17 Nisan 2012

İlâve Gündem: Nisan 2012

SURİYE. BOP'un dönüşebileceği, uzun vadede şekillendirenlerin şekillendirilebileceğini yazdık. Bunu savaşa özendirmek için yazmadığımızdan gelişmelerin iki aşamalı bir dünya savaşına gidebileceğini de belirttik. Dünyanın yaşadığı en büyük ekonomik kriz sadece finansal bir kriz değil, dünya iktisadi sisteminin entegrasyonunun yönünün de belirlenmesi ile alakalı bir süreç. Krizin boyutları üzerine "derinlerdeki" konsensus çözümlerin realist, dinamiklere uygun, "hayali model ihracaatçılığı" olmamasını da gerektiriyor. Dediklerimin tersinin çıkması, müdahillerin hayat tarafından ağır bir büçümde düzeltilmeleri ile sonuçlanacaktır.

Türkiyenin elindeki imkanlar hem bir eğilime, hem bir ihtiyaca, hem de bir konjonktüre işaret ediyor. Kısa vadeli iktisadi sorunlar kadar toplumsal uzlaşmasını sağlamamış bir demokrasi olmamız, toplumsal uzlaşmanın muhalefetin, eleştirinin şeytanlaştırılması ile kanallarını yitirmesi gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Muhalefetin tavrının yapıcı olup olaması işin bu boyutunda hikayeden bir mevzudur. İktidar mağduru olduğunu iddia ve ifade ettiği iktidar araçlarına sıkı sıkı sarılmaktadır. Bu araçlar aradan kaldırılmadan demokrasi sadece muhafazakar-ihtilalci bir modernizmin projesinden ibaret kalır.

Suriyede çıkabilecek bir savaş dış güçlerce kısa tutulmaya kalkışılmadığı taktirde varolan imkan ve birikimlerimizi yutacaktır. Mesele üç koy onbeş al meselesine dönüşmüştür, oynanan kumardır. Savaşın büyütülmeyeceğinin göstergeleri de var, ama bunun dengelerini kurabilecek bir dış politik ufuk yok. Burada Suriyeye müdahale meşru mudur sorusunu tartışmadık: Cevap nettir ve müdahale meşru değildir, iç gelişmeler manipule edilmiştir. Esad'ı onaylayabilir miyiz? Hayır. Uluslararası hukuk ülkelerin iç işlerine karışmama teranesine indirgenemez. İç hukuk da bildiğini okuma, özel hukuk oluşturma işi değildir.

Esad seçimle gelinip, seçimle gidilebilen bir sisteme geçiş için gayret etmeliydi. Bunun önünü açtığında demokratik açılımın Suriyeyi darmadağın etmek için kullanılmayacağının garantisini de demokrasinin "hamisi" herhangi bir güç verebilmeli idi. Türkiye bu garantiyi en aklı başında siyasetlei uyguladığında verebilir miydi? Hayır. Bu gücü yoktu, bu ufkunun da olmadığı kanaati güçleniyor.

Başka müdahalelerin önünü almak için müdahale edilebilir mi? Hayır. Müdahaleleri yönlendirebilecek imkanlar çok uzun vadelidir. Kim müdahale edecek olursa olsun müdahalesini ayaklarına dolaştıracak dışpolitik çelmeler atılması kolaydır. Bir yığın blöf, gerçek tehdit ve sınanmamış dinamik serbest bırakılacak, devreye girecektir. Bunları okuyup engelleyebilecek dengelerin oluşumuna nefesimiz yetmemektedir.

İranın gücü ise lokal güçlerle ittifakındadır. Reel politik yolları tercih eden Trkiyenin lokal dostları pek yoktur. Genel sempatiler, etkiler yanlış okunuyor.

Politikalarımıza müdahale edcekler hem uzun vadeli ittifaklarımızla oynuyorlar hem de bizi İranla karşı karşıya bırakacaklar. İran bize karşı sorumlu davranabilir, bu başka bir mevzudur. Bizim başarılı ve ince dengeler kurmamızdan bağımsızdır.

Suriye ile ilgili komplikasyonları gören insan çok ancak yeterince formüle etmemekteler. Bazı konuları dile getirmek, gerçekleştirmek ya da engellemektir de.

28 ŞUBAT'IN YARGILANMASI. Kimi eski Cumhurbaşkanlarının, MGK üyelerinın, kamuoyu oluşturanların yargılanmasını öneriyor, kimi de bunun arkasındaki gücün, güçlerin sorgulanması, yargılamalarda ifşa edilmesine gayret edilmesini.

İlk elde alınan kararları hukuka uygun olmayan bir biçimde uygulayanların yargılanması doğrudur. Alınan kararların hukuken yanlış olması halinde de uygulama bire bir uygulama dahi olsa hukuka uygun olmadığında "hkuksuz uygulama"dır. Bu konuda içtihat ve tartışma gerekiyor. Tavsiye kararlarının mahiyeti, özelliği, öncelenme hiyerarşisi hukukî olarak gözden geçirilecektir.

Cumhurbaşkanığı, MGK gibi kurumların eleştirilmesinde, uygulamalarının hukuken gözden geçirilmesinde bir sorun yoktur. Hataları temelendirici kanun, içtihat, alışkanlık ve uygulamaların demokratize edilmesinde sorun yaşanmadıkça, yargının hukuka yöne gösterici bir praksis izlemesi, konu hukuka uygun şekillenecek, müdahalelere uğramayacaksa beklenebilir.

NATO, ABD ve diğer müttefiklerin katliamlara varan girişimlerde bulundukları, ülkemizde gizli örgütler kurdukları, siyasi partilere adam yerleştirdikleri konuşuluyor. Bir çok siyasi cinayet, saldırı, parti kapatma veya kurma, kadrolaşma veya tasfiyede adları geçiyor. Bu davaya/davalara da bulaştırılmaları gereklidir diye mi düşüneceğiz? Şimdilik hayır! Nedeni, eldeki veriler, yanlış uygulamalardan başlamak zorundayız. Davayı ideolojik ya da siyasi bir tartışmaya sokmamak durumundayız. Veriler ister uluslararası müttefiklerin kendilerinden, ister yerli temsilcilerinden gelsin elde veriler, kanıtlar ve yeterince irade olmadan yargılamaya geçemeyiz. Şu anda süre giden davalar yeterlidir. Aklananlar aklanır, hukuksuzluk yapanlar özellikle hukuksuzluk kanallarını kapatacak bir hukukun önünü açacak bir kendini gözden geçirme sürecinde yargılanırlar. İntikam, şiddetli ceza değil müdahale hukuku, anlayışı, ufku hukuken gözden geçecek, içtihatlar oluşacaktır. Bu hedeflenmemiş midir? Sanırım hayır! Ancak gidilecek yön budur! Hukukun da bir mantığı var. Bir biçimde işlediğinde açılan kapılar buralara götürür. Açık bırakılan kapılar süreçler yarım kalsa da hukukî uygulamayı davet ederler.

28 Şubatın dış desteği var mı? Evet. Bunda destek daveti mi var, dış müdahale mi var dikkat etmek lâzım. Bazı dış müdahaleler palavra. Adamlar bildiklerini okuyor, ona da müttefik buluyorlar. Bazı açılardan bakıldığında sanıldığı kadar bağımlı değilmişiz. Bazı açılardan bakılırsa insiyatif kullanabilecek insanımızın olmadığı dönemlerden de geçmişiz.

MÜTTEFİKLERİMİZ TÜRKİYEDE CİNAYET İŞLEMEYE, PARTİ KURDURMAYA, KADRO OLUŞTURMAYA DEVAM EDECEkLER Mİ? "Mütttefiklerin" kendi içlerinde bu konularda bir rahatsızlık var. Kendi iç hukukumuzu demokratize ettikten sonra ya da ederken, bu rahatsızlığın bir özeleştiriye dönüşmesini de zorlamak durumundayız. Durumumuzdaki ülkelerle işbirliği yapmak geniş bir platform kurabilmek durumundayız.

Müttefiklerimiz her ülkede aynı biçimde örgütlenmedi. Sağ sol partilerin, ordu, polis ve sendikaların temsilci vererek yönettiği komitelerle soğuk savaşkurumunu kurdukları ülkeler oldu. Bu kuruluşlar sanıldığı gibi tasfiye edilmediler. Bir çok bireysel şiddet gibi görülen katliam denetimi bırakılan bazı yapıların kontrolü üzerinden gidiyor görünüyor. İlişkilerin kesiştiği yerler, ülkeler her daim ilginç. Bilinen biliniyor. Suskunluk demokratik tepkilere umulmadık destekler olarak patlak verebiliyor.

Zamanlama meselesinden bahsetmiyorum. Bu konularda duyarlılık canlı tutulmazsa asla demokratikleşmamizi tamamlayamayız. Hukuki süreçleri sınırlarında tutmaktan zarar görmeyiz. Dış müdahaleler konusunda ise hem yoğun bir diplomasi hem de halklar arası ilişkiler kurmak, kamuoyu oluşturmak durumundayız.

Batıda bir çok siyasi de bizdeki cinayetlere paralel olarak tasfiye edildi gibi görünüyor. Gelişmiş ülkelerdeki bir çok kukla yönetici de aradönem yöneticilerine benziyor nedense. Buna iktisaden müdahale edilmiş avrupa ülkelerinin yönetimlerini karıştırmıyorum.

Bir başka noktaya da dikkat etmek lazım: Ülkemizdeki soğuksavaş kurumlaşmasının kısmen yargılanması sürecine hem destek veren ve dış bileyen dış güçler varsa, topyekün suçlamalarla günah keçileri buluruz sadece. Hem tekil olayları hukuken yargılamak, hem de zamanla uluslararası hukukun gediklerini tamir etmek insanileştirmemiz lazım. Bu mümkün. Zamanla muhakkak olacak!

Dış destek işleri daha girift. Gitgide ayrışan, yeni kümelenmeler, rekabetler ve geçişlilikler oluşturan ilişkileri şematize etmek komplo teorisi yaklaşımlarını aşar.

Öncelikle siyaset mühendislerimizin neyi niçin yaptıklarını anlamak, nerede bulaştırıldılar, nerede kendileri bulaştılar görmemiz lazım eğer dış kontrolden bahsedeceksek. Sanıldığından daha bağımsız da olduğumuzu keşfedebiliriz. Tersini de. Gizli işgal teorileri de palavradan ibaret değildi. Teori başka, hakikat başkadır. Verilerle, hakikatle sınanmalı, önce hukuken darbeciliğin önü tıkanmalı, müdahalecilik mahkum edilmelidir. Gerisi kolay gelecektir.

MUHALİF, GAZETECİ, ELEŞTİREN SESLERİN TASFİYESİ. Cadı avlarına dikkat, avların yıkıcılığını da farketmedendir. Bazı gazeteciler darbelere, 28 şubata ve sonrasına karşı çıktıkları halde işlerinden ediliyorlar. Yazılmamış, bitmemiş kitaplar toplatılıyor, basılmamış değil. Hukuk sistemimiz yeterli değil. Düzeltilmeye çalışılandan daha fazlasını yıkıp geçebilecek eğilimler güvenlik kuvvetlerinde kendisini gösteriyor, kimyasal müdahaleler, orantısız güç kullanımlarında. Çevreciler terörize ediliyor, parasız eğitim isteyenler teröristmiş gibi yargılanıyor. Bu yargılamalarda hukuk sistemimiz de yargılanıyor.

HUKUK SİSTEMİNİN YETERSİZLİĞİ yargılamaları gayrı meşru ilan etmek için yetersizdir. Yargılamalarda sistem de yargılanıyor, gözden geçiyor. Mağdurlara toplumsal dayanışma hukuksuzluktan kurtarmak için dikkat göstermek zorunda. Davaların uçsuz bucaksız genişleme ihtimallerine karşı uyanık olmak, mahşeri kapışmalardan kaçınmak, toplumu sakinleştirmek zorundayız. Uluslararası soğuksavaş terör örgtünü yargılamak için ise hem henüz erken, hem de biraz geç kalındı. Erken, uluslararası farkındalık bastırıldı, satın alındı, sindirildi, şaşırtıldı. Geç, çünkü ittifaklar, düşmalıklar, gruplaşmalar sanıldığından daha dinamik. Uluslararası yargılamalar, suç duyuruları, hukuki işbirlikleri konusunda yetkin ve birikimli kadrolarımız yeni yeni oluşmakta. Uluslararası mevzuat da adım adım hazırlanmalı, kurcalanmalı. Ülkemizde cinayet işlemiş ve işletmiş ülkelerin, uluslarüstü kuruluşlara yönelik suç duyurularının içtihadını da oluşturacak basit girişimlerde bulunmak, hukukun imkanlarını açık tutmak lazım.

Yargı eleştirel tavır almış, mesafe almış soğuk savaşçılara yöneltilecektir ilk elde. Cadı avı değil, hakikat komisyonları gerekiyor, ulusal ve uluslararası düzeylerde! Hakikatin ortaya çıkmasını özendirici bir biçimde davranmak, bir kanadın diğerini tasfiyesine alet olmalardan daha temelli bir itirazın önünü açacaktır.

Başımızı daha fazla belaya sokmayalım Sayın Seyirciler:) Biz zaten bilinenleri tekrarladık. Fısıltıyla konuşulan şeyler farklı dış politik hamlelerde radikal değişiklikler olarak ülkelerde ve halklarda kendisini gösteriyor zaten. Balon daha fazla hava götürür gibi görünüyor, ancak. Tarih akışına müdahale edip, motorlarını ısıtan parazit düşünceyi sırtından atacaktır bir gün. Şikayetçi olmayan kim kaldı?