29 Mart 2008

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan: Hatıralarına


Değerlendirmelerin, çözümlemelerin hiçbirisi umurumda değil.


Yiğit insanlardı. Sömürgecilere ülkemizi teslim edebilmek için katledilmeseler uzun yaşayabilirler miydi? Bilemiyorum.


Kayıtsız kalamazlardı, dünyada olan bitene. Yaşasalar, tesadüflerle sağ kalmış binlerden birileri olabilirlerdi.


Hayatlarını yaşamadılar diye düşünmüyorum. Yaşadılar. Milyarlarca insandan daha ciddi yaşadılar.


Canını yaktıkları birisi, birileri varsa, artık tamir edemeyecekleri için üzülüyorum. Geriye dönüşsüzlük söz konusu oldu muydu, insan hayatı söz konusu oldu muydu, insanların yapabileceği tek şey, tekrarını engellemek, ders çıkarmak, tecrübe paylaşmak. Vicdan, yalnız yanlışta değil, yapabileceğinin en düzgününü yapamayınca bile kanamaya başlar.


Onlar, ilk gerçek modern ve sondan ikinci geleneğe hakim kuşağımızdı. Entellektüel bir projeden ibaret değildi hayatları, durup dururken halkın hafızasına, binlerce yılın izlerine katılmadılar. Bu, uçukluk, kopukluk, hayalcilik işi değil.


Cumhuriyetin ilk meyveleri, ilk sokakta, savaş altında, kargaşada, karmaşada yetişmemiş kuşağı idiler. İlk ciddi hasatı idiler. Gök ekinken biçildiler.


Bir ülke, yabancı ülkelerin oldu bittici, kıyıcı, kırımcı, kan güden kuruluşlarını kendi ülkesinin çekirdeğine ekler ise, dünyanın birilri için nasıl şekilleneceği insandan, dünyadan, ahlâktan, hukuktan, hayattan önde giderse olacağı budur. Çocuklarını ulu sömürgeciliğe kurban etmekle kalmazsın üzerlerine de basa basa yürürsün.


Onları ne koruyan kollayan, engellenecekleri yerde engellemeye çalışan; ne de onlarla tecrübe paylaşan, onları geleceğimiz olarak gören, üzerlerinde titreyen, sahip çıkan, eleştiren insanlarımız, kurumlarımız, ortak tecrübemiz, sorumluluk taşıyanlarımız olmadı.


Onların daha yargılanmadan kalemini kıranların, Kızılderenin emrini verenlerin ayaklarında Sümerbank işi çizmeler yoktu. İşgal altındaydık diyenlere haklılardı demekten başka bir diyeceğimiz yok: Aklımız, fikrimiz, gelecek için kararlarımız, rüyalarımız, hülyalarımız, umutlarımız, okullarımız rehin verilmişti . Halimiz, geleceğimiz üzerinde konuşamıyorduk. Konuşan aydın sokaklarda vurulur hale gelmişti. Önce insiyatifimiz, isyan edebilir halimiz, sonra bir fikri olabilir halimiz kıyımdan geçirildi.


Kârını, hazzını çoğaltmak, yurtdışında iş bulabilmek, birer kürsü, makam paye koparabilmek dışında bir derdi olmayan nesiller yetiştirebildik, yemesini içmesini bilmeyen, delikanlılığı bilmeyen, ihtiyarları karşıdan karşıya geçirmeyen, kalemini kalemsiz arkadaşına verip yazılıda sıfır çekemeyen.
Aşık Veyselin ayağına gidip, onunla yaşar mı, öğrencisi olur muydu birileri, Fikret Kızılok gibi? Yurtdışında burs, kongre arar insanlar şimdilerde, merit değil çünkü söyleyeceği bir şey olan çobanın yanına bağdaş kurmak, balıkçılarla oturmak. Bunlar eskiden özenti değildi. Bir halktık. Elitimiz de halktı. Sömürgecilerimize açılan kapılar halkın suratına kapatılmıyordu . Bunu reddedenler taşraya, ya da yoksul emekliliklerine sıkıştırılmamışlardı.


Şiirle atışabilen halkı bir kenara itip, vahşi batı ve uzak doğulardan, yankilerden, latinolardan davranış kalıpları, kültür, zevk öğrenmeye çaılşmaktayız. Birey, kendine yapılan haksızlığı affedemiyor, başkalarına yapılanı okuyabilse dahi bir sorumluluğa dönüştüremiyor. Birarada yaşamanın ahlâkını, hukukunu unutuk.


Günah keçilerimiz, yeni yetmeler mi olacak? Hayır. Bunu haketmiyorlar. Ama, anlamaya başladıklarının ardından gidemeyecek kadar yabancı ve şaşkınlar. Hep dedim, Konya Develisine oynayamazlar, Şeker Oğlana ayak vuramazlar, tango çalınmasını beklerler, o da bir bekleyebilecekleri varsa. Onlar bizden medeniyet, biz onlardan aidiyet göstermelerini, o kadar fena bir hayat tarzımızın olmadığını görmelerini isteriz. Hattâ, daha açıkçası, başkalarına özenmemizin bir anlamının olmadığını. Dinledikleri kaç Refik Fersan eder?


İnsanlığın mirası bizim de mirasımız. Yazarları yazarımız, şairleri şairimiz. Ama artık kendi ufkumuzdan bakamıyoruz. Yemeklerimizi yiyemiyoruz. Şarkılarımızı söyleyemiyoruz. Bu kadar ilkel olduğumuzdan mı bu arayış? Kültürümüze ne kadar hakimiz? Hakim değilsek nasıl eleştiririz? Neyi eleştiririz?


Sömürge tebasına döndük, hattâ alenen sömürge tebaasıyız. Belki daha da beteriz. Kendimizi bağımsız sanmaktayız. Hata kimin? Eğitimimizi, dış politikamızı, kültür politikalarımızı, üniversitelerimizi teslim edenler kimler? Karşımızda devlet, ülke elden gidiyor diye ağlayanlar, ya da göbek atanlar, devamında marifet görmeyenler. Aynı hamasiyatla ya da yalaklıkla nesilleri emperyalizme kurban edenler. Bir tek oğulu değil, nesli, nesilleri. Ta ki, üniversitelerimizi, okullarımızı arka bahçeleri yapana kadar.


Artık bir tek Deniz Gezmiş çıkaramazsınız bu rüyadan, bu okuldan, bu sistemden, bu hülyâdan, bu toplumdan. Çıkarlarsa her şeye rağmen, seslerini duyan, dönüp bakan olmaz. İnsan beklemezler. Ama başkalarının kıyametlerini beklerler, bekçiliğini yaparlar.


Kültürümüz, kültürümüzün en narin yaprakları, çekirdeği "sakız çiğneyen adamlar"a teslim edilir. Tohumumuz, tarımımız, yeraltı yerüstü zenginliklerimiz. İnsanlarımız. Ve ormanlarımızdaki hayvanlarımız. Komşularımız. Sağlığımız. Kararlarımız.


Suçlu aranıyorsa en çok ağlayana, en gürültücü kimse ona bakın ey insanlar. En mağdura. En mağrura.


İnsanlarımız sabırlıdır. İnsanlarımız geniş ufukludur. Binlerce yılın görmüş geçirmişlikleriyle bakarlar hayata. Su çürüdü. Dokunduğmuz her şey dağılır gibi. Ama temellerimiz sağlam. İnsanlık bizle ayakta duracak. Komşularımız bizimle ayakta duracak. İnsanca dokunacağız. hayatla dokunacağız.


Bu ülkeyi ve ülkeleri yeniden ayağa kaldıracağız. İnsanlar birbirinin yüzüne bakabilir hale gelmeli yeniden.


Bir birimizi göreceğiz. Bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Hakikatliysek işimiz kolay. Görüleceği görmeye çalışan, birbirine benzer şeyler söyler.


Konuşmak için insanların susturulmasını beklemeyeceğiz, hep bir ağızdan konuşacağız, gürültüye alışsınlar.


Bu ülke bizim ülkemiz, bu dünya bizim dünyamız. Yakıp yıkmadan bırakmamız gereken bir miras var elimizde, bir emanet var.


Yeni nesillere, acılı, yolunu bulamayan, kendini bulamayan nesillere el uzatacağız, onlara sahip çıkacağız, onları karşıdan karşıya biz ihtiyarlar geçireceğiz, sokaklarımızı sevdireceğiz, bizim gibi oynatacağız bazan.


Denizleri kaybettik. Kayıp büyüttüğümüz kuşakları kazanalım.


Kayıp büyüttüğümüz çocuklarımızı kazanalım. Birilerinin çizmesinin altına altmayalım. Birilerinin çizmesini giydirmeyelim. Efendim. Arzeyleriz, gündüz hayalimizden, gece düşümüzden.