30 Aralık 2006

Bayrama İdamla Başlarken

BU YAZILAR İDAMIN HEMEN PEŞİNDEN KALEME ALINDI. AKLIMDAN GEÇENLERİ PAYLAŞMAK İSTEDİM. HENÜZ ORTADA YETERİNCE VERİ YOKTU. SIĞ BİR PROPAGANDA SİSİ VARDI. BİR KAÇ VERİ DEĞİŞSE DE YAZI DA VURGULADIKLARIM GENEL ANLAMDA GEÇERLİDİR. BEN BURAYA ZATEN BİR TASLAK BIRAKIYOR, ZAMANLA DÜZELTİYOR GELİŞTİRİYORUM. BU YAZIDA DA BAZI NOKTALAR DÜZELTİLECEK YA DA NETLEŞTİRLECEKTİR. İTİRAFTA BULUNMAMASI İÇİN ASILDI KONUSUNU PEK CİDDİYE ALMIYORUM. İRANIN TAVRI DAHA DETAYLI İNCELENMELİDİR. SURİYENİN DE TAVRI GÖZÜMDE NETLEŞMEMEKLE BERABER İLGİNÇTİR, YORUMLANMALI. ANCAK BU YAZIDA BÖYLESİ ANALİZLER YAPMAM MÜMKÜN DEĞİL. ÜSTELİK İLGİ ALANIMIN DIŞINDA. SADECE NETLEŞEN VERİLERİ YAZININ GENEL ÇERÇEVESİNİ ELDEN GEÇİRMEKTE KULLANMAYI DÜŞÜNÜYORUM.
Şİİ SÜNNİ KUTUPLAŞMASINI DERİNLEŞTİRİLMESİNE HİZMET EDENLERDEN ÇOK, İŞGALİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİN NE YAPMAK İSTEDİKLERİ ÖNEM TAŞIYOR. BU OLAYI ENGELLEYEBİLECEK GÜÇTEYDİLER. İSYANCILIKTAN İŞBİRLİKÇİLİĞE VE İÇ SAVAŞ DERİNLEŞTİĞİCİLİĞİNE GİDEN YOL FAZLA UZUN DEĞİL ANLAŞILAN. BİRBİRLERİNDEN TİKSİNENLERİN İTTİFAKI UFUK VE KAFA KARIŞTIRMAYA DEVAM EDECEKTİR. VİDEO VE FOTOĞRAFLARIN TEŞHİRİNİN SİYASİ PORNOCULUK OLDUĞUNA BEN DE KATILIYORUM. ANCAK O KADAR MASUM OLMADIĞINI, KAZIKLI VOYVODA'YA GÖNDERME YAPARAK İŞARET ETMİŞ BULUNMAKTAYIM. İDAM MAHKUMUNA EZİYET EDİLMEMESİ CENTİLMENCE OLSA DA, İLKELLİĞİN CENTİLMENLİĞİ HER DAİM HAMASİDİR. UYGARLIK İÇİN ASTIĞINA KESTİĞİNE DÜZGÜN MUAMELE YETMEZ. MEŞGUL OLDUĞUMDAN ANCAK BİR HAFTA SONRA YAZI ÜZERİNDE ÇALIŞABİLECEĞİM. SAYGILARIMLA

Kurban bayramı arap dünyasında bizden bir gün önce başlıyor. Bu bayramın ruhuna da bir müdahaledir.

Batı kamuoyu, El Gureyb'i, yakında bir milyona yaklaşacak Iraklının hayatını hesaba katmıyor görünüyor. Tek tük itiraz. Genelde, "idam yanlış ama, arkasından da ağlamam" türü bir retorik.

Saddam da, benzerleri gibi, müttefiklerimizin okulunda, iddiaya göre Beyrutta yetiştirildi. Irak Suriye birliğinin rafa kaldırılmasını sağladı, işe Iraklı komunistleri katlederek başladı. Alkış bile aldı.

Hal ve hareketleri hep doğunun kültürü olarak yansıtılsa da, diktatörlerin fabrikası, mutfağı müttefiklerimizin iç bahçesindedir.

ABDye kafa tutan ya da tutar gibi görünen, milli güçlere önderlik iddiasında bile bulunmaya cüret eden ne kadar çok insan tanıdık, bizde ve ülkelerde. Ortak özellikleri, iç savaşa merakları, toplumsal dayanışmayı bir yere kadar çözmeleri ve başkalarının projesinin bazan önemsiz ayrıntılarını kendi halklarının önceliklerinin yerine koymalarıdır. Bizde saddamlar yoksa, toplumsal yapının karmaşıklığındandır, tutmayacağındandır. Yoksa, müdahaleden, transplantasyondan geçmeyen hiç bir dokumuz kalmamıştır.

Beni şaşırtan, çatışma bölgelerinde bu kadar yakın işbirliği yapmış kişi ve çevrenin, kendisini bir zamanlar yetiştirmiş, desteklemiş süper güçle kapışma halinde olması. Kullanmanın karakteriyle ilgili olmalı, kullanılabilenin karakteriyle ve pragmatiğiyle. Bir fikir ve kaygı birliği yok aralarında, mutlaka. Kullanılabilirliğin kriteri herhalde belli bir kaypaklık olmalı. Siyasi zeminimizdeki kayganlık bile bu tip müdahalelerin da eseridir bir bakıma.

Ne kadar eğitilse de, bizim standartlarımıza göre Saddam daha az globaldi, daha lokaldi, daha yerliydi, dünyayı, dünya hallerini pek görme fırsatı olmamıştı. Kapışmaların, entrikaların, suikastlerin sert ve sığ duvarlarıyla örülüydü o dünya.

Bağımsız hareket etmenin bilinmediği, kültürlerin cetvelle çizilmiş hapishanelere sığdırıldığı bir dünyada, altüst edilmiş bir toplumda, çetin bir çocuklukla başladı hayat tecrübesi. Arap milliyetçiliğinin rövanşcı olduğu iddia edilen ideolojisi de bizim ideolojik ön modernizmimizi de andırır. Geçmiş var ya da yoktur, uygun bir hikaye, eski bütünleştirici harcın yerini alır. Toplumun kendini anlaması, kavraması rafa kaldırılır. Yeni bir hikaye, eski ruhun yerini alır. Bir hayat tarzının yerine bir ezber dayatılır. Oysa daha kolayı vardır, eleştiri. Farkında olmak. Anlamak. Hakim olduğumuz bir hayat tarzını olabileceğine dönüştürmek.

Düşünce şeması mesela, tarihinin koordinatlarını tasfiyedir. Tanımlar yapılır. Tarih, açıklama ona uydurulur. Anlamaya dayalı bir çaba yoktur ortada. Bir seçim vardır, ona uygun bir açıklama mantığı da bulunur. Toplum mühendisliği her zaman sorgulanamaz ve medenî gerekçeler züerinde tereddütsüz uygulanır. Bazı talihsiz ve tarihsiz ve siyasetin kurumları devamlılıktan yoksun bırakılmış ülkelerdeyse birbirinin zıddı yönlerde aynı kararlılıkla gölgeler kovalanır. Acıları, akan kanı, kaybedilen zamanı meşrulaştıran, manevraları açıklayan kutuplaşmalar, konjunktürler ve doğal ya da pek doğal olmayan dostluklar, ittifaklar, dayanışmalar, kafa karışıklıkları ya da çok fazla ufuk açıklıkları hazır beklemektedir.

Kürsüde konuşma yapan bir ülkenin muhibbi demeyeyim biraz fazla olur, dayanışmacısına, övdüğü şahsın bir önceki gece ülkesinde hain ilan edildiğini, bu konuşması yüzünden çevresi tarafından tecrit edileceğini söylediğimizde şaka yaptığımızı düşünmüş, ama temkinli de davranmıştı. Bir iki günlük kafa karışıklığından sonra açıklama, rasyonalize etmenin yolu bulunuyor tabii ve kafaları yeniden açılıveriyor. Bizim işimizse zordu. Herşeyi açıklayabilecek bir yöntem, ezber yoktu elimizde. Tartışıyorduk, şaşırtıyorduk. Ezberimiz vardı, ama hayattan önce gelen bir proje değildi.

Geçit törenleri, ritualleri, ritual estetikleri, sahip olmak zorunda olan felsefeleri, hatta liderlerinin elinden çıkması gereken kuramsal kitaplar şu ya da bu ülkeye has değildi. Sanki gizli bir el kitabı varmış gibi uygulanan, uyarlanan bir hamasiyattı dolaşımda olan.

Irak da, insiyatifleri kırılmış, düşünce gelenekleri kırılmış, siyasi gelenekleri sekteye uğramış, toplumsal projesi ve dayanışması köklerinden koparılmış bir ülkeydi. Osmanlılardan enkaz devraldıkları bir kuyruklu yalan.

Bulgar, Ermeni, Rumlarda olduğu gibi, Araplarda osmanlı profesyonel politikacı, meclis-i mebusan üyesi, savaşmış asker, diplomat, müderris ve okumuşlarından kendilerine düşen payı aldılar. Ancak, azgelişmişlik ideolojisinin ön modernizminden de paylarınına düşeni aldılar. Tarihlerini tasfiye etmeleri, hayat dünyalarının iç bağlantılarını, mantığını ve dayanışma zincirlerini de tasfiyeydi.

Bizim başarılarımızdaki en önemli göstergelerden bazıları, insiyatifimizi kırdırmayışımız, kendi dinamiklerimize, ihtiyaçlarımıza daha yakın duruşumuz, daha kurumlaşmış oluşumuzdu. Arap dünyasındaki ideolojik ağırlıklı hava, insiyatifin dünamiklerinin önünün açılamamasıyla, daha bağımlı, ya da bağımlı başlamakla alakalıydı.

Arap milliyetçiliğinin hakim olmadığı ülkelerde de, paradigma değişmişti, durum açıklamaları istisnasız biçimlerde ideolojiye sarılmayı gerektiriyordu. İdeoloji ancak bir hayat, bilim ve durum karikatürüyle yetinir. Temelleri sarsılmış bir toplumdaki durmak bilmeyen ihtilaller, darbeler, kurumlaşmayı da hep dümura uğrattı.

Gelinen nokta bir anlamda o kadar beter değil. Sorunlar ortaya çıktı. Ne yapılmayacağı belirginleşti. Minareyi çalanın uygun kılıf bulması güçleşti. Yani, saddamları kaldırmayacak bir dönemin de kapıları aralandı.

Saddam neden bu kadar erken idam edildi? Neden bayramın ilk günü idam edildi.? İkincisini arap kültürünü daha yakından bilenlerden öğreneceğiz. Ben, bayram araya gireceğinden çatışmaların soğutulacağı tezini ciddiye alamıyorum. Böylesine bir infaz, infaz alanına Amerikalılar sokulmasa bile, yerli adete uygun değil. Bir yangından mal kaçırma havası taşıyor. Eğer o kadar insiyatifleri varsa Iraklı politikacıların, bunun bir dış güçlerin diktesi olduğunu iddia etme imkanı verdiğini de düşünebilirdik. Ancak, hem patronun kim olduğu bilinmez birşey değil, hem bu işe gönüllü davranır gibi olan da çok.

Şaşırtıcı olan Kürtlere, Komünistlere, yaptıkları gündeme getirilmeden, bu alanlarda yargılanamadan asılması. İranla savaşta kullanılan silahlar ve uluslararası hukuk ihlalleri, türkmen ve hristiyanların müdahil olacağı davalar, kuveyt meselesi de gündeme getirilmedi.

İddiaya göre bir şii sünni çatışması zorlanıyor. Iraklı Kürtlerin bu çatımada nötralize olup sonradan bir ölçüde sünnilerin yanında yer alacağı,Türkiyenin kışkırtılmayacağı bir savaş senaryosu da bence şimdilik sadece bir senaryo. Türkiyenin kışkırtılmaması mantıklı görünse de, buna karar verecek olanların elindeki verileri, gelecekteki dinamik hamlelerini bilerek konuşabilmemiz mümkün değil.

İdam, savaşın bir aşaması. Bir savaş hamlesi. Talabaninin "idama karşı" konuşmalarından sonra, önce karışmama, sonra onaylayıp onaylamamasını mahkemeye bırakma adımlarını bile bir sorumluluğun kullanılmaması olarak değerlendirilecektir sanıyorum. Arap milliyetçilerince bir "kukla" olarak görülecektir. Bağımsız davranma şansını yitirmiştir, ya da hiç olmadığını göstermiştir. Bu durum sorumluluğu üzerinden atmaya yetmediği gibi, tepkileri de üzerine çekebilecektir. Eskiden süper güçlere değil, onlara yakın duranlara yönelen öfke,şimdilerde doğrudan süper güçlere de yönelebildiğinden, sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek güçtür.

İran tarafından Saddamın idamına derin bir itiraz gelmemiştir. Arap birliği de şimdilik sessiz. Saddam çoktan gözden çıkarılmış. Avrupa kamuoyuna dahi "idam kötüdür ama Saddam da kötüdür" havası hakim. İdama kategorik itirazlar nerede kaldı? Galiba sadece bizler idam karşıtıyız. Batı yeni güvenlik kanunlarıyla, din polemikleriyle, önceliklerini prensipler, "batılı değerler" alanından çekmiş durumda.

İdam denen kurumun kaldırılması gereklidir. Ama burada idamın yargılanma tamamlanmadan yapılması, daha da öncelikli hukuki sorunlara yol açmaktadır. İdam, her zamankinden daha siyasileşmiştir. Bir savaş hamlesi olarak kullanılmıştır. Çavuşeskuların kamera önünde idamlarından, video belki de kameralı cep telefonları önünde idamlara gelinmişir. Bu bir propaganda eylemidir. Teşhir, ölümün aşağılanmasıdır, cesetler sembolik olarak linç edilmektedir, Saddamın oğullarının cesetlerini yayınlayan uygar medya da ibret gerekçesini kullanmıştı. Bu kazıklı voyvodaların yöntemidir. Doğuda, gerçek doğuda günahtır, ayıptır, insafsızlıktır.

Ölünün çaresizliğinin teşhiri, iktidarın güçlendirilmesi eylemine dönüşmüştür. Korkunun iktidarı mı? Diktatörlüklerin yıkılıp demokrasinin kurulması mı? İddia neydi? Halka cesaret vermek için mi, dehşet salma mı? Kelle teşhiri bir kere başladı mı nerede duracağı belli olmaz. Bunu ıraklılar bilmiyor mu? "Zaten onlar sadece seyirciden ibaret!" deyip de geçelim mi?

İdamın medyasallaştığını da gözlemliyoruz. Bu fransız ihtilalinin şovlarına da dönüştür. Yerli değildir. Global bir eğilimdir. Yerli gelenekse, tartışmaya değmeyecek kadar kanlıdır. Deri yüzmelerin dönemine, parçalayıp aç köpeklerin önüne atma dönemlerine geri dönülmemişse de cesede taciz, ve ceset teşhiri, bacağından asıp ceset kokutma geleneği, ibret ve intikam iddialarının, karşılıklık iddialarının gölgesindedir. Barbarlık, kimseye uzak değildir.

Saddamın hukukunu yenecek, silip süpürecek bir hukuk kendini göstermemiştir. Saddamın suçları olmasaydı da bu eylemle yüz yüze kalacağının ifadesidir. Savaş gerekçeleri nasıl üretildiyse, idam gerekçelerinin de gerektiğinde imal edilebileceğine işarettir.

Saddam ciddi bir yargılamadan geçirilmemiştir. Hukuk işletilmemiştir. Yargılanması hukukun uygulanması olmalıydı. Ceza kesilmiştir, sadece. Saddamı suçlu bulmayabilecek bir bağımsız hakim çıkmayabilir. Mesele Saddamı suçsuz kılmak değildir. Yargılamayı hukuktan koparmamaktır. Cezayı, konjuntüre, seçimlere, yeni bir savaş hamlesine çevirmemektir.

Suçluya ceza bir suikastın mantığıyla verilmemelidir. Irakta bu yapılmıştır. İç savaşta yeni bir aşamaya geçilmiştir. Olan bitenlerin bir geri çekilme değil bir tercih olduğunu da, çatışmaya katılan güçlerin kontrollerini aşacak bir durum yaratma çabasına da işaret edebiliriz. Hakikat daha başka bir yerde de aranabilir. Bunlar on yıllara etkisi de olsa geçici şeylerdir.

Hukukun, mahkemenin, yargılamanın indirgenmesi iyiye işaret değildir. Ceza, hukuki anlamda ceza değil, ihtilalci ya da askeri eyleme dönüşmüştür adeta. Üstelik bunu ayaklanan birileri değil, ellerinde mahkemeler bulunan, yargılama imkanını ve sorumluluğunu ve adalet iddiasını taşıyan bir çevre yapmıştır.

Uygar dünya, yarım ağız konuşmuştur. Avukatların can güvenliğinin sağlanmadığı, savunmanın sindirildiği bir dava görüntüsü bir tesadüf değildir. Kazıklı voyvoda dönemine geri dönüştür! Saddam adil ve uygarca yargılansa kim ne kaybederdi?

Yargılama usulü ciddi bir skandaldir. Yarım yargılamayla devlet başkanı asabilen bir işgalci güç yarın diğer ülkelerde neler yapmaz! Bu konularda, demokrasi söylemiyle ortaya çıkıyorlarsa üstelik, ülkenin bağımsızlığını kazanmasını da bekleyebilir, müebbet hapsi de "uygun görebilirlerdi". Yangından mal kaçırmaya kalkışmışlardır diyenler yanılıyor. Bu eylem ciddi hesaplamalarla, ayarlarla yapılmıştır. Yaşayarak göreceğiz. Meşruiyet hukuktan değil, hep eleştirdikleri intikam hukukundan çıkarsanmıştır.

Diktatörlüklerin işgallerle sona ermeyeceğini, demokrasilerin emekle, çileyle, özveriyle, medenî, bağımsız bir duruşla inşa edileceğini düşünmeyenleri hayat terbiye edecektir desek de, zalimden kurtuluşun, zulme sarılmamayı gerektirdiğini iki de bir vurgulamak zorunda kalıyoruz.

Dünya genç. Dünyada kimse imajından büyük değil. Hukuksuz bir güce süper güç diyebiliyoruz, dünya genç, dünya cahil.

Dün ülkemizde körükledikleri iç savaş için bir af dilemeyen, bir tazminat ödemeyenler, üstelik kendi yarattıkları, yetiştirdikleri çevreleri karşıtları olarak pazarlayanlar, hâlâ yeni Saddamlar yaratma peşinde değilde ne? O halde neden bir başka saddamı asıyorlar?

Bundan böyle, medeniyet bizlerden sorulacaktır!