30 Kasım 2011

İdamların Mantığı

Fakir fukaranın asılması ibret olsun, korku oluşsun diyedir. Kural, emir, istenilenin aciliyeti böylelikle vurgulanıyor sanılır.

Elitin asılması otoriteyi korumak, kurmak içindir. Yeni elit, yeni dokunabilir, yeni korunmuş, yeni dokunulmaz eski dokunulmazları ayaklar altına almakla başlar çoğu kez.

İktidar değişikliklerinin çoğu, ihtilaller bir ciddiyet deklarasyonu olarak idam uygularlar. Uygulamalarda seçicilik de rastgelelik de işlevseldir.

İdama nadiren adalet için başvurulur. İdamla otorite tesis edilmesi, idamla tepki kontrolü ve yönetimi adalet üzerinden gerekçe kuramaz. İdam idam edilene değil, edilmeyene bir mesajdır.

Zulme uğramışları, masumları idam edenlerin adaletten argümanı kuralların herkese karşı işlerliğidir. Evet, bazan kurallar kendileriine karşı da işler. Dışlandıklarında, elit kompozisyonu değiştiğinde. Herkese dokunurluk eski elite, eski önemliye, eski öndegelene dokunurluktur.

Yoksul masumun ölümünün efsaneye, menkıbeye, ağıta dönüşmesi; eski menkıbenin, efsanenin, kahramanın, gelenekteki masumiyetin temsilcisinin ölümünün yıllarda oluşmuş koruyucu narrasyonun, etrafında hikaye oluşturmanın da çözülmesi çabasıdır.

Her kimlik oluşumu kimlik hikayesinin yeniden oluşurulması, eskisinin tedavülden kaldırılması, paranteze alınması çabasını gerektiriyor görünür. Kimlik kuruluşundan sonra yeni ve eski efsaneler entegre olabilir, edilebilir. Bazan eski kimlik üzerinden yeniler kurgulanır.

İdam kötülüğün ortadan kaldırılması değil, dokunumaza, dokunana dokunabilirlik ilânıdır.

Ölçü kaçınca, daha geniş dönemlerdeki toplumsal tanımlamalar, menkîbeler, efsaneler harcanır.

Her "anıtsal idam"da idama taraftar, eski bir husumetin taraftarı olarak yeniye entegre olur, eski dili yeniye dönüştürür. "Anıtsal idam" dedim: Bir dönüm noktasının, şeklillenmenin nasıl şekilleneceği bilinemezlikte, aktör sınırlandırmasına, geriletilmesine, sindirilmesine köşe taşı, kavşak taşı, işaret taşı olarak kullanılır. Husumetler bazan doğrudan çatışması kesintiye uğramışlıkta yeni iktidarla uzlaşmış bir birine hasım çevre güçleri oluştururlar. Merkez bu gerilimde husumet dışı kalır, çevre güçlerine yakınlık uzaklık derecesinde husumette taraf olur.

İhtilalci dönemler anıtlarını dikmeden önce idamları ilk anıtları olarak kullandıklarında medeniyet iddialarını da modern, yeni üzerine değil arkaik, ilkel bir değişmez, temel üzerine kurarlar. Değişmez kuralları, idare etmenin söylenegelmiş kurallarıdır. Toplumun medeniyet etrafında şekillenmesi ilk nüvenin silikleşerek korunmasıyla söz konusu edilebilir. Her yeniden şekillenme, karanlık, vahşi çekirdeğe dönerek olur.

Her ihtilalde kan eşit ülçüde güdülmez. Kuruluşun medeniyet iddiası üzerinden değil de kalanı kurtarmak, hatalardan dönmek üzerinde şekillendiğinde, eldeki kapasite, çatışmanın şiideti belirleyici olur. Bilim, tecrübe eldekinin, gelenekselin meşrulaştırılması üzerinden insiyatif önerir çoğu kez.

İhtilallerin ciddi eleştiriler, tecrübeli kadrolar, eldekini kurtarma ve yeniden şekillendirme işlerindeki denge üzerinden yürümesi anıtsal idamlara ihtiyacı frenleyebileceği düşünülebilse de, her ihtilal toplumların kanlı ve korku üzerine kurulu dengelerine geri dönerler.

Gerçek marksizm ihtilali gündemden kaldıran ihtilalden bahsedecekse, vahşet üzerinden kuruluşu yadsıyarak bunu söz konusu edebilirdi. Reel sosyalizmlerin çözülüşü ile yine kanlı dönemlere girilmesi biraz da bundandır.

İnsaniyet medeniyetini çöplükleri, düşman cesetleri, ibret olsun cinayetleri, toplama kampları, teksesliliğin derin kurumları üzerinde yükselttikçe her çürüme döneminde temellerine çöküşleri de kaçınılmazdır.

Toplumlar mutlak bir vahşete geri dönmeseler de, vahşi dönemlerinin anayasasını da inatla ve sessizce yaşatırlar.

"Medeni ülkelerdeki" mafya cinayeti olarak örtbas edilen seri ırkçı cinayetler de idam mangalarının, ve medeniyetin savunucusu kendisini kutsayan teksesliliğin; kan ceset ve sömürü dağları üzerinde kurulu bahçelerinin çatlaklarından dışa vuran kanıdır.

Medeniyet gerçek anlamıyla yoktur. Medeniyet henüz çürük bir yapıdır.

Demokrasiler her dönem yaşatılamasa da, bazan toplumlar yeniden kurulma dönemlerine itilseler de (işgallerle, müdahalelerle, altüst oluşlarla), ne kadar vahşete ve kana itiraz ederlese etsinler, geçmişin kurallarına teslim olurlar.

İtiraz, tozpembe gözlüklerin, kötümserliklerin işi değildir. İtiraz medeniyet istencinin ta kendisi olarak temellenmelidir. Adalet içinde, hakkını vererek, verdiği sözü tutarak, ve kendisine bırakılandan daha geniş bir ufku insanlığa miras bırakarak ilerleme talebi kesintilere uğrayarak, sarsılarak yolunda tutulmalıdır.

Stabilite, oturaklılık değişmezde değil, felaketler, sarsıntılara, tepe taklak oluşlara rağmen toplumu medeniyete sevk edişlerdedir.

...

İdam, hapishanenin henüz icad edilmediği dönemlerin, savaş halinin, boğuşma halinin icadıdır. Habil ile Kabilin ilişkisinin travmatik ve dönüşümlü intikamı, karşı intikamıdır. Bazan bir rüzgâr eser, bazan öteki, nöbet değişim kuralları olmadan.

İdamla reel psikopatik şizofreni, takıntılı saldırganlık kontrol altına alınsa, gündelik korku dindirilebilse bile saldırganlıkları çözen yapılar yıkılmıyordu. İbret olsun diye parçaları dallara asılan, leşi köpeklere atılan, ciğeri dişlenen, kanı içilen insan zincire vurulmuş bir vahşetin gölgesinde medeniyet iddiasında buluuyordu.

İdamda keyfilik olmadığını düşündüğümüzde dahi idam usullerinde keyfilik, eziyet, gösteri, teşhir, dehşet mühendisliği söz konusudur.

Hakedilmiş idam üzerinden diskur yürütenler, idamı ayakta tutanın başkalarına mesaj için, bazan kan durdurma için kan kullanma tekniğinin ifadesi olarak idama, meydanlardaki kurtlanan cesetlere açıklama getiremeyeceklerdir.

Dünyanın en büyük insanı ihanet etseydi onu da asardık diye haykıran idam savunucusu adaletin herkese işlerliğine gönderme yapmıyor. Yeni gücün sınırsızlığına inanç oluşturmaya çalışıyor. Fırsat vermedikçe sıranın kendisine gelmeyeceğini, haklı veya güçlü tarafta olduğunu vurguluyor. Bir yeni dönemin yeni otoritenin, yeni yanılsamanın ilanını çınlatıyor kulaklarımızda.

...

Denizlerin idamı, türkiyenin en iyi yetişmiş kuşağını ölüme meydan okur yaptı. İdam etmeye kalksalardı beni iskemleme tekmeyi vururdum. Ölmeyi ne iyi biliyorduk, meydan okumayı, karşı durmayı, idam ilmeğini idama dolamayı. Yiğitçe ölmek hiç de zor değildir.

Hayat ise zor. Tecrübe yetmiyor. Bilgi yetmiyor. Dur durak bilmeyen bir insanlık çabasında dünyasını yoğurması gerekiyor insanın. Kepaze olmadan yaşamak ise kolay değil. Ama yine de insanlık vahşetten, insafsızlıktan zor değil.

Karıncanın karıncalıktan kaçışı yok. İnsan insanlığından kaçabiliyor. Bir özgürlük olarak insanlık, insanın ilkelliğinin de temeli, medeniyet kurma iddialarına temel olduğu kadar.


Medeniyetler lağım çukurları, çöplükler ve cesetler üzerindeki kaçak inşaatlar olduklarından çökerler çoğu kez.