28 Ekim 2007

Blog'da Durum Vaziyetleri: Ekim 2007

Leyla ile Mecnun Temasına devam ediyoruz. Kimbilir belki de bir protesto metni olarak yazmaya başladığım Leyla ve Mecnun, aşk ehli ile buluşunca, aşıkların ve aşksızlığın müdahaleleriyle karşılaşınca ciddiye bindi. Konunun etrafında dolaştım, ama toparlayıcı bir metini yazmaya kalkışmadım. Belki de ne yapacağıma karar vermediğimden: Mesnevimsi bir şiirsellik mi, düzyazı mı, felsefi bir metin mi? Dünyalı aşk mı, dünyasız aşk mı, dünyada aşk mı?

Cinsellik yazmadan edebiyat, iç dünya yazılmaz fikrine katılmıyorum. Ancak çarpıtılmış, abartılarak küçümsenmiş, şiirini kaybetmiş, mecrasından çıkarılmış bir cinsellik de kendisi üzerine yazmamızı, tekrar rayına oturtmamızı bekler gibi. Neyi yapmamamın protesto, karşı duruş, eleştirel tavır olduğunu düşünsem, onu yapmamı gerektirecek bir dünya da yüzüme çarpıyor. Hayırlısı.

Leyla ile Mecnunda vurgum Leylada idi. Leylanın hakkını vermek. Yazdıkça, Mecnun üzerine titremeye başladım. Mecnunsuz Leyla leyla değil. Leylasız Mecnun? Daha da Mecnun:)

Çöl de konuşmaya başladı. Yusuf da, Haramiler de. Konunun etrafında dolaşıyor, etraftaki duyarlılık hallerini, duruşları da kurcalıyorum.

Siyaset yazarken bile aşk temasını bırakmıyorum. Konuya yoğunlaşmamı terketme niyetinde değilim. Kısa bir zamanda oturup yazabilme imkânım yok, maddi şartlarımı takip etmek zorundayım. Bir sene, dayanabilirsem bir kaç sene her şeye aşkla, aşkın her nüansıyla bakmama katlanmak zorundasın ey okur!

Konuyu tassavvufun alanına çekmek istedim. Ama dünyadaki aşksızlık, cinselliğin bir afyon haline gelmesi, internetin global bir genelevine dönüşmesi, açık diskurun, eleştirel alışverişin yerle yeksan edilmesi, sanal sosyalizasyonla edinilmiş kişilik bozuklukları ve "saplantısallık", aşkın istila eylemi, karşı tarafın kafeslenmesi, yakalanması eylemine dönüşmesi, maşukun bir dünyası projesi, hayatı olduğunun unutulduğu bir asosyal paradigma, özverinin başkalarını yıkan bir kendini yıkış bencilliğiyle değiştokuşu aşkı "dünyadan" koparmamamı, en soyutlanabilir halinde ele alamamamı da getiririyor.

...

Beni maille izleyen arkadaşlar, ciddiye aldıkları bir metinle karşılaştıklarında, tekrar okumayı düşündüklerinde, ana sayfadan okusunlar. Metinler olabildiğince düzeltilmekte, gözden geçirilmekte. Kendilerine ulaşan, metinlerin ilk halleridir. Kimlerin okuduğunu bilmem, yazarken olası sorularını da hesaba katabilmeme yol açıyor bazan. Abone olanlar, kendilerine cevap gelince litfen onaylasınlar, bazıları aktive edilmiş durumda değil.

...

Elimde beklettiğim bir başka ciddi aşk metni de "Seni seviyorum". Onda da Ferhatla şirin temasına bazı dokunmalar var. Daha çok mekansal, kavramsal. Leyla ile Mecnunla entegrasyonu üzerinde düşündüm. Ancak Leyla daha ciddi bir doğu teması olarak, yine onun üslubuyla gelişiyor. Leyla ile Mecnunda, henüz bir bakışı, bazı bakışları çalışıyorum. "Seni seviyorum"da anlatı daha önemli olacak gibi. "Seni seviyorum" da aşk geleneğimize bir selam gönderme. Aşkın hikmetini kurcalamadan çok, onunla yaşamayı bulma, arama, yaşama da diyemiyorum. Neyin ne olacağına metinlerin zamanı, okuyucusu karar versin. Ben sadece öğrenmeye, avunmaya, avutmaya, hayatı göğüslemeye çalışan bir insanım, hayatı ne kadar yaşanılır hale getirebilirim, bilemiyorum. Ama ilginç olma, çarpıcı olma derdim yok. Sanatı egzantrik bir saldırganlık olarak görmüyorum. Ama aşktan kıvrandırabilirim, kıvranabilirim seve seve. Acıdan da. Anlamanın sarsıcılığyla da. Anlayışı kıtlıkla da.

...

Anlamak, başkasına duyarlılıkla bakmak, başkalarından daha iyi hayat sahibi olmamızı getirmiyor, herkesin dertleriyle ve dertlerinden muzdaribiz. Benim gibileri de anlayışsızlıkla, hoyratlıkla, kabalıkla suçlayacak birileri her daim çıkar.

Benim çabamı, bir insan olma, dersini alma, ama olabiliyorsa, olabildiği kadar da insanı yazma olarak görebilirsiniz.

Hepimiz haksızlığa uğruyoruz, hepimiz, haksızlık yapıyoruz. Ben hesabı verilmemiş bir heybem olsun istemiyorum.

Yazmam, bir kendini düzeltmeye açıştır, benim açımdan. İnsanlığını paylaşmaktır. Daha başka olabilirdileri kendi oluşsal zamansallıklarına taşımaktır.

...

Benden bir süre daha aşk duyacaksınız. Katlanmaya çalışın. Metinleri tamamlandığımda kurusesimle de tanışacaksınız belki kimbilir?
....

Bu arada mümkün olabildiğince yorumbilgisi tartışmaya çalışacağım. İlerde konuyla ilgili ayrı bir site açabilirim. Leyla Mecnun teması da ayrı bir siteye ya da günlüğe taşınabilir. Şmdilik böyle devam edeceğiz.
...

Okur sayısı vesaire?

Kendilerine hitap ettiklerim inatla okumadılar. Bunun bir yoketme eğilimi olduğunu söyledim, geçtim. Kompleksiz, kontrol edemediğini kendinden saymama derdi olmayan, dünyayı kendi ihtiyaçlarına tabi kılmaya çalışmayan bir okur zamanla ortaya çıkacaktır. En az okunan site değil burası. Okuması gerekenlerce ise okunmuyor. Kendilerine emek verdiklerimizce. Ne yapmaya çalıştığımızı bilenlerce.

Siteyi oturtmadan, yelpazeyi tasnif etmeden fazla linkleme, bağlama da yapmıyorum. Okunmayı artırıcı bir harekette bulunmuyorum. İhtiyacı olanın, derinlemesine ve müdahalesiz okuyanın, kontrol etme hissine kapılmadan yaklaşanın yanında yazmayı tercih ediyorum. Derimiz yok, çıplakları giyindirdik, bir üzerine düşünme, şekillendirmeyi, daha sakin bir ortamda yapmak dileğimdir.

...

Gündelik hayatın buluşma, konuşma, alâka kurma terimlerini sanallaştıran/sömürgeleştirenlerin zombileştiklerini, özel hayatlarını, yatak oda ve oturma odalarının "özel"liğini kontrol edilemez bir "ağ"ın denetimize bıraktıklarını gözlemliyorum. Sokağa bekçisiz çıkamayanlar, bir dehşetin ağını, yastıklarına kadar yaklaştırıyorlar, kimi 24 saat, haftada yedi gün. İçeriklerini bilmedikleri yüklemeler, gönderiler, denetim kanallarının delikli peynirinden, özel hayatlarını geçiriyor, kontrol edilmemiş bir masum bırakmadan siyasi gericiliğin ilerici ve renkli söylemli ağını hayata yayıyorlar.

Ben o yüzden, bir ağa dönüşmemiş, interaktivitesi hala insanlararasılığın eylemi olan bir biçimde kulanmaya çalışıyorum interneti.

Yorumları açmamam, gerici baskı guruplarını işlevsiz bırakma, impulsiv fetihçiliği ve fetişizmi de uzak tutma çabasından. Bırakalım insanlar birbirine mahcup selam vermeye devam etsinler, en azından bizim dünyamızda, sokakta yolumuzu kessinler.

(Bu satırları yazdıktan sonra tesadüfen, sokakta yolumuz kesildi de. Sanal yol kesmeden hoş değildi, ama en azından bir risk almaları söz konusuydu:) Karşılarındakinin bu durumdan hoşlanmadığını, kendilerinin de dokunulmaz olmadıklarını görmüş oluyorlar biraz. Tabii ki en iyisi, kimsenin kimsenin yolunu kesmemesi:) Düzeltirim:))

Yiğit durmak zorundayız, karışıcılığı karıştırmamak durumundayız, denetimi evimize kadar sokmamak durumundayız, dünyayı bir gözetlemevi haline getirmemeliyiz.

Hayatımız internet değildir, internette değildir. Sanal hiç bir topluluğun vatandaşı değiliz. sokaktan korkuyor, karanlıktan, kontrolden, manipulasyondan, yol kesicilikten, sapıklaştırılmış insanlararasılıktan korkmuyorsak, dünya ayaklarımızın altından çekilmiş demektir.

....

Bir hayat tarzı saldırganca satılıyor sunuluyor. Burası, bir susturulanın sesini arama tepesidir. Ne bir kendini pazarlama, ne et arama, et sunma, ne de imaj yaratma yeridir. Günlük hayatta neysek, ne konuşuyorsak, nerelerde dolaşıyorsak burada da daha da ölçülü olarak benzerini yapıyoruz.

İnternetin imkanlarının ne hayranı ne de esiriyim. Bir imkan var, onu iyiye kullanmaya çalışıyorum. Aslolan hayattır. Hayatta karşılaşmak, hayatta tanımaktır. Hayatta selamlamaktır.

Hayatta herşeye mesafe koyarken, başucumuzda binbir karanlık insanla online bir bilgisayarla uyumak, dünyamızı teslim etmek, entegritemizi teslim etmek, cesur yeni dünyaya açılmaktır.

Bu blog ben değilim. Kendimi ifade etmeyi bir biçimiyle denediğim bir yerdir. Okunup geçilmem daha sağlıklıdır.

Ne yapmam, nasıl yazmam, neleri yazmam gerektiğini biraz da hayat gösterecektir. Bu sadece bir denemedir. Bir varlık yokluk ilanıdır. Tanıyanlar yok saymıştır. Tanıyacakları, insana tanıkları buluruz, onlara ulaşırız.

Ve sadece işimize bakarız, borcumuza, harcımıza, üzerimize düşene.

Aşk ü Niyaz Ederiz, efendim.