12 Nisan 2012

Nisan 2012: Uluslararası Durum

Kore ve Çindeki görüşmelerde pazar çeşitlemesi ve enerji konusunda bazı adımlar atıldı. Kısa vadeli pazar ve enerji açığımız nasıl kapatılacak pek belli olmasa da para açığı bir biçimde kapatılacak gibi görünüyor.

Toptan gayrı menkul almalar, ilginç ziyaretler bir miktar paranın orta vadeli değerlendirilmeye bırakılacağı intibaını uyandırıyor. Acaba bu paralar savaşa mı endeksli diye sormadan geçemiyoruz. Yardım veya tazminat değil, değerlendirilen, orta vadeli nakit aktarımı söz konusu ettiğimiz. Değer kaybetmeyecek alanlara kaydırılsa da sermaye girişi uzun vadede kaybedecekler arasında sayılmadığımıza işaret ediyor.

İranla köprülerin atılmasına ne ticareten ne de enerji nakli açısından hazır olmadığımızı gözlemliyorum. Azerbeycanın tavrı ilginç. Orta vadede nasıl davranacağını kestirememekteyiz. İrana saldırıda üs ya da taraf olması halindeki belirsizlikleri kestirmek, olabileceklerin spektrumunu kestirmekten daha kolay.

Belirsizliğin politika haline gelmesinin etkileri üzerine düşünmek büyük bir bölgesel savaşla genişleyebilecek çatışma alanlarının zincirleme etkilerini tahayyül etmekten daha iç açıcı.

Türkiye bölgesel aktör mü, bölgesel taşerona mı dönüştürülmek isteniyor? Bu soruya cevap vermek kolay değil. Kim ne hesap yaparsa yapsın kolay bozulabileceğini ve sonunda BOP'un dönüşmesine yol açabileceğinin işaretlerini gözlemliyorum. Belirsizlik kaynak, imkân ve insiyatif tükettirme için kullanılırsa Türkiye dahil aktör sayısının bir dönem için azalabileceğini de düşünüyorum. İddialı olan tasarruflu yani ölçülü davranır.

Suriyede iş provakasyonlara, kolay tahriklere, kamuoyunu gerektiğinde galeyena getirebilecek soğuksavaş yöntemlerine başvurulmasına kadar düştü. Türkiye gerçekten soğuk savaş örgütüyle hesaplaştı mı? İçeride soğuksavaş mühendisliği yoksa provakasyonla yönlendirilen siyaset tipinden çekinmemize gerek yok. Provakasyonla ikram edilene itibar etmememiz, basını soğuksavaş taşeronluğundan kurtarmamız gerekiyor. Bunun için de hür basın gerekiyor: Var mı?

Türkiyenin şu anda ittifak kurduğu güçlerin fırsat bulduklarında paramiliter yöntemleri içeride de kullanmak isteyeceklerine dair kuşkum yok. Bu konuda net olmamız gerek!

Uluslararası siyasi ittifakların Maraş, Çorum tipi yargılanmamış çatışma mühendisliklerine son vermemiş olmalarını düşünmekle başlamamız gerekiyor. 12 Eylülün yargılanmasını yönünde oluşturulan kamuoyunda bu hususta tedbirliliğin etkisi de var mı acaba demekten de kendimi alıkoyamıyorum.

Demokrasisini tahkim etmiş, güçlendirmiş, pazar ve enerji konusunda strese sokulmamış bir Türkiye Suriye Krizini hakkanîyetle yönlendirebilir. Demokrasimiz muhalefetin şeytanlaştırılmasıyla kırılgan tutuluyor. Ciddi pazar açıkları, cari sorunlar ve enerji alanında belirsizliklerle karşı karşıyayız. Konjonktürün verdiği imkânlar ve başkalarının bizden daha kırılgan zeminlerde siyaset yapmaları nedeniyle uluslararası siyasi gelişmelere müdahalede barutumuzu ucu ucuna yetiştirebilme ihtimalimizin olmasına karşılık gelişmelere parya edilme riskini de görmemezlikten gelemiyoruz.

Sorun "Suriye Krizi nasıl çözülebilirdi?" değildir. Rasyonel çözümler baştan dışlanmıştır, şekilvericilik Lübnan ve Ürdünü de kapsayan bir entegrasyon projesidir. Bir yere kadar proje bir yerden sonra lokal dinamiklerle hareket edecek tasarruflu, kendi yağıyla kavrulması gereken bir müdahaledir.

Müdahale ileri zamanlara aktarılmak istenmemektedir. Obama döneminde hayata geçirilmek istenmektedir. Gözlemliyor, not ediyoruz! Eski bir projenin revizyonundan çok, toplumsal ve tarihi dinamiklerine az çok dikkat edilen, bir anlamıyla açık bir proje olarak düşünüldüğünü, nihai hedeflerinin olmadığının çıkarılamayacağını, nihai hedeflerin hedeften çok ideal olarak okunduğunu düşünüyoruz.

Amerikan yönetiminin eski yönlendirici bürokratlarının yeniden gün ışığına çıkmaları ve kendilerini göstermeleri de ilginç. "Taşın altına daha çok el" girecek sanırım. Eski yeni usuller bir süre birbirine karışacak. Yeni ittifaklar, bileşimler, anlayış ve tarz koalisyonları var gibi görünüyor.

Öyle ya da böyle olsa da Türkiye uzun vadede iktisaden güçlenerek çıkacaktır. Orta vadede ağır bir siyasi krize girip girmeyeceğimiz elinde hiç bir kart olmadan oyuna sokulan açgözlü ve uyanık oyuncunun insiyatifine bağlı.

Kısa vadede iç gerilim artırımında inat BOP'un dönüşümünün varolan siyasi insiyatifçe hedeflenmediğine, soğuksavaş kurumlarının sınırötesinde aktif tutulmaya çalışılacağına işaret ediyor olabilecek.

Bir hükümet veya yönetim krizinden kimse medet ummamalıdır. Yarışan bir insiyatif olarak muhalefet yoktur. Muhalefet eksikliği ilk elde demokraside açılmış bir gediktir. En fazla iktidarı zorlayacaktır. Otoriter bir tarz bölgesel gerilimin içinden çıkartabilecek dayanışmayı sağlamayacağından muhalefetsizlik iktidarın zayıf topuğudur! Muhalefetle konsensus sağlamamış, uluslararası politikada ortak (iyi tartışılmış!) bir anlayıştan yola çıkmayan bir iktidar krizlerde zayıf kalacaktır.

Bölgesel gerilim marjinallerine çekilmese dahi ülkenin geleceği üzerine aktif bir konsensus da demek olan demokratik destek eksikliği en iyi niyetli insiyatifi dahi rehin bırakabileceğini devre dışı kalmaya yatkın olacağını hatırlatarak konuyu şimdilik kapatalım.