9 Mart 2008

Evet, Dava Güdüyorum!


Evet, dava güdüyorum.

Bize binlerce yıldır hitap edebilen bilgelik kaynaklarının kurutulmamasını istiyorum.

Bizi kendimiz yapan kurumlarımızın ayakta kalmasını istiyorum.

Hiç bir şey sonsuza dek baki değil. Ölümlüyü ölümsüz yapma derdinde değilim. Ama önüne gelen, her eline savaş baltası alan, şu ya da bu önceliği, çıkarı, aidiyeti, aidiyetsizliği önüne koyan insanlığın kültürel mirasını, geleneğini manipule edemez, kimlik edinme süreçlerini belirleyemez, yeme içmesinden beslenmesine müdahil olamaz, ne yazacağını, çizeceğini, seyredeceğini belirleyemez.

Toplum mühendisliğinin bizleri gerekli ya da gereksiz görmesi beni ilgilendirmiyor. Ben onları gereksiz görüyorum. yaptıkları nafile diyorum. Her çatlakta yeniden filizleniyoruz, biz halkız!

Taşra kültürün, dayanışmanın, kardeşliğin, sadakatin evi. Zenginleşme, şımarıklaşma, elektiriklenmeyi cehaletin tersi olarak görmüyorum. Taşra mukassi görünüyor meyhaneden amma bir başka letafet var içinde, görüyorum.

Ne şişirme şehirleşmenin hayranıyım, ne de görsen anadoluyu terennüm ediyorum. Ne şehir aydınlık. Ne de taşra karanlık.

Taşra geleneğimizin, hayat tarzımızın, tavırlar toplamımızın yuvası, evi. Şehir, medeniyetimize şehir olmaktan çıktı. Sokaklarında lağım akan, derelerine evler kurulan, ufku karartılan, kıyıları doldurulan yer haline geldi.

Taşrayı sömürgecilikten korurken, şehirlerimize de medeniyet getirmeliyiz. Vahşet, yağma ve talan kültürü, anoreksi, rantçılık, acelecilik ve yığmacılıkan mı medeni tavır çıkacak diye bekliyoruz? Şehirlerden bir şey çıkacaksa bu tavra eleştiriden, olanlardan bıkmışlıktan gelecektir.

Taşra bir cennet değildir. Ama taşrada kalmaya karar vermiş, köklerini bırakmamaya karar vermiş bir medeniyet çekirdeği söz konusudur.

Metinlerimizi, müziğimizi, yeme içme tarzımızı, kültürümüzü sömürgeciliğe karşı savunmak, ayakta tutmak zorundayız. Bunu yalan dolan talanla değil, hakikate sarılarak, hakkani olarak, kendimizi ve elimizdekini eleştirerek, eleştiriye açık olarak, yani başkasına, başkalığa açık durarak yapacağız.

Dostumuzun da düşmanımızın da çocuğu, çocuğumuzdur. Herkese insaniyet, herkesten insaniyet bekleyeceğiz.

Direneceğiz. Karşı koyacağız. Teslim olmayacak, teslim etmeyeceğiz.

Ama daha iyi bir gerekçeye, haklı bir gerekçeye, haklı bir itiraza, isterse düşmanımızdan gelsin haklı ve insani bir talebe boyun eğeceğiz. İnsan duracağız. İnsana boyun eğeceğiz. İnsanlığa boyun eğeceğiz. Zulme, ihanete, iç boşaltmaya, teslimiyetçiliğe, acentalığa, çokbilmişliğe karşı duracağız. Aman etmeyeceğiz, ama amansız da olmayacağız, aman vermemek, amansız olmak bizim işimiz değil.

Kölemiz olmayacak. Kölesi devede, efendisi yalnayak bir kültürden geliyoruz. Kölelik, kölecilik bizim işimiz değil.

Hiç bir metni, hiç bir beyiti, hiç bir eserimizi anlamaya, anlaşılmaya kapalı tutmayacağız.

Rüyalarımızın kapısını halka açacağız, halkın rüyalarında gezineceğiz.

Kendimiz olacağız, kendimizi yaşayacağız, üzerimizde hükümranlık taslayanları yakamızdan silkip atacağız.

İnsan olacağız, insanlığa açık duracağız ve açık kalacağız, efendim.

Bu davet de bizim!