorun alanlarıyla yüzleşen ve boğuşan (siyasetleri belirlemede etkin olan,
çatışma ve kapışma alanlarında çekirdekten yetişmiş olan)
"entellektüel" bürokrasileri; üniversiteleri, kriz yönetimini
üslenen çevreler bu pragmatiğe angaje diyebiliriz. İddiasız, doğası gereği
yanlışlanabilir bir varsayım olarak.
Rusya Obama'nın çizgisine karşılıklı
alışveriş içerisinde kendi insiyatif ve iktisadını güçlendirebildikçe,
geleceğinin karartıldığını düşünmedikçe fazla itirazda bulunmayacaktır.
Neocon'ların yeniden devreye girme ihtimali yüzünden pazarlıklarda ileri
gitmeyi de istemeyecek; gelişmeleri gözlemleyerek, alışverişi elinden
geldiğince yönlendirerek bekleyecektir. Enerjiyi dış politik araç olarak
kullanabilmesi daha esnek uluslararası politikalar izlemesinin önünü
açmaktadır. Bundan Avrupa ne kadar hoşlanır bilinmez, ancak soğuk savaş
repertuarından daha "ince" (sublim) bulacakları kesin.
Rusya'nın Suriye'deki varlığı bir başka
konjunktürde Türkiye'nin işine de gelebilecekken (örneğin BOP'un hayata
geçirilme ihtimalinde) bugün için rahatsızlık verici gibi görünüyor: Türk
Hükûmeti açısından önceliğin Obama yönetimi devredeyken yeni bir Neocon
müdahalesi ile bölge iktisadının irrasyonal’e çekilmeden hızla
şekillendirilmesi olduğu düşünülebilir. Bu varsayıma karşı en sessiz ve derin
kuşku kaynaklarından birisi İktidar Bloku’nun mayınlı tarla ”fikr-i sabiti”dir.
İnatla cevapsız bırakıldığını gözlemliyoruz. ”Paradigma” değişince ”projeler”
mi değişti, yoksa halâ gündemde mi tutulmakta, birileri pusuda mı bekliyor
bilen varsa bu inadın öncelik derecesini, geçerliliğini, bağlayıcılık nedenini
izah eder!
Rusya Suriye'den çekilmesini hızlandırıcı
insiyatif kullanılması halinde ABD seçimlerine dikkat edecek, Akdeniz'deki
varlığının iktisadını, lojistiğini, değişik kompozisyonlardaki gerekirliğini
hesaplayıp yeniden şekillendirecek, dünya siyasetindeki olası bir
u-dönüşe karşı pozisyon çeşitleyecektir.
”Varolan İnsiyatif” ideolojilerden,
ezberlerden, kin ya da husûmetten, kaynaklara el koyma hırsından çok dünya
iktisadını ve ekonomisini normalleştirme, rayına oturtma, pazarları ve
kaynakları açık tutma derdinden, tasasından, sıkıntısından yönlendiriyor gibi
görünmektedir. Rusya bu faaliyetlere göre politika belirlemektedir, bu siyasete
karşı değil: Bunun içinde ve buna eklemlenen bir rekabet ve kapışma anlayışı
ile.