22 Kasım 2011

Uluslararası Durum: ”Normalleş(tilril)mişler” Kimlerdir?

Suriye ve Irak bir terazinin iki kefesi değiller.
Irakta şiî çoğunluğun sünnî azınlık tarafından yönetilmesi ile Suriye’deki sünnî çoğunluğun nusayrî azınlıkça yönetilmesi olgusu simetrik ve bire bir geçişli bir ilişkinin ifâdesi değildi. Bu iddialarda Baaz Partisi’nin çözülmüşlüğü varsayılıyor; Suriye’nin jeopolitiği, komşu ülkelerle ve ülke içlerindeki kesimlerle dengeleri, o ülkelerin kendi iç dengeleri ihmâl ediliyor. Suriye üzerine düşünürken terazînin bir kefesindeki değişikliğin öbür kefeyi de oynatmasından bahsedeceksek, ikiden çok kefeli bir terâzî düşünebilmemiz gerekirdi.
Suriye’nin nusayrîler tarafından yönetildiği iddiası Baaz Partisi’nin ve arap milliyetçiliği’nin nusayrîlerce temsil edildiği düşüncesine götürmemeli. Arap milliyetçiliği’nin erken döneminde öncelikle hristiyan araplar tarafından temsil edildiğini; geleneksel Baaz Partileri'nde sünnî, şiî, nusayrî, hristiyan kökenli arapların yer aldığını unutmamak lâzım gelir. Bu çoğul yapıyı Suriye’de yok saymak mümkün değildir. İttifak yapılarının gerçeği Esad Klanı’nın dayatmasıyla ortaya çıkmadığı gibi, iç çatışmalarla veya Esad’ın iktidarı terketmesiyle de derhal tarihten çekilmeyecektir. Suriye demokratikleşmeye öncelenmiş bir ”normalleş(tiril)me” süreciyle muhataptır.
Uluslararası gelişmeleri daha iyi anlamak için ”normalleşme hareketleri”ne paralel götürülen sistem içindeki ülkelerdeki ”kriz atlatma” politikalarına da dikkat etmek gereklidir. Avrupadaki gelişmeler bir çok ülkede "ara rejim" siyâsetlerinin uygulanacağını göstermekte. Avrupadaki krizden çıkış siyaseti bize hep darbeyle dikte edilmiş olan radikal yeniliberal programlardan ibaret görünüyor.
”Normalleştirme” süreçleri pazarların birbirlerine entegre olması; kaynakların talan ve üzerine çökme yerine pazar ekonomisi bağlamında açık tutulması; toplumların şekillenmelerinin finans ve askerî güçlerle dayatmalar üzerinden götürülmemesi gibi özellikler taşıyor. Sıkı yeniliberal politikaların ”ara rejim” görüntüsü verebilmesi ”mali disiplin” kaybedilmeden iktisadî işleyişi ”kurallarına” geri döndürme, kaynaklara göre harcama veya yönlendirme politikalarının arkasındaki ”kararlılık”tan geliyor. Politikalara kaynak sağlayanların ”görünen”i rahatlıkla askıya alabilmeleri her daim hesaplara katılması gereken bir ”veri”dir! Avrupa Birliği de bir süredir iktisadî durumu vahim görüyor ve ”demokratize edicilik” etiketinden ”fedakârlıklarda bulunuyor”: İktisat sıfata önceleniyor! Olası bir çöküşte demokrasi diye bir şeyin kalmayacağı ya da var olan popüler politikalarla gerekli tedbirlerin alınamayacağından fazlası düşünülüyor olmalı. Kurucu dinamiklerin demokratik tarihinin yeni bir geriye doğru hikâye edişte (narrasyonda) bütünleştirileceğini, ”Avrupa’nın kendisini anlayışı”nın (tabiîleşme olarak anlaşılabilse de) değişim geçireceğini ileri sürebiliriz!
Avrupa, ”kendisi üzerine ezber”den çıkarılıp ”fabrika ayarlarına döndürülme” operasyonundan geçmekte. İktisâden, Birlik açısından ”normal” kabul ettirilebilecek işleyiş ilişkilerine geri çekilmedeler. ”Normalleştirme”de üç analitik olarak ayrıştırılabilir hareket tarzı ya da türü gözlemlemekteyiz:
İlkinde uluslarüstü finansın siyâsetle ilişkisi eski araçlar şimdilik terkedilmeyip kullanılsa da (liberal) iktisâdın mantığına uygun bir çerçeveye çekiliyor ; iktisâdın buyruklarının siyaseti öncelemesi ”garanti altına alınıyor” ve kurumlar dönüştürülüyor.
İkincisinde pazarlar ve kaynaklar açılıp sisteme/dünyâ iktisâdına entegre ediliyor, kapışma kuralları liberalize ediliyor, el koyma ve üzerine çökmelerin siyâseti sistemik buyruklara uygun bulunmuyor.
Üçüncüsünde entegre olmuş ekonomilerdeki krizlere müdahalelerde siyâsetin ekonominin gerekirliklerinden koparak yürütülmesini engelleyecek liberal-yeniliberal, yerel-sistemik düzenlemeler dayatılırken, hasar tespit ediliyor, kriz yönetimlerinin ”uluslararası iktisadın normlarına” tutarlılıkla ters düşmeleri hâlinde krizlere alenen el konuluyor.
Kısacası, ”normalleş(tir)me hareketleri”nde (özellikle makro düzeyde) bir liberal ekonomi demokrasiyi öncelemektedir. Klasik ”demokrasi bayraktarları”nın da bu konuda ”ittifak halinde” olduklarını gözlemlemekteyiz.