23 Ocak 2007

Sanal-Enflatif İhanet Göstergeleri Üzerine Çeşitlemeler 1


İHANET ENFLASYONU. Her fikirden, her cenahtan yazının altına yapışan "bu ihanettir", "bu küfürdür" yazısından geçilmiyor. Anlaşılan, kimileri maaşlı. Kimileri ise amatör, ama örgütleniyor. Milletin efendisi edasında. Bir olumsuzluk eki mi unutuldu, düzelterek okuyacağına, "acaba şunu mu kast ettiniz?" diye soracağına hemen mevzunun nöbetçi çetesine ihbarda bulunuyor, yazıyı işaretliyor. Ölçü yok, tadında bırakılmıyor. Arkadaş çevrelerinde bile, en sağduyulu, aklı başında yazıyı yazsanız, bu vazifeyi üstlenen bir sinirli ve misyonu sayesinde kusursuz bir vatandaş hazır bekliyor. Düşünmek, ifade etmek, sinir harbine girmeyi istiyor. Başkasının yasısına yapışacağına insanlar kendilerini ifade edecekleri siteler kursunlar diyemiyorum, bu bir varoluş tarzı.

ÖRGÜTLÜ YORUM. Bir topluluk liderine dokunuldu muydu gazetelerde, yüzlerce hakaret yazısı ekleniyor. Yani bir de örgütlü yorum var.

MİSYONLU YORUM. Milletin bekçisi yorum. Sosyal yorum. Laikliğin bekçisi yorum. Dinden sapmaların bekçisi yorum. Dinsizliğin bekçisi yorum.

UYGAR YAZAR. Ortak yan aynı çokbilmişlik, saldırganlık ve tehditkar tavır. Bizim gençliğimizde bu tip tavırlar savaş ilanıydı. Hırçın mıydık bilmem. Ama kimse kendisine böyle davranılmasına izin vermezdi. şimdi uygar ve liberal olduk. Aldırmıyoruz. Bazan iyi ediyoruz, sayın sapıtık vatandaşı rahat bırakıyoruz. Bazan da iş bu kadar kolay olduğundan kızışıyor, risk almadan tehdit, yol kesmeden ön kesme, yıldırma, hedef gösterme, işaretleme kolaylığı var.

TELEFON. Eskiden telefon elinde geleni geçeni ihbar eden yaşlılar olurdu uygar ülkelerde. Biz bunu pek yaşayamadık, muhbirlik hoş karşılanmazdı, kendi postamızı atmayı seçiyor olmalıyız.

KES GÖNDER. Ticari basın bazan matbu protesto formları hazırlardı. Kes yapıştır. Şu ülkeye gönder. Şimdi forma gerek yok anketler var. Zaten herkes kendinin yazarı. Bu noktada, yine yaşlı avrupadan ayrılıyoruz. Orada protesto edecekleri konunun kursunu görmüş, kullanacağı gerekçeleri ezberlemiş, kendi yazsa da yazacağının ne olduğunu baştan kestirebieceğiniz taraftar lobileri vardı. Gazeteleri protesto ederler. Makalelerin nasıl yayınlanabildiğini sorarlar. Okuyucu mektubu gönderirler. Ya da güdümlü teşekkür mektupları. Her "karakafalı" şöför, en iyi niyetli hizmetinde, ve en iyi yolu seçtiğinde kaç kez şikayet edilmiştir, ta ki topluma sırtını dönene kadar. Müşteri memnuniyeti değildir burada hedef. Herkese yerini bildirmektir. Bizdeki gibi doğrudan "hop hemşerimler!" de az cereyan etmez, işini yapan insana. İnsan her yerde insandır. Bazısında bu işler ayıptır, bazısında vazife. Her neyse. Biz, bize göre ayıp olanı yapıyoruz. Başkalarında bu biraz ileri gitme, o kadar. Sarhoşken, kontrol de kalkar, yapanın yanına kâr kalır uygar ülkelerde. Biz uzaktan ayar yapıyoruz, mesela şöför terbiye etmiyoruz. Uygar ülkelerde ekmek parasıyla oynanır. Bizde hayatla. Ama, uygar ülkelerde de, hayatla oynayanlar birileri oluyor. Çoğu insanın işi gücü var. Bizde şimdilerde insanların adeta işi gücü bu.

DUR HEMŞERİM! Diplomatik, siyasi manevraları yorumlayamayacak, kavrayamayacak insanlar, fikir adamlarını bile idare etme derdinde. Tribündeki binlerce çalıştırıcı gibi. Bazan insiyatif kırmaktalar, bazan kendi işlerine yarayanı bloke etmede, yaramayana yol açmakta. Bazan kalenderleşmekte, bazan murtazalaşmakta, bazan alttan almakta, bazan karamsarlaşmaktalar. Ayak altında bin türlü adam ve kadın. Bir kısmını devlet örgütledi, sokağa saldı, sese karşı ses oldular. Bir kısmı devlete müzmün anti. Eleştirmeyi bilmediğinden, yangın hortumuna bile tekme atacak haleti ruhiyede. Bir kısmı derin millet, ama anti sosyal. Bir kısmı sosyal ama çoğunluğu sevmez, antidemokrat. Kaş çatık. Her birinin bir beklediği darbe, sevdiği darbecisi vardır. İpe çekmeyi düşündüklerinin listesi de hazırdır. Üçünü beşini sallamayı değil, her akşam birilerini sallamayı düşünebilirler. İçki içmiyorlarsa, sigara çekeceklerdir, sallanan bedenlerin karşısında. Ön saftakiler telefon kamerasıyla kayıt yapmaz. Zevkine varır.

DÜNYA ZOR. Her yerde, birbirini andıran kalıplarla antilik yapsa da insanlar, bazı yerlerde sınır ölçü, durak daha az biliniyor. Fazla çığırtkanlık, insanın kendisinin de altında kalacağı çığları seferber ediyor.

HAKEM SAHAYA. Bizde sahadaki hakem de işi tribünden idareye kalkabiliyor. Zaten hakemliğinde de klüp ya da tribün sahibidir. Hukuk herkese işlemiyor. Birileri istedikleri yurtseveri kaldırabildikleri, kaçırabildikleri ortadan kaldırabildikleri için yurtseverlik iddiasındalar. Onlara karşı hukuk işlemiyor. Hafıza işlemiyor. Alınmış takipsizlik kararları, şaibeler, ifşalar hatırlanmıyor. İnsanların ensesinde dikilebiliyorlar. Kimse sormuyor, yetki nereden, hangi ülkeden, hangi fikirden, hangi akıldan, kimin için? "Kimin için"e cevap verdiklerinde ama akan sular durur. İnsanlar başka birilerine kendi "kim"ini ödünç veriverir. Durum bu. Ortada bin bir binbirsurat dolaşıyor. Fazlası akla zarar. Ne olduklarını bildiğimiz, oldukları gibi görünen, göründüğü gibi olanlaraysa hayatı zından ediyoruz:

Kalenin dibinde mermerden direk
İnsanın zulmüne dayanmaz yürek