26 Şubat 2008

Gaipten Gelen Sesler, Garipten Gelen Sesler


Bize tennuresini giyip de gaipten gelen sesleri taşıyacak adamlar lazım değil. Adam lazım. İnsan lazım. Bağımsız insan lazım! Vicdanlarının sesini duyabilen, duyurabilen insanlar!

Kayıp kıta artık Vicdan!

Uçan halılardan bir anlığına da olsa inelim, uyanalım hayaletler kıtasında. İrkilelim. Sarsılalım. Hakikatimiz esir. Anlayışımız emanette. Ufkumuz örülmüş, yarılmış, yağmalanmış.

Hakikatten kaçmanın, kaçırmanın muhayyelesi mi olur?

Bağımsızlık ne büyük hayal! Ne büyük rüya! Kutsallarını bile emanetçiye vermiş, kendini yargılayamayan insanların dünyasında.

Konuşan susturulur, örtbas edilir, konuşmuşsa tartışılmaz, kutsanarak örtbas edilir.

Bağımsızlık bir hayal, bir aldanmaca. Bağımsız düşünemeyen, tavır alamayan, eleştiremeyen, aklı birilerine, aşkı mecnunlara, kültürü sömürge tebaası avama teslim etmiş insanlarız alt tarafı.

Yanlışı yanılabilirler gibi düzeltmeyen, yanlışı doğruyu kündeye getirmek için kullanan, sesi çıkmayan, düşünmeyen bir tebayız artık.

Doğu yok! Doğu bir sömürge! Batı yok! Batı da yok! Bir farklılık olarak batı yok. Farklı oluşun bir oluş olduğunu düşünen bir azınlığın batısı.

Zenginliğimizle, uyanıklığımızla, ticaret hacmimizle, Weber'i bedbaht eden melalle övünüyoruz. Telif eserlerimiz sansürleniyor, konuşamyıyoruz, konuşturulmuyoruz, konuşan bir ülke istemiyoruz. Şikayetlerimiz, şikayetçiliğimiz yalanın dolanın talanın edebiyatı!

Düşünce sömürgeciliğe teslim. Kutsallarımız. Profanitemiz. Gıdamız. Soframız. Anlayışın, anlayışlılığın hayat tarzını oluşturamıyoruz. Sufi ciklet çiğnesek ne değişecek? Çiğnediğimiz sadece ciklet. Hayat dünyamız, dert dünyamız başkalarının avuçlarında. Cüce bir devin avuçlarında gaipten sesler duyuyoruz.

Garipten sesler duyamıyoruz! Garipliği, yalnızlığı, dışlanmışlığı duyamıyoruz. İşkencehanelerden gelen, işitmek için sikke, takke, sırta tennure istemeyen sesleri duyamıyoruz. Gönül kulağımız tıkalı, esir. Esareti kanıksamışız.

İşgalleri duyamıyoruz. Ayak seslerini duyamıyoruz. Teskin ettiğimiz aldıran, gören, kanayan insan değil, kanatan, acıtan, yakan, yıkan insan!

İnsana kapı açmak durumundayız. Acı çekenleri kucaklamak durumundayız. Umutsuzlara umut olmak zorundayız. Huzursuzlara , huzuru kaçırılmışlara huzur kapısı olmak.

Gel ey acı çeken insan, işgallerle inletilen halk, vicdanın evinden kovulmuş aydın, yalanla yaşamayan düşünür, kula kulluk etmeyen haysiyetli kişi, neye inanırsa inansın içi dışı bir olan, yanılabilen, acıkabilen, ölebilen, tanrılık taslamayan ademoğlu bu ev senin evin, gel ve anlat, seni dinlemek için bu dünyaya geldik!

Kayıp olan sensin, sendin. Tabiattı. Hayattı. Bize edilmiş emanetlerin sesiydi. Kapımızı çaldığında asla bizi evde bulamayan.