"Arayış" eskiden hakikati arayış, hakikatini arayış idi. Şimdilerde biteviye yalpalayışa, tutarsızca yön ve tavır değişikliklerine arayış deniliyor.
Arayan, yarın ne diyeceği , nerede duracağı belli olmayan haline getirilmiş.
Arayış, derdiyle/derdinden çöllere düşmek, ummanlara açılmaktı. O anlamı yeniden çağırmak zorundayız.
Arayan, tavrını, duruşunu daha hakikisine, daha iyi gerekçeye, daha sağlam temellere sahip olana açmakta. Arayan ilk akla yatkın olana sarılan değil, onu da terkisine alan, duruşunu terkedip kaçmayan, sorumluluklarına devam eden insan.
Şimdi katılmadığınız ve eleştirdiğiniz bir fikriniz için cefa çekmekteyseniz, ağlayıp sızlamayacaksınız, onu bunu suçlamayacaksınız, şerefli duracaksınız. Evet şimdiler de "şeref" sözcüğü de mütareke basınının hayat sayfalarınca alay edilen ve fonlanmış, kondurulmuş, iliştirilmiş, onaylanmış aydının sinirlerini geren bir sözcük.
Arayışın bir ahlâkı var. Belâ, macera peşindelik değil, anlamanın ahlâkıyla giyinmek, açıklık, yanılırlık, fanilik, insanlık gerektirmekte. Arayan insan, son sözü söyleyebilecek bir yerden konuşamadığının bilincinde. Söyleneni, sunulanı, binlerce yılın kafa patlatmasıyla ortaya konulmuş olanı reddetme, kelebekleşme, daldan dala konma derdiyle değil, kendi anlamasının, ufkunun, perspektifinin geçiciliğinin, uçuculuğunun, bir yerde oluşu, bir konumdan konuşuşunun farkında olarak daha derin olana, daha kapsamlı olana, daha karmaşık, daha insanî olana açılış.
Arayan insan, her dönemeçte kılık, fikir değiştirmez. Yokladığı, sınadığı düşünceleri, hattâ uğruna savaştığı, kapıştığı idealleri iki de bir sağda solda unutmaz.
Arayan insan, kolay ideal değiştirmez. Kolay ufuk değiştirmez. O, genişler, genişletir, aşar, yeniden yorumlar.
İnsan olmaktan vazgeçmez, insandan insanlıktan umudunu da kesse. Hakikat ondan kaçsa da hakikatsizliğe, ezbere kaçmaz. Komşusunu derdinde bırakıp kaçmaz.
Arayan insan, duruşu olan insandır. Ahlâkı olan insandır. Toplumu, derdi tasası, düşündüğü, hesaba kattığı olan insandır. Lokmasını bölüşebilen insandır. Yanında kimse olmasa, en ıssız adaya düşse de insanlığı ve kainatı yanında taşıyan insandır. İnsanlığa komşu yaşayan insandır.
İnsanın yalnızlığı, çölün yalnızlığı da bir dalgınlıktır, ortada kalıştır. Ama bu ortada kalış, ortada duruştur da, arada kalmayı göze alıştır da, ortada kalmayı, ufalanmayı, arafın ta kendisi olmayı göze alıştır da.
Arayış ne yiğitliktir ne kaçaklık. Arayış, ahlâkın, ahlâkla eylemenin sürdürülmesidir. Dünyayı, düşünceyi sabana vurmak, ruhunu çapalanmaya, tırmıklanmaya, tekrar tekrar yeşeriş ve soluşlara açmaktır.
Aramak yaşamayı kabullenmektendir. Sorumluluğunu üstlenmektendir. İnsanlığını terketmemektendir. Yükümlülükleriyle giyinmektendir.
Arayan, ne yol arkadaşlarını ortada bırakır, ne hakikati satar, ne de yalana, ezbere kul olur. Yanlışının, eğrisinin, doğrusunun sorumluluğunu asla terketmeden yaşar. Söz, tutulur. Söz tutma, dünyayı dümdüz eden bir ezbercilik değildir ki zaten. Daha iyisini yapmaya açık olana yönelmişliktir. Hatadan ise dönülür. Şerefli İnsan, Haysiyetli İnsan, vereceği zarardan dönen insandır. Bir sözümüz varsa, ne kadar değişirsek değişelim, tutacağız. Söz tutarken de, daha iyisine, düzgününe, daha az zarar verenine, daha incelikli olanına yöneleceğiz.
Arayan insan ne sözünden vazgeçebilir, ne sorumuluklarından, ne de insanlığından.
Yeni anlamıyla arayış sadece ve sadece "şark dansözlüğü"dür.