13 Mart 2012

Yeni Muhafazakârlığın İnsanlıkla İmtihanı Olarak İş Kazaları

İş kazaları karakol baskınları, yakılan otobüsler, cinayetler, çığ ve heyelanlardan fazla can almakta ve alacak gibi görünüyor.

"Bol keseden maaş ödememek" diğer ülkelerin içine düştüğü krizden uzak durabilişimizin nedenlerinden birisi olarak görülse de pek doğru değil. Borçla dönen bir refah sorunludur, İşçi Sınıfının hak hukuk sahibi oluşunda ne sorun olabilir ki? Üretenlerin ortaya çıkan değerden pay alışlarından bahsediyoruz, altın musluklara, ibriklere, ibrişim örtülere, ipek perdelere, şatafatlı düğünlere, takılara giden paralardan.

İhtiyaç etrafında dönen tüketimin hesaplanabilirliği lüks tüketimin dönemselliklerinden daha stabilize edici, ahlakî ve hukukî tüm kriterleri unutarak baksaydık bile.

İş kazalarının önlenmesi yolunda çaba göstermenin kadere düşmanlıkmış gibi gerekçelerden tırpanlanmaya çalışıldığına az şahit olmadık. İş güvenliği üretim kalitesinin, kültür düzeyinin, çalışmada etkinliğin ve titizliğin artmasının, iş geleneğinin sürekliliğinin sağlanmasının ifadesidir. İş güvenliği çalışana, alınterine saygının ve çalışanın özsaygısının, meslekî gururunun göstergesidir.

Aydınlarını dinlemek, dava açılmadan telefon kayıtlarını sızdırma için verilen çabanın yüzbinde biriyle, sel yataklarına ruhsatsız bina kurulması, yolsuzluklar, iş güvenliğini hiçe sayan çalışma ve çalıştırma koşulları denetlenebilirdi. Bu ilginin, yönlendirmenin, önceliğin yeni muhafazakarığın gündeminde olmadığını gözlemliyoruz.

Özünde insana, insan hayatına ve çalışana saygı göstermeyen bir muhafazakârlığın kainatına hoyratlık ve saygısızlıktan yola çıktığını, iddia ettiği değerleri temsil edemeyeceğini düşünüyorum.

İş kazaları, evet, iş güvenliği zaptiyesi oluşturmakla engellenemez. Denetim ne kadar önemli olsa da. İş güvenliği konusunda bildirimde ve şikayette bulunulması, anlaşmazlık beyanlarının çözümlenmesinde tarafların ortak başvuruda bulunabildiği bir çalışma hayatının şekillenmişliği önemlidir. Burada çalışma/işgüvenliği kurumlarının teftiş rutinleri kadar uzmanlaşmış (sendikacıları içeri tıkmak, joplamak, işyerlerinden uzak tutmak için koşturulması düşünülemeyecek) kolluk kuvvetleri fikri de gerekiyor. Kolluk kuvvetleri de örgütlü, sendikalı olmalı ki kendilerine otoriter hükümetlerce, cunta dönemlerinde, ara rejimlerde dayatılanlara iş bölümü, mesleki etik ve iş hukukundan da yola çıkarak karşı çıkabilsinler, o dönemlerin sonlarında hiç olmazsa, normalizasyonu sağlayabilsinler. Bu onlar için de iş güvenliği, iş ortamı/çevresi/çerçevesi sorunudur.

Sendikasız bir çalışma ortamında denetim bürokrasisinin keyfine ve iyi niyetine bırakılır. İş yeri temsilciliklerinin istisnasız olarak iş güvenliği sorumlularının olmaması iş yerlerinde kaliteli, ahlaki ve adil üretim yapılmadığına da işarettir. Hak ve hukuku önemseyen, vicdanlı bireyler yetiştirmeye kıymet veren bir toplumda bu tür şirketlere iş ortaklarından, müşterilerinden ve çalışmanın kurumlarından yaptırım uygulanır.

Taşeronlaşma konusundaki itirazlara duyarsızlık hukuksuzluğun ve hoyratlığın ideolojisine sarılmaktandır. Türkiye iş hukukunu ve güvenliğini yok sayan bir modernite ile çok gelişmiş bir sömürgenin ötesine gidemez.

İnsanlarımız, çalışanlarımız, misafir işçilerimiz, vatandaşlarımız güvenliksiz iş yerlerine ve ortamlarına, dayanıksız konutlara, kabak tekerlekli arabalara; öğrencilerimiz başlarına düşen lavabolara, sadece ne düşündüklerine ve neyi protesto ettiklerine aldıran bürokrasiye mahkum edilmemelidir.

İş cinayetleri kader değildir! Tedbirsiz, kuralsız, çürük donanımlı, denetimsiz şartlara mahkum edilmişliğe boyun eğmesi öğretilenler bağımsız ve modern bir ülkenin, Doğu'nun büyük kültürünün temsilcileri olamaz!

İnsanların kaderlerinin olması, "kaderli olmaya" açılan bir vurgudur da. Yeni liberal muhafazakârlığın insanlarımıza yazmaya çabaladığı sadece kadersizliktir!

Çalışanlara kendi çocuklarımıza sağlamayı düşünebileceğimiz şartları sağlamadıkça bu ülkenin siyasileri, bürokratları değil Ceberrut Vesayetçi Sömürgecileriz!