Su çamurlu, insanlar sıtmalıydı. İshalden ve açlıktan bir deri bir kemiktik. Suyu kaynatmaya çalışıyorduk, olabildiğince.
Bizimkiler çıkartmadı ki Bayazıtı tahta, efendim dedim.
Sizinkiler, Bayazıtı, eleştirebilme hakkını korumak için onayladılar, omuzladılar, korudular. Cem'i sevdiklerini büyüklerinden duydum.
Biz saray entirkalarından çok uzaktayız Efendim. Biz İttihatçı bile olmadık. İttihatçı karşıtı da.
Aynı şey! Sizinkiler Cem'i sevdiler, ama yeterli görmediler. Cem'in yapılması gerekeni yapabieceğine dair umutları yoktu. Bayazıt onlara da emanetti. Yalnız yolunu kesmemek değil, yolunu açmakla da mükelleftiler. Yetiştirilmesinde sizlerinde payı vardı. Ama elinizden gelenin dışında bir şey yapmazdınız o zamanlar da. Kendi çocuklarınıza yaptığınız gibi. Ve hayata atardınız. Hayatla sınanırdı. Bayazıta bir soğukluğunuz vardı. Ama verilmiş bir sözünüz de vardı.
Sadakat, sevmediğinedir çoğu kez, bunu dedelerinden öğrendim. Sevdiğine sadakat daha kolaydır. Cem'e verilmiş bir söz yoktu. Kendi çocuklarına yaptıklarını yaptılar. Arenaya alınmalarına, aslanların önüne atılmalarına ses çıkarmadılar. Akşamları gazellerde, şiirlerde, çetrefilli deyişlerde andılar.
İşi ehline vermek bir sözdür, verilmiş sözdür Efendim.
İşte bu yüzden Asker! İkisini de ehil görmediler. Ehil idiler, ehil olmayanı bilirlerdi. Rekabete girişmezlerdi, entrikaya bulaşmazlardı. Kapılarımızı tekmeyle kıranlar olduğunda kimseden izin almaz, sonra iktidardan, ulemadan, siyasetten uzak yurtlarına çekilirlerdi. İddiasızlığı nereden edindiler bilemiyorum. Bir yerlerde bunu da keşfettiler. Arada bir sizleri yanımıza salarak bizi hep şaşırttıkları gibi. Onlar insanı, içtimai hayatı acele işi görmediler. Siyaseti uzun zamanlı bir iş olarak gördüler. Bizi aceleci, ilk çıkacak duvara toslayacak acemiler olarak görmelerine kızmıyorum. Yanılmalarını isterim. Ama haklı çıkmalarını da isteyemiyorum. O kadar zulme, sefalete, tepe takla oluşa dayanıklı oluş. Ayağa kalktığın zaman, yapılacak başka bir şeyin olmaması. hiç bir propagandaya ihtiyaç duymayış. Kolayca birlikte davranış. Yüzyıllarda olulturulan güven, dayanışma duygusu, nesillerce devam eden dostluklar. Başkalarını evlatları üzerine titreyiş. Kendi evlatlarını sokaklarda bırakış. Bazan mirassız, hukuksuz, evsiz barksız. Ama sizleri iktidar kavgasından, cehaletten de korudular. Başkalarının tekkede öğrendiğini, başkalarına mektepte öğrettiklerini, siz soksktan öğrenin istediler. Bu ne büyük güven, ama ne büyük risklere atış. Bin evlattan bir kaçı yuvaya dönebildi. İnsanlıktan çıkmamak ne zor.
Ben artık asker değilim efendim. Çifte asker olan sizsiniz. Ben sadece gönüllüyüm. Belki gönüllü de değil. Gönlü kalmamış birisi. Sadece burada. Sizleri kaderinize bırakamayan. O kaderi kendi kaderine bağlamak isteyen. b,liyorsunuz ki, hem öldüm resmen, hem de terhis oldum.
Peki Asker dedi süleyman Bey. Peki, gönlü kırık, ama insanlığına sadık terhis olmuş ölü. Zehralı bir dünyada ne yapacaksın, buralardan dönmeyi başarırsan?
Hep birlikte Efendim. Ya öleceğiz, ya direneceğiz yıllarca. Dönersek de birlikte. Zehralı da zehrasız da zor olacak herşey.
zehra bu kadar aşka değer mi çocuk? sonunda kendini seveceksin. o zaman çilen bitecek. aşık olan sevilecek işi yapan. zehra, sadece senin onu sevmenle sarhoştu, gördüm. Senşn terbiyesini aldığın bin yıllık bir tavır. Onunkisi içten gelen bir sevme sevilme, özleme, beğenilme isteği, hatta intikamlara açılabilecek bir minik hırs, korkma henüz masum. Her insan gibi.
ben bir şey seçmiyor, tercih etmiyorum efendim. zincirler zaten boynumda doğdum. gülüştük.
yorgundu. emir erine işaret etti, geriye kalan mektepli ve alaylı kurmayları saygıyla, hırpalanmış vücutlarıyla, yaralarıyla, dimdik içeriye doluştular..