29 Aralık 2006
Ya Sen?
Bir dönemin gençliği için demediğini bırakmayanlar var, bir pencereden. Günahsızlığın, verilecek hesabı olmamanın, hesapsızlığın penceresinden.
Pencere suçsuz. Baktığı yeri seçemeyense sorumluluktan mı azad?
Azadsa, neden başkaları işlemedikleri suçlardan bile gayrı azad?
Bakıyorum, karşımda yaptığının da yapmadığının da kendine göre hesabını vermeye, hesabını görmeye açık bir insan dikiliyor. Söyleyecekleri bitmemiş, eylediklerinin üzerine yıllar geçmemiş bir insan. Bir delikanlı. İlmiğe boynunu geçirip, taburesine tekmeyi atan! Celladına bile vicdan azabı, ya da bir önceliği bırakamayan bir öfke, bir isyan?
Bizi yargılanamaz, suçlanamaz, sorumlu kılınamaz, hatadan uzak kılan şey ne? Tüm zamanlar için bizi kurtaran, eylediklerimizin hesabını verilmez yapan ne?
Kimi kuyularda inledi. Kimi başkalarının acılarını dahi çekti. Kimi kendisini rüyada işlediğinden bile sorumlu tuttu. Kimi yarılmış sulardan geçmek zorunda kaldı. Kiminin torunlarına dahi hançer çekildi. Kim bir insanın, babanın, dedenin, çocuğun başına gelebileceklerden muaf oldu? Kim, kendini unutup da azad-ı mutlak tonundan konuştu?
Onların kanlarını akıtana bile bakışına bak. Canlı canlı kazıktayken kitabını tasarlayan insana. Her derisi yüzülenle derisi yüzülen, haklılık haksızlık sormadan inleyen Bestamî'ye.
Taşı eline tutuşturan bir fikir bile olsa, arkasını döner gider, taş sana döndüğünde. Kendi kafanı yarmakla başla. Sokak köpekleri, aşağıladığın herşey insafa gelir, yaranı koklar da herşeyin üstünde olma iddiasındakiler itekler gider.
Eleştiri insanın kendisinde başlar, kendisinde biter. Dünyayı sen değişemediğin için mi değiştireceksin?
Herkesin hatasının sadece ve sadece kendi hatası olduğu an, hesap vermekten kaçışın düşünülemediği an, o an, başkaları kalmaz. Başkalarını daha önce görmek lazım. Görmek için açık bir ufuk aramak lazım.
Belki de bu, Cemil Meriç'i Ganj kıyılarında yürüten melâl.