11 Mart 2012

Uluslararası Durum: ”Fırtınadan Önceki Sessizlik”



Bu yazıyı ilk kaleme aldığımda ”ABD'de seçimlerin yaklaşması ve dünyadaki iktisadî gelişmelerin yönünün henüz kendisini ele vermemişliği kullanılan insiyatifleri ölçülülüğe çekiyor. Öte yandan yığınaklar yapılıyor, hazırlıklar sürüyor, dinamik ittifak alternatifleri sınanıyor.” demiştim.
Düşürülen uçağımızla birlikte Rusya’nın anlaşmazlıkta profilinin yükseleceğini; savaş değil uzlaşma arandığını, Rusya’nın bölgeden çekilmesi ya da anlaşmaya zorlanması hedeflendiğinde iç muhalefete desteğin artacağını da zamanla vurgulamıştık.
Rusya açısından Suriye’ye alternatif var mıydı? Evet, var(dı): Güney Kıbrıs. Eğer Rusya Suriye’den çekilirse, Kıbrıs’ta ilginç gelişmeler gözlemleyebiliriz.
Türkiye Rusya’yı bir denge unsuru olarak görmek durumundadır. ABD ile Rusya konusunda ittifak sağlandığını düşünüyorum. Geleceğin Türkiyesi AB ile iktisadî entegrasyon politikasını Rusya ile relativize edecektir.
Rusya çıkarları yönündeki hareketlerde (enerjideki ortağı olan Almanya’nın bugüne kadar yaptığının tersine) Türkiye’yi iknâ etmeyi, güç dayatmasında bulunmamayı önemseyecektir. Enerji alanlarında Türkiye ile dengelenmemiş bir etki genişlemesi Rusya için oldukça risklidir, kutuplaşmayı ve soğuk savaşı beraberinde getirecektir. İki ülke arasında ittifak oluşturmadan ”iyi ilişkiler” geliştirilecek, kurumlaştırılacaktır.
”Yalta tahakküm kotaları” biraz daha üzerinde oynanmış, iktisadî planda liberalize edilmiş olsa da hâlâ gündemdedir! Dünyanın yeniden şekillenmesi ve normalize olmasından kimse paylaşım perspektifinin kaybolduğu sonucunu çıkarmasın. Yerel insiyatifler bir entegrasyon içinde yükümlülükler getirmekte, dünya sistemi bloklarüstü bir yapıya yönlendirilmektedir. Rekabet ve alan genişletme dinamiği ise süregidecektir. Bloklaşmalar ilerde daha belirgin hale geldiğinde sisteme dair ihtiyaç ve maddî şartlardan gelen modifikasyon talepleri ”nesnel” addedilen bir dinamiğe oturtulmuş olacaktır. Çatışma alanlarının ve manipulasyon araçlarının devreden çıkmışlığını beklememiz saçma kaçar. Manipulatif iktisadî politikalar prensipte reddedilse de reel politik düzeyde siyâset iktisâdı öncelemediği ölçüde, gündemde kalabilecektir. İktisadın siyâsete önceletilmesi ”manipulatif” bulunmamaktadır.
Türkiye’nin AB ile dışpolitik işbirliği alanları genişlerken Türkiye siyasî entegrasyona daha mesafeli duracaktır. Fransa ile ilişkilerin alternatif yönleri daha kolay seçilebilmektedir. Almanya ile ilişki spektrumu daha belirsizdir, şimdilik gündelik pragmatikten ve bir ölçüde Rusya üzerinden okunabilecektir. Sünnet yasağı, ”Anayasayı Koruma” yönündeki olaylar basit olaylar değildir, her bir gelişme bir tarz-ı siyâseti açıklığa kavuşturucudur. (”Sünnet yasağı” bile alman ”kendini anlama ve tanımlama konjunktürü”ne bizde Oslo görüşmelerini yapanların ifâdeye çağrılmasından daha ciddi bir müdahaledir!)
Demokrasilerin buzdağları üzerine kurulduğunu, dış ilişkilerin asla saydam olmadığını aydınlarımız, siyaset ”bilim”cilerimiz zamanla öğreneceklerdir. Avrupa yönetimlerinin (halkları bu güne kadar ”nesne” sayılmış ülkelerin sivilleşen dış politikalarının nispî saydamlığı ve diskuru açık tutuşları karşısında) hiç bir zaman tamamen ellerinde tutamamış oldukları arkaik ve kapalı sistemlerinin bocalamalarına artık alışmaları gerekecektir. Terör dengesi, tehdit, dayatma ve rüşvet üzerinden ayarlanagelmiş dış politika ve ”şiddetle ayakta tutulmuş tepeden bakış üzerinden kendine güven” işlemeyecektir! Türkiye’de dış politikada nispî açıklık anlamına gelebilecek bir kazanımdan bahsetmemizde fayda var. Bunu hemen demokratik bir kazanım olarak hanemize yazmıyorum: Anlaşmaların, karartmaların ve diplomatik ilişkilerin ”askerî anlaşma” mantığından çıkmaya başlaması ve pragmatiğini aramasıyla alâkalı bir gelişmedir bu.
İngiltere bir süre içe dönük bir ülke izlenimi verecek, orta ve uzun vâdeli kararlarını alacaktır. İspanya ile ilişkiler bir süre buzdolabında kalacaktır. Latin Amerika ve Brezilya ile ilişkiler öncelikli olduğunda yeniden aktif ilişkiler bekleyebiliriz.
Türkiye’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile ilişkilerinin yumuşaması Rusya açısından da elzemdir. İktisadî etkileri AB açısından olumlu bulunacaktır. Kıbrısın Rusya’ya açık durmaya devam etmesi ise Avrupa’da köklü değişikliklerin gündemde tutulduğuna işaret edecektir. Bu noktada Almanyanın Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne karşı izlediği politikalar çok şey söyleyecektir.
Suriye ile savaş çıkarsa kısa ve orta vadede ”Mavi Marmara Dönemi”nin de kapatıldığını; uzun vadede ise küçük bir müttefikimize ”çeki düzen verilmesi” ihtimalinin yakınlaştığını, buna yönelik gerilimlerin gündeme gelebileceğini okuyacağız.
”Çekidüzen verilme işlemi” Türkiye açısından çoktandır yürürlüktedir. Kısmen gönüllü, kısmen cebren yürümektedir. En büyük değişiklik içerde kadrolarda, dışarda müttefiklerin ve uzun vâdeli öncelikli ilişkilerin sıralamasında olmuştur.
Olası İran savaşını hem bu çekidüzen verişe nesne olmama, kaçış, ufuk kaydırma, şekillenmeyi şekillendirme çabası olarak düşüneceğiz; hem de radikal kıyâmetçi lobi ve târikatların yeniden deliklerinden çıkma dönemi olarak.
Türkiye’de Hükümet Obama yönetiminin uluslararası arenadaki sessiz kalma, öne çıkmama durumdan azamî ölçüde fayda sağlayabildi. Suriye’deki gelişmelere yapışma eğilimi hem öne çıkma zarurîyetinden hem de dışpolitik konjunktürdeki savrulma yelpazesinin farkında oluştan kaynaklanıyor olabilir.
Suriye’de Türkiye’nin başka türlü davranma olasılıkları var mı(ydı)? Var(dı), ama, şu anki konjunktürde Türkiye’de hükümet değişikliğine denk düşer(di).
Suriye ile birlikte İran'a da dokunulması halinde orta vadede belirlenemezliklerin hüküm sürdüğü bir zeminin hedeflendiğini düşüneceğiz. İktisadî ivmenin yönü tayin edilmeden buna cesaret edilmesi uluslararası maceracı bir darbe ortamına denk düşer. Gelişmelerin kendi zararlarına olacağına karar vermişlerin özgüveni eksik macerasında kartlar yeniden dağıtılacak, aktörler kendilerini sınayacak, bugüne kadar şans bulamamış oyuncular da kendilerini oyun masasında bulacaklardır.
Türkiye eskisine göre biraz daha şanslıdır. Avrupa? Türkiye kartını içerden dışardan fazla oynayarak yıpratmıştır. ”İnsider”ları yedek kartlarda kalacaktır. ABD yönetimi Obama iktidarda tutulabildiği müddetçe insiyatif merkezi olmaya devam edecek, konrolü elden kaçırmamaya kararlı olduğunu vurgular biçimde davranmayı hedefleyecektir.
Türkiye’de siyasî partiler otoriter bir sistemin parçası olmaktan kurtuldukça, sivil siyasî aktörler dışpolitik gelişimin anahtar rollerini üsleneceklerdir. Dışpolitika şekillenmesinde tedirginlik ve temkin dönemi toplumsal uzlaşma ile verimli olarak atlatıldığında toplumsal insiyatif güçlenerek çıkabilecek, daha angaje bir toplum gözlenebilecektir kanaatindeyim.
İktidar Bloku’nun çoğunluk yönetimini demokrasiye yönlendirmedeki gayretsizliği verilmesi gerekecek bir çok kararın uzun vadeliliğini tahdit edecektir. Yine de, siyasî hayat otoriter karşı dalgalara değil de konsensus fikrine açık gibi görünüyor.