19 Ocak 2007

Cüneyd mi Bağdata, Bağdat mı Cüneyde ihtiyaç Duyar?


Cüneyd dedikleri bir Aşık.

Cüneyd dedikleri bir Adam. Cüneyd dedikleri bir hakikat peşindelik. Cüneyd dedikleri bir kendinden geçmişilik. Cüneyd dedikleri bir olduğu gibi görünüş, göründüğü gibi oluş. Cüneyd dedikleri bir hikmetin hayatı.

İnsan insana ihtiyaç duyar. İnsanların arasında, insanlığın arasında yetişir.

İnsanlık, sevişir, tepişir, insafa gelir. İnsafa getirir, insanın burnundan getirir.

Giden Cüneydin Bağdadı. Cüneydin de izlerini taşıyan bir medeniyet.

Cüneydleri ortaya çıkaransa, ne huzur, ne iyi eğitim, ne refah. İhtiyaç. Bir Cüneyde olan ihtiyaç. Cüneyd cüneyd olmanın terbiyesinden geçmeseydi, hangi ihtiyaç onu olduğu kadarı yapardı. Ve: Hangi terbiye, Cüneydler yetiştirip sokağa salabiliyor?

Medeniyete bizim de ihtiyacımız var. Zalimin de oldu, olacak.

Hukuk'un işlerliğine. Suların akmasına. Okulların açık olmasına. Yarin iğnesiyle dikilen dikişe. Gülünen bülbülün ettiği çekişe.

Cüneyd Cüneyd oldu, yol gösterdi, suskunlara karıştı. Daha ne yapsın?

Cüneyde sorsan, muhtaç olan benim, bendim, artık kendimi yendim derdi, mutlaka. Hayat sona ermeden olma mücadelesi bitmez.

Hangi Cüneyd köksüzdür ki? Hangi Cüneyd bir yerde kök salar ki?

Onlar bir mümkün olandan misafir. Onlar bir mümkün oluşun vatandaşı. Yolda kalanın yoldaşı. Yolda kalana sorma, Cüneeeyd diye seslenir durur. Cüneyde sorma, benim size ihtiyacım var, muhtaç olan benim, oluşum yalnız bir oluş olmadığından, yalnızlık, insana mahsus olmadığından, der.

Düşünce yalnız kalış istese de, insan olma insan yanında olma ister. Her hikmetin ikram edeni, eyleyeni çoğuldur, bir karşılıklı anlaşma halidir, bir halk olmadır. Kim anlayanıdır, kim anlatanıdır belli olmaz.

Anlaşan, konuşan iki insanın arasında, yanında, etrafında, yalnız dil değil, kainat, kendilerinden öncesi kadar sonrası da vardır.

Sorunun muhatabı Cüneyddir, dayanamadım, sordum kendisine, gülümsedi geçti hayali.