19 Mart 2012

AKP'nin Dağılma İhtimali Üzerinden Siyaset Yapılmaz!

Kendilerini muhalif görenler AKP'nin iç çekişmeler, konjünktürel gelişmeler, cari açıkların yönetilemez hale gelmesi, Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması v.b. nedenlerle başbakanlığı bırakması gibi gelişmelere bel bağlıyor görünüyorlar.

Herhangi bir senaryo gerçek olsa ve AKP iktidarı gümüş tepside muhalefete devretse dahi muhalefetin iktidarı devralabilecek bir olgunlukta olmadığını gözlemlediğimizi vurgulamakla başlayalım. Siyaset Ahlâkını ise zamanla tartışırız.

Bugüne kadar siyasi partiler müdahalelere kapanma; gerek dışarıdan, gerek içeriden ama parti dışından müdahalelere karşı savunma halinde kaldılar.

Muhalefetin kadro ya da dar kadro partileri haline geldiklerini düşünsek bile daralma siyasi praxisin içerisinde olmadı. Marjinalleşme sine-i millete dönüş biçiminde olmadı. Kapanma topluma karşı duvarları yükseltme biçimindeydi.

Dış müdahaleleri yok sayamayız. Ancak dış ve iç müdahaleler ayrı ayrı odaklardan yönlerden gelmemiş görünüyor. Belli iktidar koalisyonu dengelerinin kendilerini siyasete zorlamaları tarzında geliştiği gitgide açığa çıkıyor.

Partilerin savundukları çizgilerde devlet komiserliğine soyunmuş kurum, kuruluş ve örgütlerin "hakiki izm detektörlüğü" yapmalarını, kendilerinde yönlendiricilik hakkı ve misyonu bulmalarını da şimdilik yok sayıyorum.

Partiler vesayet altında idiler. Bir dönem başka dönemlerden daha fazla baskı ve tehdit gördüler. Geriye çekilme dönemlerini beceriksizlik değil, demokrasiye kendilerince sahip çıkma ve vesayet altına girmeme çabası olarak görüyorum.

Kaset olayları, şantajların gösterdiği iki şey var. Birincisi, müdahale ve şekillendirmeler nihayet bulmayacaktır. İkincisi, içe kapanma çürümeye yol açmıştır. Bir siyasi partiyi işler kılan ve arındıran siyasi praxistir.

Partilerin müdahalelerden kaçınma ve korunma yollarından birisi kadrolarını dengelemişlikleri, parti içi rekabeti meşruiyeti ve demokratik alışverişin hayata geçirilmişliği içerisinde canlı tutmalarıdır. Rekabet ile kastımız ilelebet yönetim kavgaları değil, politikaların belirlenmesinde şekillenmesinde demokratik bir alışverişin önünü açmalarıdır.

Örgütler yeniden halka emanet edilmeli, şu ya da bu birbirinden korkan çevrelerin temsilci ve delegasyonu etrafında şekillenmelerden üyelerin denetimine geçmeleridir.

İç çürüme öne çıkarılan sadakatleri çürümeye sadakat haline getirebilmektedir. İnsanın insanlığına ve hakikatine sadık olması dışında gruplaşmalar partileri dondurmakta, hayata göre şekillenmeye karşı duran bürokrasilere teslim olmaya yol açmaktadır.

Parti bürokrasileri iyidir. Değişime açık oldukça, tartışmaya açık bir ana çizgiyi belirginleştirdikçe.

CHP'ye gelelim: Bugünkü CHP'de önümüzdeki yıllarda da Genel Başkan tartışmaları açılabileceğini, hangi ekip ya da hizip tasfiye edilirse edilsin liderlik ve kadro tartışmalarının gündemden kalkmayacağını gözlemliyorum. Hangi kadro yönetime gelirse gelsin politikaları net değildir, netleşir gibi görünmeler ise meselelerin hakikatiyle buluşmuşluktan gelmemektedir.

CHP'nin ana sorunu temsil edeceği kitleyi bulamamışlığı ve vesayet kurumlarından kurtulsa bile siyaset yapmasını belirleyen kıstaslar üzerindeki vesayeti henüz atamamış olmasındandır.

Kolay anlaşılması için karşılaştırır isek: Eski CHP (12 eylül öncesi) bir halk hareketi idi. Şimdiki CHP bir "dışardan bilinç" partisine benzemekte. Bu "bilinç" meselesi de bir çok zorlamayı ve zorlanmayı da içeriyor. "Dışardan bilinç" meselesini küçümsediğimi sanmayın. Aydınla kitlelerin buluşmasında, hakikatten ezbere kaçış yoksa "dışardan bilinç" kavramında korkulacak bir şey yoktur. Kitleler sanal ya da temsili ise, aydın ezberci ise, düşünmemekteyse, kolaya kaçıyor, direnemiyor, kolay boyun eğiyorsa "dışardan bilinç" gibi görünen empoze tavır hareketin demokratik pragmatiği için bir prangadır.

Siyasetin hakikî pragmatiği gündelik şekillenmeler ile güncellenmeye işaret eder. Siyaset yapamamanın, yapıyor görünmenin pragmatiği olumsuz anlamda "politikacılık" işlerine tekabül eder.

CHP'de genel başkanlık arayışları son bulmalı, toplumu ve hakikati ile buluşma faslı öne çıkarılmalıdır.

Önerdiğim eleştirinin sonlandırılması değil, gerçek eleştirinin kapılarının açılması, artık hakikatle kendisini düzelten siyasetlere geçme döneminde olduğumuzun farkedilmesidir.

Halkla buluşma hizmetlilerle patronların; oy isteyenlerle oy sahiplerinin; siyasetçilerle toplumun buluşması değildir. Siyasetçilerin temsil ettikleri değerleri, talepleri toplumdan, bir toplumsal hareketin kendisini ifadesi ve arzı olarak edinmeleridir!

Bugünkü tarz-ı siyaset siyaseti kariyer, iş, emeklilik kapısı gören; yöneten yönetilen ikilemini derinleştirici; yanlışına sadakat bekleyen kurutucu ve insanlığın gelecek arayışını söndürücü bir anlayışa denk düşmektedir.

Değişmesi gereken demokratik olmayan tarzın değişmesinden ibaret değildir: İnsana, seçmene, siyasetçiye bakışın da değişmesidir.

CHP'nin genel başkan sorunu yoktur. Yeniden bir parti haline gelme sorunu, demokratlaşma sorunu, halkı ve hakikati ile buluşma sorunu vardır.

Proje sunarak umut aşılanmaz. Bir parti bir umudun, ihtiyacın, talebin, rüyanın temsilcisi olduğunda projeler bir şey ifade eder.

Bir kin, intikam, husumet, talan için örgütlenmiyorsanız; kine, husumete, talana, eşitsizliğe, kamplaşmaya, cepheleşmeye karşı duruyorsanız halkın nabzını tutmayacaksınız: Halkın nabzı olacaksınız.

Halkın nabzı olmak, popülist olmayı yadsımakla başlar, başlamalı!