10 Aralık 2006

Leyla


DERS

Yola hep yalnız çık. başkalarının izi başladığı yere döner. Çoğu yol çıkışında söner. Yollardan çık yollara gir. Nereye gittiğini bilmediğin mecralara gireceksen, çıkınını kendin hazırlamış ol: Mendile taş bağlanacaksa, kendin bağla.

Taşı yarin eline vermekten korkma. Alt tarafı başın yarılır. Yar konuşmazsa, taş hakikati konuşur.

LEYLA

Leyla, o leyla değilmiş? Bunu her mecnun bilir de, bilmemezlikten gelir. Mecnun çölüne döner, leyla işine, gücüne.

Mecnun susuzluktan derdini unutur, leyla altın kafesinde, altın tasta, gümüş tarak ile kınası ezilirken de ezilmezken de.

Mecnun Leylanın bekleyeceğini bilseydi, ona o acıyı çektirir miydi? Farkında bile olmayacağını bildiğinden kendi çilesini doldurabilmekte.

Leyla olmayan Leylalar daha Leyla. En azından bir mecnunları olduğunu sanmakta. Mecnun köşeyi döner dönmez, içinden balık çıkarılmış derya gibi yarılıp kalmaz gönül. O yokmuş kadar bütün olur.

Yarılan taştır. Kütüktür. Sırça yürektir: ona da ne bir şey eklenebilir ne de çıkarılabilir.

Mecnunu herkes yazar. Leylayı bir ben yazmıştım, zamanında.

Mecnun köşeyi döner dönmez, işine bakar Leyla. Çölde bir mecnun daha kaybolur. Bir mecnun daha unutulur. Mecnunluk da budur.

Ne zaman bir Leyla gözyaşı döker. Çöl orada biter. Beklenen mecnunun dönüşü değil. Leylanın leylalıktan vazgeçmesidir. Bir leyla bunu yapsa çöller yeşerir. Tüm Leylalar ağlasa, dünya dünya olmaktan çıkar. Hiç yoktan tufan çıkar.

Dünyaya aşık da lazım, aşka sırt dönüp işine gücüne bakan da.

Vesselam.

ÇÖL DİLE GELİR

Ey yolunu bile bulamayan mahluk, Leylayı yaratmış gibi böbürlenmektesin, Leyla senden önce de vardı, senden sonra da var olacak. Senin Leylandan seraplar bile daha gerçek, daha yerinde! Her aşık bir Leyla söyler, Leyla ondan içerü.

Leylayı bulmaya mı çöldesin, Leyladan geçmeye mi? Kendini bulmaya mı, kendinden geçmeye mi? Yolunu bulmaya mı, yolundan geçmeye mi?

Önce sen bir yol sahibi ol! Yıldızlara bak, izlere bak, yol bul, kum tepeleri yolda kalmış, hattâ yolunda kalmış Mecnun leşleriyle dolu.Akbabalar bile tenezzül edip yoksul bedeninizi tadmamakta. Hangi Leyla seni beklesin? Hangi Leyla arkandan mendil sallasın? Hangi Leylayı sen tanıyasın? Leyladan senden önce de bahsedildi, senden sonra da! Leylan sadece bir sayıklama.

KISSA

Leyla'ya Mecnun çöle düşmüş demişler, senin için. Gören de suya gitmiş, su getirecek sanır demiş.

Aşık kendi kendine gelin güveyi olur. Ama padişaha çöldeki bedevî gibi yağmur suyu dolu testiyle gelmez, susuzluğu gitsin diye.

Aşığın yanlışı onu yanlışlardan döndürür. Bedevînin saf insanlığı onu aşka götürür.

Yavrusuna üç gün ağlayan eşek kadar da mı yas tutmaz insan?

Leyla ağlamazsa, güle güle git, ancak o yolda kendini bul da gel, gelirken de yoksula, muhtaca dağıta dağıta gel, yok gel demektedir.

AŞIK ÇÖLE SÖYLENİR

Be hey çöl, yolunu kaybedemeyen, kendini bulamayan, dağılamayan, dağıtamayan, sıratı olmayan çöl! Ancak aşık cesetlerine sığınak tanımaktasın!

Ne merhametin var, ne de insafın. Ne zalimliğin var ne de insafsızlığın. Sen sadece bir çölsün. Bir bahçe mezarlığısın. Ceylanlardan çok mecnunun, meczubun, kaybolmuşun, yolsuzun, izsizin var! Gömülenler, ayakta kalanlardan kat be kat fazla!

Nerde andelip, nerde gülistan, akbabalarla, çaylaklarla mı selamlamaktasın aradığını sende arayanı?

KISSA

Çöl akbabalarıyla, çaylaklarıyla, karıncalarıyla, sıcağıyla, soğuğuyla, rüzgarıyla temizler aşık kalıntılarını. Artık onlar da çöldür. Çöldedir.

Çölde gezende akıl ne gezer, olan, çölün bir parçası olur.

Çölden çıkan çölünü de içinde taşır. Aklı başına gelen aşık, sadece aklı başına gelmiş aşıktır.

Aşık yol sormaz. Dolaştığı her yerde kayıptır. Vaha, derdini unuttuğunda, susuzluk ya da açlıktan gözü döndüğünde karşısına çıkar, aklına gelir.

Serap, yanılma isteğidir, umuttur, geriye dönüş kapısından sızan ışıktır.

23 Haziran 2006 (Düzeltilmemiş metin)

....

KISSA

Eşek yavrusuna ağlarken, köylü derdini unutur, tuzun erimesine hayıflanmaz.

Kuzusuna ağlayan aşık, derdini unutur, yüküyle debelenirse, aşk aşk olmaktan çıkmaz da, suya karışır.

Ey yükü aşk olan, aşktan daha keskin bir acın, buluttan uçucu bir sevincin olsa ne gam.

Dik dur, durulacak yerde, durabilineceği kadar, aşkın bir katresi bile dökülüp saçılmasın.

Yükün sağlama alınınca, ister debelen, ister tepin, ister bir kaya gibi ölü dur.

Aşk vakur işi değil, hassas işleme.


DEVECİ DİLE GELDİ

Devenin yavrusuna hasreti değil, yavrusunu özleyen deveyle yola çıkış aşıkların kusuru. Aklı yavrusunda olan deveyle yola çıkarsan, fedakar kim? Aşık kim? Deve yavru acısına rağmen Aşığı yolunda tutup da yavrusuna dönseydi, hikaye Mecnunun mu hikayesi olurdu?

Bekleyen kuzuya hangi ana dönmez? Sırtında taşıdığı yükü diken yiyerek yoluna götüren devenin diken aşkı, gülün aşkına dikeni sevenden farklı mı?

Diken aşkına yollarda kalan aşıksa gül kokusunu da unutur, gül suyunu da.

(devam edecek)

14 Ağustos 2006

....


BEYİT

Aşktan yanıp tutuşur da yaprak bile kıpırdamaz teninde
Sevgili uyanmasın gölgede güneş gülümserken geceye

ÇÖL MECNUNA DÖNDÜ:

Öyle sırlar taşır ki kum, dile gelmemişliklerden ufalanır. Rüzgara kendini verir, taştan taşa savrulur.

Aşk susmaksa, dağı taşı inleten bir suskunluktur. Suskuna susmasını bilen inler.

Ey aşık, rüzgara haykırmasan da, derdinle gömülmektesin. Derdin artık çöldür. Gazeller derdinde gezinmektedir.

Yeşeren yamaçlara bir bak. Dalga dalga solmaktadır aşk sırrına kökler ulaştıkça.

Sorma ey Saki, sararıp solma ölüm müdür, aşk derdiyle tanışma mıdır? Susanlara karışmaktan mıdır?

15 Ağustos 2006