31 Mayıs 2009

"Ceberrut Devlet" Kavramı ve Sivil Toplumculuğumuzun İçedönük Oryantalizmi İçin Not


"Doğu despotizmi", kültürel genetik, dini genetik, medeniyet yıkıcı kültürlerin varlığı, doğunun batının açılımlarını yapamayacağı, demokratik gelişmenin batı tipi gelişim şeması izleyeceği, geriden gelenlerin söyleyecekleri birşeyin olamayacağı, Asya Tipi Üretim Tarzı, kapitalizmin insanlığın gelişiminde zorunlu bir aşama olması, kapitalizme geçişi engelleyen (ve dümdüz edilmesi gereken?) kodeksimiz gibi listesini çıkarmada zorlanacağımız bir yığın tez "Ceberrut Devlet" kavramıyla birlikte kullanıldı.

İdris Küçükömer üzerinde zamanla yeniden düşüneceğiz. Tezleri üzerine düşünerek, onu açarak, önyargılarımızı (sorgusuz katıldığımız ve tereddüte karşıladığımız iddiaları)açarak daha derinden anlamaya ve ufkumuzu eleştirmeye çalışacağız. Daha sonraki dönem için Asaf Savaş Akat, Murat Belge ve Mete Tunçay gözden geçirlebilir.

Ceberrut devletin algılanmasında çeşitli planlarda orientalist yaklaşım söz konusu.

1) "Ceberrut Devlet" evrenselleştirilemezlerden görünüyor ve batılı toplumlar için düşünülmüyor (gibi). Mümkündür belki, ancak, "böyle mi ve doğru mu?" kurcalayacağız (zamanla).

1a) Kavram, doğulu merkezî devletlerin üzerinde kalıyor. İsveç modernleşmesi, Alman Merkezciliği ve devlet anlayışları karşılaştırmalara, devlet kavramının tarihi ve sosyolojisi içerisinde yeterince ele alınmamış.

1aa) Soğuk Savaşın ve Oryantal Despotizmin uygulamaları birbirine karıştırılıyor. Soğuk savaşın bir çok kurumu askeri ittifaklar üzerinden Almanyadan nakil gibi görünse de bu işlerin daha karışık olduğunu sanıyorum. Analojilerden kaçılmıyor, edebi deyip geçsek bile çoğu kez, analojilerde tarihsel ve kültürlerarası (iddia edilen) geçişsizlikler geçişliliğe dönüştürülüyor, arguman olarak kullanılıyor.

1ab) Kurum transplantasyonları çarpık batılılaşmaya da gösterge olarak alınıyor. Ama ihraç edildikleri toplumlardaki "işlevleri" karşılaştırma dışı kalıyor.

1ac) Karşılaştırmalar bir yöntem olarak reddedildiğinde de, kavramın genel tarihi gözardı edilebiliyor, tarihsel ve tarihdışı argüman aynı düzlemde bazan tamamen edebi bir söylemde bir araya (ve karşı karşıya?) getiriliyorlar.

1ad) Toplumlar, kapitalizmler, sosyalizmler, sistemler olgunluklarıyla ele alınabilecek forma sahip değiller. Anlama her zaman için sonradan anlama, dönemin bir biçimde kapanması, "kapanır görünmesi" gerekiyor. Kesinlik iddiaları da relativist olmayan bir anlamda yanlış. İdeal tipik olanla, en olgun, kendini ele vermiş, açıklığına kavuşmuş ve hakikatiyle kendisini ispatlatır kavram (olsaydı bile, olduğunda bile) birbirisi ile örtüştürülmemeli. Bu çok sık yapılıyor!

1b) Habermas'ın batı toplumları için geçerli toplum kuramını az eleştirmiyoruz. Hiç de "anlaşılamadığı gibi" Gadamer ile "universalia" üzerinden bir "karşı karşıya" gelişe tanık oluyoruz burada. (İlerde açılacak: Habermas - Gadamer: Universalia, Praksis, Fronesis.)

1ba) Bizde de tersten bir doğu için geçerli toplum kuramı var. Toplum kuramı haline getirimemiş, ama öncülleri ve ardılları, argumanları ve varsayımları bu forma dönüştürülebilir, ve Gadamerden ağır bir itirazla karşılaşır. (Popüler versiyonlarda, Kant eleştirisinin Kant estetiğinin gölgesinde kalması, dahi estetiği sorununun aşılamamış olması, estetliğin implicit savunusu (gurmelik, mutfağımızı per se ilkel ya da gereksiz görme (kültürel hakimiyet iddiası), halının üzerinde bizde resim yok ya da ilkel tartışmaları gibi mevzular, ), Gadamerdeki sosyalize ve primordial "önemi" olan (intersubjektif temellenen) zevk, ölçü, had hudut bilme, geçicilik içinde, tarihin sonundan bakmadan anlama ve anlaşma düşüncesi ile de cepheden çatışıyor (hani nerede?).

1bb) İsveç ve Türk Merkezileşmeleri Rusya, Çin ve Belki de İranla birlikte değerlendirilmeli. Evrensel kanunlar çıkarmak için değil. "Lokal" olanın, daha evrensel anlamları farkedilebilir. ya da tersi.

1bc) Çeşitli ülkelerdeki "din birliğinin sağlanması" süreçleri, Din - Merkezi devlet ilişkileri siyaset ve düşünce tarihi açısından da daha geniş eleştiriye (anlayıcı çabaya!) tabi kılınmalı.

...

2) Ceberrut devletin "içeriği"nin modern devletlerin süperdevlet örgütlenmelerinde, aydınlanmalarında, kriz çözümlerinde devreye girebildiğini görebiliyoruz. Ademi merkezi yapıya paralel olmasında ne sakınca olabilir? Toplumlar şizofren mi olur? Bireysel plan için yazılan patolojileri toplumlara yazamayacağımıza göre, "sağlıklı" gördüğümüz ya da sandığımız toplumlardaki çelişen gelenekleri, farklı düzeylerde farklı işleyişleri, modernitenin arkaik bagajını daha derinden anlamaya çalışmamız lazım.

2a) Oksidentalizm, ters çevrilmiş bir klasik oryantalizm olarak. İdeal tipik değil, idealize edilmiş uzak ve dış. Sömürge etmemiş (henüz) edebilir, edilebilir. Burada alt üst, as üst ilişkisi aranmamalı.

2ab) Batı toplumları ya oksidentalist bir ideal, ya da daha edebi siyasi tartışmalarda reel ve olgunlaşmış model. Eleştirel boşluk zamanda, hakikette, iddia alanlarında kendini gösteriyor. Örtüşmeme olarak. Önerilen ahlakî değilse, bilimsel mi? (Ahlak üzerine şekillenen toplumculuk ve karşısında insanlığın aşikar evrimsel gelişim aşamaları vb. Burada ahlakçılık adıyla ahlak üzerinden temellendirme, pozitivizm adına tarihin şaşmaz akışının yadsındığı oluyor. Eleştirel alaka da tarihsel ve evrensel "gap" yüzünden kurulamadığından ne öneriliyor, nasıl öneriliyor, "proje" kendi projeleri olabiliyor mu, olabiliyorsa nasıl?)

2ac) "Ya Avrupa ya da Barbarlık!" tezi, kendi dinamiklerimizi, ve eleştirel ufkumuzu sınırlayan bir slogandı. Burada avrupada dinamiğe oturanın, bizde ise kendi dinamiğimizin kırılıp daha mantıki, insani ve verimli bir teleolojiye sahip kültüre endekslenmemize de vurgu yapıyor. Burada Oksidentalizmden oriyentalizme geçiş yapıyoruz, batı orientalizmin batısına dönüşüyor tekrar. Batıyla simetri burada da devam ediyorsa, birbirimize "ayna" olamayacağımız iddiası da ileri sürülüyor. (Yansıma kurallarını kasdetmiyorum, bir "modelsel?" örtüşememezlik)... Sorun şu: Ya tabula rasayız, ya da aynı toplumuz, aynı dinamiklere sahip'iz, anlaşılmaz bir biçimde????

(devam edecek çok yorucu... yarın 12 saat taksi süreceğiz. Mağdur mağrurlara uzak durarak ve bizi üniversiteden uzak tutan cahillere hayıflanmadan. Yüzeysel olma, hızlı yazma, düzeltememe hakkını elimizde tutarak. Kalenderane. Aşk ile.)