Yoktuk.
Sivasta otel yanarken, insanlar yakılırken.
O kadar aşağıladığınız neslimizden kimse yoktu da, kalabalığın önüne geçebilen olmadı. Linçe karşı duran, durmayı bilen, bu halkı bilen, zulmü, talanı, neyin nereye kadar gidebileceğini bilen bir yiğitlik yoktu ki ortaya çıkmadı. Evet, gebeş köşe yazarlarının çattığı kavram yiğit, yiğitlik, şeref, haysiyet, duruş, fedakarlık, halk, köylü, taşra.
Bizleri sürmekle, susturmakla, yayınlamamakla, dağıtmamakla, bizlere iftira ve hakikate zulümle gelebildiğiniz yer bu ve bu kadar!
Bu Ülkeye gerektiğimizi o gün, o yangında gördüm. Bizsiz insanlığınızın hep yarım kalacağını.
Örtbas etmekle birşeyler kazanamayacağımız sorunlar halının altına süpürüldü. Yüzleşmediniz.
Sokaklarda vurulduk. Hapislerden çıktık, ortaya çıktık, yurtdışından döndük, ne bilgimize, ne tecrübemize ihtiyaç duyuldu. Bize en fazla sırt dönenler, varlığımızdan en fazla rahatsız olanlar, yokluğumuzda yerimize geçmiş olanlar oldu. Akademilere sıfırdan başlamak istediğimizde dahi alınmadık.
Hayatlarını kurtarmak için hayatımızı tehlikeye attığımız insanların gazetelerinde, dergilerinde engellendik.
Kendi kurduğumuz dağıtım şirketlerince dağıtılmadık. "Arkadaşlarımız"ın kitapevlerinde bile kitaplarımız satılmadı.
Omuzumuzda bir geleneğin, mücadelenin mirasının yükü, itildik, kakıldık, hiç bir yere sığdırılmadık, konuşulmadık, konuşturulmadık.
Hamdık, piştik, Elhamdülillah.
Ne mağdurluk hakikaten mağdurluk, ne de mağrurlukla değiş tokuş edilecek bir yük. Tecrübesiz, tecrübeye açık duruşsuz insan olunmuyor, aydın olunmuyor, açık ufuk sahibi olunmuyor.
Ağlamak, sızlamak, şikayet insani olmasına insanî de, bir bizlere insanlık, yakınma, ağıt yakma, acı çekme hoş görülmedi.
Bir bizim dinleyenimiz olmadı. Çöllere, dağa taşa, sakan geceye, yakan güneşe yakındık. Çölleri, dağı, taşı, nehiri, geceyi, gündüzü zulümden sakındık.
Ne üniversiteleriniz üniversite, ne akademileriniz akademi. Ne bilim yapıyorsunuz. Ne de felsefe. Bunlar adına kırmadık kafa, talan edilmedik huzur bırakmıyorsunuz, ama ortada bir kaçı biraz ciddi, gerisi kıytırık çalışmala. Esersiz, mimarisiz, estetiksiz, ahlaksız bir münevver sınıfı.
Açgözlü, ukala, çok bilmiş yazarlarınız, pazarlamacı yayın yönetmenleriniz, eleştirilemeyen eleştirmenleriniz, üzerine çıktığında yani konuştuğunda dünyayı susturan kürsüleriniz ve yayın programlarınız var. Bizler, kendimizi susar, insanlığı, hakikati konuşmayı, konuşmayı düşlerdik. Hiç bir zaman bizim gibi olamadınız. Demokrat olamadınız. Toplumda insan olamadınız.
Siyasi parti geleneği kalmadı. hukuksuzluğun siyaset düzenlemeleri ile siyaset yapmaktasınız.
Sendikalara modası geçmiş kuruluşlar diyen "ilerici"liği seksapele yüklemiş kalemleriniz var.
Evet, biz başkalarının eşlerine, sokaktaki tanımadığımız kızlara, mücadele arkadaşlarımıza "bacı" falan derdik. Peki siz neden dana gibi bakmaktasınız? Sevdiklerimize "bacı" demedik, şıpsevdi olamazdık. Sevdik ve terkettik, uzak durduk çoğumuz. Etrafımızdakilere neler yapılırdı? Evet, bilemezsiniz. Düşünmediniz.
Utangaçtık, mahçuptuk. Evet. Güzel bir kızı başkaları için de beğenebilirdik. Kendimizi unutabilirdik. Diğerkâmdık. Olmayanlarımız da vardı. Doğrumuz doğru, yanlışımız yanlış, eksiğimiz eksik, ama burada sizleri ilgilendiren yanlış ne? Yapmayın. Siz doğru bildiğinizde karar kılın.
Teyzelerin pazar çantalarını taşır, yaşlıları karşıdan karşıya geçirir, hamilelere, hanımlara, kız arkadaşlarımıza, çocuklara otobüste yerimizi verirdik. Bunlardan kime ne?
Ama bir otel yakılacağı zaman, o otelin önüne dikilir engellerdik.
Aşkı da merak etmeyin sizlerden fazla dert edindik.
Hayat kadınları, konsomatrisler, evden kaçan kızlar sevmişti kendilerine "bacım" diyenleri. Arananları en yakınları ele verirken, onların sakladığı olmuştur, mahşeri günlerde. Kömürünü taşıdığımız kimsesiz teyze kapısını açmıştır. Elektiriğini çektiğimiz çay ocakçısı. Direnenleri seven bir işkenceci.
Biz hayatımızı yaşama, fetih ile kendimizi gerçekleştirme rüyasıyla yola çıkmadık. Kefenimiz cebimizde yola çıktık her sabah.
Kızlı, erkekli, okuyan, aşk dolu insanlardık. İçimizde ezbere kölelik edenler de vardı. Ama hayatsız dayanılmıyor.
İnsan dayandı.
Kazandığımıza tutunmuyorduk. Kariyere tutunmuyorduk.
Her ne pahasına olursa olsun kazanalım demiyorduk.
İş başa düşünce, çekilir böyle.
Yaşadık. Öğrendik.
Yiğit evlâtları oldu her daim, memleketimizin.
Çarmıha gereceğiniz çok insanımız oldu, sözünün arkasında duran. Başkaları için hayal etmediğini kendisi için düşünemeyen.
Gün doğdu, evlatlarını satan, kurban eden bir hayata uyandık. Siperlerden çıktık.
Dolaşıyoruz. İnsan arıyoruz. Kardeşler, bacılar arıyoruz. Halkımızı arıyoruz.
Omuz omuza bir arkadaşlığı hasretle, rahmetle anıyoruz.
Onlar eşitlik, adalet, dayanışma ve bağımsızlık için, sizler sokaklarda rahat dolaşabilesiniz diye öldüler. Uçkur elde dolaşasınız, patlayıncaya kadar tıkınasınız, talan edesiniz, atasınız, satasınız, kullanasınız diye değil.