5 Nisan 2012

12 Eylülün Yargılanması: Aldatmaca, Kandırmaca, Yutturmaca Değil Geleceğimizi Rehin Ettirmeme Davası

Adalet duygusunu tatmin edebilecek yeterlilikte bir mahşerî mizansen, yeryüzü sıratı, acıları dengeleyecek keskinlikte kılıç kullanımı yok.

Mağdurluğa sığınmamak, acıyı bal eylemek, affetmek tek çıkış yolu. Bunun için ise cunta avukatlığının, zulüm savunuculuğunun mahkum edilmesi yeterli.

Affediş maalesef bir kereliğine karar kılış imkanı verecek bir kararperdesi değil. Gardroptaki hayalet rahat durmayacak, tekrar, tekrar, tekrar sabrı sınanacak insanın. Ta ki affettiğin senin için karar veren merci olarak değil de, senin onun üzerine karar verdiğin olarak karşına çıksın.

12 Eylülün Yargılanması mahkeme değil, muhakeme işi. Yüzleşilmesi gereken ile yüzleşme meselesi. Hakikatle yüzleşmenin toplumsallaşmamızdaki kelepçeleri çözmesi.

12 Eylül ile yüzleşmeden rant sağlayacak kimse yok. Herkesin kolaycılıklarından kaybedeceği çok şey var, tersine.

Yeni siyasi söylem soğuksavaş yıllarından ödünç, cepheci, gerici, gerilimci. Siyasi partiler yasası halkın insiyatifini yok sayıcı. Polititacı tipi bir tipleme, karikatür. Yüzleşmede kendisine demokrat diyen herkes bir şeyler kaybedecek, kaybedecek ama, hakikatine, yaptığının daha hakikatlisine açılan kapılarla yüzleşerek.

İnsanlık eşiğinden geçip geçmemeye karar veriş aslında en büyük, en ciddi yüzleşme. Bu yüzleşmeyi yaşamışlık bile bir insanlık eşiğini geçiş.

12 Eylül ile hesaplaşmadan bir demokrasi olma şansımız yoktu. Genç kızlarına "derin araştırma laboratuarlarında" tecavüz ettirmiş asker-sivil bürokrasinin modernliği, muhafazakarlığı, iki yüzlü sömürgeciliği ile yüzleşilmeden ne modern ne de muhafazakar olabilmemiz mümkün.

Çalışanların haklarını savunanları katlederek, iktisadı monetarize ederek, kültürün içini boşaltarak, sosyalizasyonun doğal akışını örseleyerek "kazanılmış" istatistikî yükselişimizin anlamsızlığını, kofluğunu kavramadan dünyada yerimizi aramamızın imkanı yok.

Gıdamızın doğallığı, bireyselleşmemizin toplumsal-geleneksel çerçevesi, ahireti olan ve başkalarına dünyayı cehennem etmeden savunulan hayat tarzları ters yüz edildi.

Düşüncesiz, hikmetsiz, birey ömrünü aşan her olayı bireyin kârı zararından hesaplayan bir popüler kültür gündelik hayatımızı esir aldı.

12 Eylülün yargılanması, bu çorbadan, herkesin yargılanmaktan ve yargılamaktan payını alacağı bir dönem. Mahkemede ne olup biteceğinin hiç bir önemi yok.

Darbenin Başını kafeslerde, hasta, yaşlı ve bitap haliyle duruşmalara sürüklemeyecek bir olgunluktayız. Hukuk yargı işi değil, yorumbirliği işi. Gelecekte karar kılma, geçmişe takılıp kaldığımız noktalardan hikmet çıkarma, yönelim çıkarma işi.

Arkadaşlarımıza işkence, tecavüz edenlerin çocukları da demokrasi talep ediyorsa üzülmemek lazım. Hakiki adalet vahşetin olumsuzlanmasıyladır. Medeniyet adalet talebi üzerinde kurulur, yükselir.

Yüzyüze olduğumuz hâl sopaların, zulüm imkanlarının eldeğiştirmesi hâli değildir. Bir dönemi kapatma, o dönemin buyruklarının, bakışının hakimiyetinin kırılması dönemidir.

12 Eylül benim gibiler için devam edecek olsa da artık eski 12 Eylül olamayacak. Üniversitelerde ders veremememiz, gündelik basında yayınlanmamamız, yazdığımız kitapların dağıtılmaması, satılmaması yokluğumuzda bir yerleri kapmış başka "12 Eylülzede"lerin uyanıklığı, krampı, karanlık yanı değil miydi?

Bu sel her sansürü, uyanıklığı, zulmü süpürür. Mağdurdan zalim üreten ufuksuzluktan kim nasibini almadı ki? Hesaplaşma iyileştiricidir.

Hesaplaşılamıyorsa susmak bazan en iyisi: "Anlayışlılık" dile geldiğinde zulümden daha incitici ve acıtıcı olabilir. Hakikatle zulüm diye bir şey var, sanırım.

Affedeceksin, affettiğin şeylerin başkalarına yapılmasına engel olacaksın ve başka türlü yaşayan, düşünen insanların yetişmesi için çırpınacaksın! Gerektiğinden fazla da konuşmayacaksın.

Kendisine saygısını bir dönem için bile olsa yitirmiş insanın zulme, intikama dönüşen mağduriyetini telafi etmenin imkanı yok. Yeni bir ufuk sunmak, yani insanlığın geleneğinde gömülü olan kolay, basit ama asla ilkel olmayan ufkunu yeniden, yeniden, yeniden sunmak lazım insanlığından vazgeçmeye itilmiş insana.

Başka bir yerden bakmak, başka bir yerden bakabilecek duruma gelmek gerek bazan.

Halkın, acılı halkın yapabildiğini aydına da hatırlatmak lazım. Aydın kinin hafızası oldukça, halkın hafızası olamaz!