29 Aralık 2006

Ayak Yıkamak


Başkasının ayağını yıkamak, bir yaşlının, hastanın, ağrısı sızısı olanın ayağını yıkamak, eline ayağına gerektiğinde su dökmek hatta kurulamak utanılacak bir şey değil.

Daha otuz yıl önce, misafirin ayağı yıkanabiliyordu, ya da kurulanabiliyordu, abdest almasına yardımcı olunuyor, ayağının kurulanmasına izin vermese dahi havlu, peşkir uzatılıyordu.

Mimari değişti, hayat tarzı değişti, hayat dünyamız değişti.

Evet, hasta karımın altını ben değiştiriyorum, çamaşırlarını yıkıyorum, karnını doyuruyorum, saçlarını tarıyorum, bulaşıkları yıkıyorum, hamalların sırtındaki yükün ucundan tutuyorum, tümünü omuzlayamasam da, ayağına diken batmış bir tilkinin yanına sokulup dikenden kurtarabiliyorum, hayat kadınlarına merhametle bakıyorum, suya kapılmış karıncaya çöpten, yapraktan köprü kuruyorum dememizde ne mahzur var?

Yağmurluğunu, gocuğunu, abasını, keçesini hasta kuzunun, ihtiyar kangalın üzerine bir işe yaramasa da örtmenin ne kötü yanı var?

Yataktan kalkan sapasağlam eşinin elinden tutmakta ne mahzur var?

İzah edilemez olan, savunulması gereken ne?

Sadece gücü, parası, imkânı, şöyle ya da böyle bir iktidarı olana yardımdan ibaretse bütün cömertliğimiz hizmetimiz, alçakgönüllülüğümüz kem küm etmeye bile yüzümüz yok. Öyle değilse, neden "gel ey insan senin de eline de su dökeyim, açsan azığımı bölüşeyim, ihmal ettimse affet!" diyemiyoruz?

Hep bir su başını tutana, tuttuğunu sandığımıza, bir mevkisi olana yönelikse tevazumuz, bu anlamsızlığı anlama çevirmek de mi imkansız?

Simidini sokak köpeğiyle bölüş, bazan, açken, simide köpek kadar ihtiyacın varken. Bir titrek hamalın yükünü omzuna al, bırak alıp kaçacağını düşünsün, parasında gözün olduğunu sansın. Bir eziyete uğrayacak olanın yanına dikil, ona kanatlarını ger. Seni farketsin de, bazan farketmesin de.

Yorgun, kabahatli, azarlanmış evladını kucağında yatağına götür, sırtını ört, uyuyana kadar başucunda otur. Eşinin elinden bıçağı al, soğanı doğra. Sana dert anlatan kediyi dinle. Sana söyleyeceği çok şey olanlar var. Dur, gözlerinin içine bak. Ağacın inleyen yapraklarını avcuna al, sana yakınacak gölgesinden kimseyi mahrum etmemek için.

Havayı kokla, senden bir ricası var.

Geçtiğin yerde kurtlar kuşlar bile süklüm püklüm oluyorsa, bir sessizlik hüküm sürüyorsa ormanda, yazık sana!

Etrafına bak, yaptığının anlamı değişecek, göreceksin!