18 Mart 2008

Çanakkale!


Bir estetiği, duruşu, etiği, hayatı, hayatlılığı olmayan direnişin anlamı ne?

Dünyadaki haksızlıklara, adaletsizliklere, zulme, yağmaya karşı çıkarken, ardımızda hayatı olan bir hayat bırakamıyorsak, itirazımız neye?

Çanakkalede karşı koyan bir ufuk sözkonusu idi. Kendinden sonrasıyla kendinden öncesine köprü.

Can vermek kolay. Hayat vermek, hayata dahi hayat vermek, zor olan, sancılı olan, sancısı olan üzerimize düşen.

Ardımızda çöplükler, yağma, talan, komşusuzluk, açgözlülük bırakacaksak, nehirlerimizde zehir akacaksa, ölü balıklar ve varoşlardaki uyuz sokak köpeklerinden başka bir heyecan, canlılık bırakamayacasak, bizi kucaklayan ormanlar, deniz ve dağlar parsellenip satılacaksa, bize büyük konuşmak haram.

Ufku, güneşin kanayan rengini, ayın gümüşünü, açan yaban güllerini, çiği, kırağıyı, pesengiyi, meyveye duran ağacı, kuzulu ceylanı, çayırları, bayırları, dalgaları, fırtınaları, karı, tipiyi içimize taşıyacağız.

Bir kedi kadar uysal, temiz, yumuşacık uyuklayacağız insanlık nöbetimizde. Güneş ışığıyla oynaşarak. Gerekmedikçe sırt kabartmayarak.

Çanakkalede sadece Babaannemin beş erkek kardeşi, "ağası" yatıyor. Savundukları hayatı, duruşu anlamazsam varlığım niye?