15 Haziran 2011

Kılıçdaroğlu İle Devam!

DENİZ BAYKAL kaset olayıyla karşılaşınca, "muhafazakâr medya”mız teşhir ve tecessüse gömülünce, herşeyi dinleyen ve izleyen kurumların bu konuyu açığa kavuşturmada  tuhaf bir ihmalkarlığa büründüklerini görünce, Baykal ve CHP’ye destek verdik.

MHP kaseterinde de, şantajı engellemekle yükümlü siyasilerin konuyu seçim meydanlarında istismar edeceklerini, yasalarda belirlenmiş hak ve hukuk çerçevelerini farketmediklerini, ”özel”in özel bir semantiğinin olabileceğini düşündüklerini gördükçe şantajı, kasetlerin kullanımını, tecessüsü daha detaylı eleştirdik.

Kılıçdaroğlu CHP lideri olduğunda kendisine en az iki sene tanınması gerektiğini söylemiştim. Çıkar ve ikbal beklemeden CHP’nin yeniden partileşmesine fırsat verilmesi gerektiği, şişeden cinin çıktığını, Baykalın içe kapanma pahasına CHP’yi müdahalelerden korumaya çalıştığını, iktidara yürümediği için değil CHP’yi vesayet altına sokmadığı için saldırıya uğradığını yazmıştım.

CHP'nin yeniden önseçime dönmesi, on’u geçmeyecek kontenjan dışında tepeden inme aday belirlenmemesi, parti içi demokrasinin güçlendirilmesi, kimsenin tasfiye edilmemesi gerektiğini söylemiş; gündelik siyasi pratikte bir ayıklanmanın söz konusu olabileceğini vurgulamıştım.

CHPli akademisyenlerin önemli bir kısmının esersiz, niteliksiz, üniversitede öğrencilerinin önünü tıkayan, kendileri ile meşgul hocalar olduğu kanaatleri karşısında onların entellektüel görülmeyen anglosaksonumsu tarzlarının dahi  bir siyasi parti ile ilişkide verimli sonuçlar verebileceğini, beklenip görülmesi gerektiğini defalarca ifade etmiştim.

CHP ister benim istediğim, isterse tasvip etmediğim bir yönde siyaset geliştirsin, tüm potansiyel kadrolarının sınanmasını, önyargılarla elenmemelerini, kendilerini gösterme, savunma, ifade etme şanslarının açık tutulmasını tercih edeceğimi belirttim durdum.

Yeniden vurgulayalım: Şişeden cin kaçmıştı, Baykal dönemine geri dönülemezdi, partiyi halka ve üyelere emanet etmekten daha ciddi ve kalıcı bir yol yoktu.

Kurultayların, kongrelerin, çeşitli düzeylerde seçimlerin önemine inanıyorum. Parti içi demokrasi kurumlaştırılmalı, tahakkümün dili örgütlenmenin dili olmamalıdır.

Parti içi demokrasinin oturması halinde istemediğim bir çevrenin partiyi temsil etmesi sorun değildir. Yeter ki, itiraz edebilelim, rekabet edebilelim, eleştiriyi açık tutabilelim.

Şu anda önceliğimiz partinin demokratik kimliğini bulması, edinmesidir.

Kılıçdaroğlu yönetiminin kadroları siyaseten ve tecrübe olarak zayıf kalıyor olabilirler. Bunda denge gözetiminin de etkisi olmuştur, onlarca yılın vesayetinin de. Kendilerini geliştirmelerine izin vereceğiz! 

Kılıçdaroğlu ekibine baskı yapan, engellemeye kalkışan, dominansın dilinden başkasını konuşamayan kadroların ise yönetimden uzak tutulmalarını anlayışla karşılıyoruz. Bir tarz-ı siyaset değişecektir. İçerde olarak, dışarda kalarak herkes demokratik bir partide, demokrasi içinde mücadele veren bir partide faaliyette bulunduğunu kavrayacaktır!

Tasvip etmediğmiz ve etmeyeceğimiz hizip, klan sadakatlarıdır. Siyasilerin öncelikli hasletleri hakikate sadakat, tevazu, tecrübeye açıklık, başkalarının ve alanlarının sırlarına gece gibi karanlık olmaları, tecessüsle değil sorumlulukla gerçeği aydınlatmalarıdır.

Dayanışmayı, kaybetmeyi, çekilmeyi bilmeyen; zarar gördüğünde zarar veren, çıkarları vazifelerinin gerekirlikleri olmayan; ufuksuz, ruhsuz, çok bilmiş, halka tepeden bakan, konuştuklarında hikmet olmayanın fikirleri, duruşu, temsil etttikleri halka vekil olmaya yetmez.

Kemale ermiş insanlar aramasak da, insani bazı hasletler, özellikler arayacağız siyasilerde. Belagat hamasiyat olmayacak: Dert anlattığı insan, derdini anlayabildiği insan olacak.  Karşı tarafa kulak vermek, onun bir diyeceği olduğunu bilmektendir. Dinleyen, öğrenebileceği bir şey olduğuna karar vermiş insandır. Kulakları tıkalı insan eski tecrübeden ibarettir. Yeni bir şey söylemez. Yeni bir sorunu şablona sokmadan kavramaz. Dinleyen, anlamaya çırpınan hem anlatır, hem de söylediğini gözden geçirir.

Demokrasi anlaşabilen insanların diskurundadır. Çoğunluk, çoğulculuk ezberi hikayedir. Demokrat insan karşısındakine sömürgeci gibi bakmaz. Hakikati tekelinde görmez. Söylediklerini kanun bilmez. Yanlışının gösterilmesini sevinçle kabullenir.

Bizler Baykalı hangi nedenle savunduk ise, aynı nedenlerle Kılıçdaroğlunu destekliyoruz. Siyaset şantajla yapılmamalıdır. Parti içi demokrasiler müdahaleciliğe, vesayetçiliğe, aceleciliğe, fırsatçılığa mücadele ile geliştirilir.

Kılıçdaroğlu yetersiz kaldıysa yetiştirilir. Kim yetersiz değil ki? Kadroları yetersiz ise destek verilir. Bilim kurulları yüzeysel ise, zamanla eleştirilirler, öğrenmeye ve eleştirilmeye kapalı iseler, başarısız kalırlarsa üniversitelerine dönerler.

Hepimizin kimin nerede tıkanabileceğine dair fikirlerimiz var. Buradan yola çıkmak, ezbere vaziyet idare etmektir. Bırakalım kendilerini göstersinler. Kendilerini gösterirlerken, ayaklarına dolaşmak, kafalarını karıştırmak, özgüvenlerini sarsmak bizlere yakışmaz. Destekleyerek eleştireceğiz, uyaracağız.

Kılıçdaroğlu eski hataları tekrarlamamakla mükelleftir. Yeni hatalar ise söz konusu olabilecektir. Harika çocukların, danışmanların, dışardan hizmetlerin yerini kurumlaşmış yapılar almalı, dışardan yardıma ezber bozmak için başvurulmalıdır.

Kapışmaların, çatışmaların mazbutluk sınırına çekilmesidir de demokrasi.

Geçmişte CHP’nin kurultay zincirleri ile yüzde otuzbeşlik desteği yüzde yirmilere düşürdüğü de olmadı değil.

Kılıçdaroğlu skandalize edilmeye çalışılan bir siyasi hayattan, şantaj ve dizayn dünyasından parti içi demokrasiyi konuşabildiğimiz bir gündelik zemine taşıdı CHP’yi. Elbette desteklerimizle.

CHP er geç kurultaya gidecektir.  Buna yönetim karar versin.

Devlet kurumlarının, cemaatların, din görevlilerinin, mülki idarelerin çoğunlukla tarafsız kalmadığı bir seçimde; medyada son iki gün kimlerin program yapabileceğinin dahi bir yerlerden belirlenebildiği bir ülkede; il ve ilçe yönetimlerinin kontenjan adaylarına isyan ettiği bir ortamda Kılıçdaroğlu beklenen yükselişi yakalayamasa da iktidara yönelen bir söylemi yakaladı.

Kendisine yerel seçimler sonrasına kadar şans tanıyacağız.

Uzaylı mesih bekleyenlerin laikçiliği, halkına sömürge valisi gibi yaklaşanların milli dili, ceberrut bir estetikten dünyayı terbiye etmeye kalkışanların ukalalıkları CHP'de yer bulamayacak artık. Sahip çıkacağız, göz açtırmayacağız. Buna Kılıçdaroğlu da karşı duramaz, Baykal da!

Çalışanların, dağın taşın, ormanların ve suların, uçan kuşun hakkı var üzerimizde.

Parti içi demokrasi sabır ve tevazu  istiyor. Hatırlatırız!