19 Ocak 2007

İnsan Çiğ Süt Emmiştir!


Bir arkadaşım, onca işi gücü arasında evlat edindi. Evlatlık aldı. Tanıdığı bir aileni çocuğunu. Başucunda bekledi. Bitlerini utandırmadan ayıkladı. Çürüklerini şefkatle iyileştirdi. Kayıp kilolarını aldırdı. Hastalıklarını yenmesini, çığlıkla uyanmamasını sabırla, ihtimamla sağladı. Okuttu. Geçmişini yenmesini, geleceğe açılmasını sağladı.

Geçen ay çocuğa bir miras kaldı. Yeni Zelandaya taşınmış, ama çocuktaki gelişmeyi uzaktan takip etmiş, elinden geleni yapamamış bir akrabasından. Çocuğun hayatının önünü açtığını, bir imkan sunduğunu, hayatını daha da kolaylaştırdığını düşünmüştür akrabası, vicdan muhasebelerinde.

Arkadaşım geçen ay başında mahkemeye verildi, çocuğun akrabaları tarafından. Mahkemeye çıkana kadar çocuk "emin ellere" bırakıldı. Onca suçlamanın, suçlanmanın ağırlığıyla çöktü, hayalet gibi dolaşıyor.

Çocuk kıymete bindi. Kafası karışmışa, ailesine geri taşınmaya hayır diyemeyeceğe benziyor. Arkadaşımın da arkadaşları meşgul insanlar. Kim onun, onların yaralarını saracak? Çocuk, ilerde bir gün onların kapılarını çalacak mı?

Çocuğun ailesini asla suçlamaması, bunu çocuğun iyiliği için yaptığını sanması mı kendisine zarar verdi? Soylu bir hareket miydi yoksa bu? Çocuk, ailesine korkudan mı, hafızasının ağırlığından kurtulduğundan mı döner bilemiyorum. Döner, dönmez, hukuk nereye gönderir ilgilenmiyorum.

İlgilendiğim, artık, sadece arkadaşım. Ona insanlığının, ihtimamın, şefkatin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışanlardan olmak istemiyorum.

Omzundaki yükü, onun bir çocuğun omzundan alabildiği gibi alabilmem, bir ayağı benim gibi çukurda olan bir insanı evlat edinebilmem imkansız.

Ama sormaya karar verdim. Evladım olur musun? Evladım olur musunuz? Tüm evlatlarınızla beraber. Ağlarken başucunuzda otururum. Çığlıkla uyandığınızda, omzunuza dokunurum. Sırtınızı örterim.

...

Bu ana kadar bir dergide beni sansür edenler, kendilerine o dergi kurulurken yerimi verdiğim insanlar. Yayınlamayanlar, işkenceden alabilmek için hayatımı ortaya koyduğum insanlar. Dağıtmayanlar, dağıtabilmeleri için bir zamanlar canımızı emanet ettiğimiz insanlar. Okutmayanlar, yaşayabilmeleri için hayatımızı sokaklara attığımız insanlar! En zor zamanlarında yanında oldukların canına kast eder, insan çiğ süt emmiştir.

İnsana evlatları, evlatlara büyükleri ihanet edebilirler.

Alışığız buna. Biz sıradan iyi insanlara kim ihanet etmez, kim satmaz, kim hançerlemez ki, bir an artık bir işlerine yaramayacağımızı düşünme gafletinde bulunduktan sonra.

Alışığız, alışık olmasına da, bu alışkanlığın bizim de alışkanlığımız olmaması için, iftiraya uğramışın, işi bitip bir kenara atılmışın, işi bitirilip bir kenara atılmaya kalkışılanın yanında olmaya çalışmak, işi gücü biraz da bunun için aksatmak zorundayız.

...

Siz hiç iftiraya uğradınız mı? Hiç kullanıldınız mı? İnsandan, kullanmalardan anlamayan insanlar tarafından? Sizden hiç bir ricalarını kırmayacağınız halde, kendilerinden hiç bir şey koparmayacağınız, sadece bir şeyler sunacağınız halde, sırtınızda hançerlemişlerdir. Hançerleyeceklerdir. Yalnız bırakmaya, yok etmeye çalışacaklardır. Hangi Akrep Kaplumbağayı sokmaz ki? dereyi geçerken, ya da dereyi geçince.

"İnsanlık mümkün değil!"leri kanıtlamakla, sırtınızdan, hayatlarına bağlanabileceklerdir.

İftiraya uğramadınızsa, ayaklar altına alınmadınızsa, hayatını elinizde yeni doğmuş bir bebek gibi tuttuğunuz insanlarca hayatınız söndürülmeye çalışılmamışsa, bir hayatınız yok demektir! Hayatsızsın Ey İnsan!

...

Olgunluk peşindeyiz. Olgunluğun geliş tarzından kaçıyoruz. Bir ayağımız çukurda da olsa, birilerine bu öyle de gelse, sırtımızı örten bir hayatı bekleyen çocuklarız hepimiz bir yerde. Bir yerlerde.