15 Ocak 2007

İki Solun Hikâyesi


Solun bir yakası topraklarına, insanlarına, yaşadığı yere bağlılıktır. Haksızlığa karşı çıkış, hegemonyaya isyandır. İşgale, talana, angaryaya, sömürgeciliğe, zulme karşı çıkıştır.

Solun diğer yakası da tüm insaniyeti kardeş biliştir. Kendi yanlışını kendisinin olduğu için savunmayı bırakıp, başkasının doğrusuyla da buluşarak kendisini düzeltebiliştir. İnsanlığın birliğini savunuş ve bunun işgalle, entrikayla olmayacağını, bir gönüllülük olduğunu kabulleniş, bir gönüllülüğü esir kampına çevirmeyiş, rızasıyla gelenin rızasıyla gitmesini hazmediştir.

Solun birinci şehrinin kendi insanına sömürgeci bakışla gölgelendiği oldu. İkinci şehrinin ya farklılığı reddediş ya da bir gönüllülüğü esarete çeviriş eğilimiyle zedelendiği oldu.

Ancak solun iki yakası bir araya gelebilirdi de zaman zaman.

Şimdi yerli ya da dışa açık iki cepheye ayrıştı.

Eskiden yerlilik bir kendini anlama, telif düşünme, ezberi uygulamaya kalkışmama çabasıydı. Dışa açıklıksa, tek referanslı olmamaktı, insanlığın ortak kurumlarını özleyişti.

Şu ya da bu biçimleriyle, özgün ya da ezbere tavrıyla, şunu ya da bunu öne çıkarışlarıyla, şu ya da bu tarihî koşullarda oluşmuşluk itibarıyla, şu ya da bu ilginin, öncelliğin vurgulanmasıyla ne kadar farklı formasyonları, şekillenmeleri olsa da sol hep sol idi.

Bugün iki yaka bir araya gelemez oldu. Başka mazlumları anlayamazlık sorunu pek olmadı, mazlum olduğumuzda satılmalarımızın da bir etkisi olmadı. Sol, sol olmayı bıraktı. Daha pragmatik, daha demokratik, daha az ideolojik kurumsallaşmaların önünü açabilmek için de belki. Soğuk savaşın toplum mühendisliğiyle de. Nedenler ve sonuçlar çoğul.

Ama solun iki yakası ayrıştı, adeta birbirinden koptu. Devam eden sol, ne yapsa etse bu kopuş, uzaklaşma devam etmekte. Adeta dinamik dağıldı.

Solun yerliliği bir şovenizm olmazdı, dışa açıklığı da bir kapı kulluğuna dönüşmezdi, iki yaka bir araya geldikçe. Gelmedikçe neler olabildiğini çok gördük.

Sanayileşmiş ülkelerdeki sömürgecilik heveslisi sendikal hareketler ya da az gelişmişlik ideolojisinin takipçisi ilhakçı, sahibinin sesi zihniyetler bir seçmeci tercihin, solun sol olmasından geçişin kutupsallığı, ifadesiydi.

Solunun dinamiklerinden koptuğu soğuk ve savaştaki rolüyle devam etmeyi reddettiği, sağının soğuk savaşa, ya da soğuk savaş sonrasının talan toplumuna göre şekillendirildiği bir demokraside, varolan şekilsiz şekillenmelere öfkelenerek, ama ideolojiyi de savunarak gününü gün ediyor komprador aydın. Komprador sözcüğü 60lı yılların hakikati, seksenli yıllardaysa adeta bir naifliğin ifadesiydi. Komprador aydın, tüccar gazeteci, oligark köşe yazarı artık şaka değil, yeniden, ve ne yazık ki hakikatine kavuştu.

Sağdaki ve soldaki demokrasi beklentisi, soğuk savaş ufkunu reddeden açılımlar, toplumda beliren çok yönlü dayanışma belirtileri nelere yol açacak bilimez. Ancak, yağmacılığa, talana, dayatmalara, sefalete, uluslararası talana itiraz eden, demokratik, tecrübeden ve tecrübeye açıklıktan konuşabilen bir solun; ve soğuk savaşı, talanın partisi/partileri olmayı, tepki ve kriz yönlendirmelerinin kurumu olmayı red eden, demokratik ve tecrübeden konuşan bir sağın, değişik ilgi ve beklentilerin kökleşmiş ifadesi olan partilerinin kendilerini temellendirme, yenileme, ifade etme dönemlerinin yaklaştığını düşünmemek imkansız. Yoksunluk, ihtiyacın ifadesidir. İhtiyaç duyulmayan hiç bir kurumlaşma kendi dinamiğini bulamaz.

Sağ, daha örgütlüdür. Bulundukları zemin stabil olmaktan uzak olsa da, sorunlarını daha kolay çözebilecek durumdadırlar.

Sol, sol olmaktan çıkma eğilimdedir. Bu, devam etmeye çalışan, sol denilebilecek kurumlara rağmen böyledir, yalnız bırakıcı ama bir açıdan da cezalandırıcıdır. Solun birikimi, entellektüel kapasitesi de, sorun çözümüne yöneldiğinde şaşırtıcı olabilecektir.

Demokrasimizin tarihi, solun iki yakasının bir araya gelmesiyle kesintiye uğramışlıktan kurtulabilecektir.

Modern toplumda yaşadıkça, sol da sağ da, daha az abartılmış ve demokratik ifadeleriyle toplumun olmazsa olmayan kurumlarından olacaklardır.