29 Haziran 2012

Uluslarası Durum: Suriye Türkiye Açısından Baş Tehdit mi?


Suriye’nin Türkiye için ”en büyük tehdit” olduğu tezi doğru değil. Ancak, Suriye'nin mevcut hâlinin stabilize olması da Türkiye'nin gelecek tasarımını bloke edecek.

Mevcut durum BOP’un dönüşmesi ihtimâlini bazı alanlarda ve bölgelerde deliyor, donduruyor. Eskiden bölgedeki rus varlığı BOP’un sorunuyken, bugün BOP’u dönüştürmek isteyenler Rusya’dan (sessizce) şikayetçiler. Sessizce, çünkü, Rusya ve Çin dünya iktisadî sisteminin birer parçası durumundalar. İran için bile sistemdışı diyebilmek kolay değil.
Dünya iktisadî sisteminin bundan böyle NASDAQ, Dow Jones veya dolar merkezli olacağı ve ”kapitalist sistem”in ”global üst sistem” olup olmayacağı kesinlikle belirlenebilmiş/kendisini ele verebilmiş değil ve dayatıl(a)mamakta. Son büyük krizin dünyayı dinamiklerine döndürerek sınırlanması gayreti her şeyi önceliyor.
Varolanın yürütülemez hale gelmesinde dünyanın ve tarihin finans gücüyle dinamiklerine ters döndürülmeye çalışılmış olmasının payı var. Bunun maliyetlerinden konuşulduğunda tek başına iktisadî maliyet kastedilmemekte.
Dünyanın dinamikleri finans gücünü elinde bulunduranlarca manipule edlmiş, zedelenmis, kırılmış, örselenmiş, zapt ü rapt altına alınmaya çalışılmıştır. İnsan ve toplum düzeyinde ise doğanın manipulasyonuna (sadece) benzeyen, bir anlamıyla insan ve toplum doğasının manipulasyonu demek olan bir müdahaledir bu. Değiştirilen insan ve toplumun doğası değil, ”doğal” sosyalizasyonun kanallarının bozulması, çarpıtılması, sanallaştırılması, kendi yolundan koparılmasıdır, ideolojiyle aklın yerinin doldurulmasıdır. Tabii ki ters tepecektir!
Global sermaye sonunda yerel çıkarların temsilcisi haline gelmiş, başka yerel sermayelerin rekabetiyle relativize olmuş, ”sistem” için merkezî anlamını kaybetmeye başlamıştır.
Rusya ile güneyde sürtüşmemizin rasyonalitesi ile kuzeyde rekâbet içinde barışık olmamızın mantığı çelişmemektedir. Rusya Türkiye’nin izlediği yoldan değil, özellikle güneyde kendi durumunun belirsizleşmesinden, tüm kartların masada olmamasından, hattâ ortada belirgin bir masa olmamasından tedirgindir.
Bu durum, Rusya’yı engel olmak istediğini (BOP) koruyor, buzdolabında tutuyor durumuna düşürmektedir. Bu tesbitten Suriye ile gerilimden kâr bekleyenlerin BOP'a karşı oldukları sonucu çıkarılmamalıdır.
Ortada netleşmiş iki çizgi var: İlki Bölge’yi bölgedeki bir küçük ülkenin arka bahçesi haline getirmek isteyen; ikincisi bölgenin iktisadî, kültürel ve uluslarası dinamiklerinin açılması için seferber olan. "Türkiye’nin Şahinleri"nde bile bu iki eğilim aynı anda temsil edilmekte.Baş döndürücü ittifak kombinasyonları bizde gerekçelemelerinden kopuk olarak rasyonalize edilip savunulmakta; konu en özgün, biricik, ayırd edici ve yerel-evrensel meselemiz olarak sunulmaktadır. Tartışma konunun hakîkatinden ve bağlamından koparılarak "çıkarlarımız"ın ve "geleceğimiz"in terimleriyle propaganda savaşına indirgenmektedir.İnsan hakları ve "bosnalaşmaya karşı durma" gerekçeleri dahi, maalesef, başka yüzkızartıcı ittifaklar ve müdahalelerde yer alınabildiğini görmemezlikten gelme üzerine kuruludur.
Ortada hem insanî hem de yerelleştirilebilecek, bizim açımızdan bakılabilecek sorunlar olsa da, büyük nedenler ve konunun arka planı ihmâl edilerek ele alınan hakîkat hakîkat kırıntısından ibaret kalacaktır.
Rusya gibi ülkeler, burada vurguladığımız bağlamıyla, kendi geleceklerinin "bazan istenmeden" de olsa planlandığı, şekillendirileceği kaygısı üzerinden yerel dinamiklerin önünün açılmasına engel olmaktadırlar. Korkuları dünya iktisadî krizinin konsolide edilip ”sistemik” bir tadilat ya da uzlaşmaya gidilmesi değil; geleceğe yönelik, global aktör olarak insiyatif kaybıdır.
Dünyada merkezî zemin kaymaktadır, bölgedeki yer tutmaların oluşacak dengede mevcut denge içinde olduğundan daha önemli bir hale gelebileceği varolan aktörlerin insiyatiflerinde yazılıdır.
Suriye’ye geri dönüp soralım: Esad Rejimi atılması gereken rasyonel adımları atmış mıdır? Hayır! Bir çıkış dahi ara(ya)mamışlardır. Esad böyle davranmasa bir darbe söz konusu olabilir miydi? Büyük bir olasılıkla!
Esad’a sahip olmadığı gücü yazıp şeytanlaştırmak sadece propaganda açısından anlam taşımakta. Esad’a yönelik haklı eleştiriler dahi Suriye’ye odaklanan ilgi ve insiyatifin Suriye Siyaseti'nin gücünü, kapasitesini, siyasî ufkunu aştığı gerçeğini unutmamıza yol açmamalı.
Türkiyede iktisadın buyrukları, pazar ihtiyacı; uluslarası düzeyde parsellenmiş kotalanmış, kısıtlanmış, gözetlenmiş, kayırılmış alışveriş ortamı; pazarların ve maddî kaynakların  kapalılığı ya da entegre olmamışlığı akl-ı selimin önünü açık tutmaktadır. Bunun yanı sıra düşünen, soğukkanlı ve insanca yaklaşan, ufuk açan bir elitimiz yoktur: Tırpanlanmakta, biçilmektedirler. İktisadın uluslararasılaşmasının getirdiği pragmatizmden başka bir güvenlik duvarımız yoktur, akıl tutulmasına karşı.
Olanı yok sayarak veya yok ederek "elit" yaratma hayali dönemle, dinamiklerine kavuşan bir dünya anlayışı ile örtüşmemektedir. Yeni Elit’in ifadelerinin üzerine eğildiğimizde siyasetimizin arkasındaki gerekçelerin düzeyi, kapsamı ve tutarlılığı siyasetimizin sahibi olduğumuz konusunda tereddüt uyandırmaktadır!
”Mantıkî adımlar” kültürel yönelimler, ufuk açılımları, atılımlar değildir. Krizlerle desteklenip palazlanan veya kösteklenen (akl-ı selimin daraltılmış hallerinden olan) hesap-kitap kültürünün günübirlik ufku düşünceyi, geleneği, dayanışmayı, eleştiriyi, tartışmayı küçümsediğinde evrensellik iddialarından vazgeçmiş olur.