18 Mart 2008

Memleket İşlerine Karışıyor Gibi Olmayalım Ama


Memleketimizin işlerine karışan çok. Memleket işlerini karıştıran çok.

Minareyi çalan kılıfını hazırlamıştır. Filler dalaşırken, diğerlerine ayak altında dolaşmamak düşer.

Şimdi parti mi kapatılıyor? Hangi parti kapatılıyor? Varolan bir partinin kapatıldığını gördünüz mü? Yerine bir şeyler konulmuştur, düşünülmüştür.

Bugüne kadar kaç parti kapatıldı. Hangi parti, partili zarar gördü? Daha uzun süreli iktidara terbiye molası verilmedi mi?

Kaybedenin kaybedeni ağırlığınca altınla, kaybedenin kazananı ağırlığınca altınla tartılır durumdayken kime hayıflanıyoruz, neye üzülüyoruz?

Hangi parti bir başka parti harabesi üzerine kurulmadı?

Eğer bir zararlı çıkan olacaksa, halktan başka kendisine fatura kesilen kim var?

Demokrasimizi koruyacaksak, demokrasiye sahip çıkacaksak fevri olmamamız, sakin ve serin durmamız, gülümsemeyi ve hicivi bırakmamamız, olan biten herşeyi anlamaya zahmet etmememiz yeterli. İşimize bakacağız. Ne yapıyorsak hakkını vereceğiz, bizden zaten bekleneni yapmaktan imtina edeceğiz.

Siyasetsiz, düşüncesiz, geleneksiz gibi görünüyoruz. Öyle miyiz? Değil miyiz? Bundan kime ne? Onlar, yani her olup bitenden kârlı çıkanlar ve çıkacaklar, buna zerre kadar aldırıyor mu? Biz de onların işlerine aldırmayacağız.

Sepetimizi öreceğiz. Demiri döveceğiz. Taş kırmada ustalaşacağız. Çile çekmede. Keyif çayında. Ufka bakmada. Aşık olmada. Çocuklarımızın geleceği için çalışmada. Onlar, ne kadar "hemen şimdi!" derseler desinler. "Hayır, yarın!" da diyeceğiz, "hayır, şimdi!" de, gerektiğinde, bize gerektiğinde, insanlığa gerektiğinde, öyle icap ettiğinde, öylesi meşru olduğunda, bazan canımız öyle istediğinde. Can bu. Canan bu. Onun da dediği olur bazan. Yolu varsa. Sebebi varsa. Hikmeti varsa. Gereği varsa. Elimizden geliyorsa. Kimsenin elinden bir şey kapmıyorsak.

Aydının kompradorlaştığı, toptancıtücccarlaştığı bu ülkede ve tüm ülkelerde kutsal kavramlar tilkilerin kuyruklarında flamalaşıyor, develer tepişiyor, filler kapışıyor, boğalar halkı kovalıyor ve bu kaçmacaya "fiesta" diyebiliyor zavallı insanlar, insancıklar. Kutsal kavramlar, kılıflarına sokuluyor, halklara zenginliğin sofrasından kırıntılar saçılıyor. Kapışan kapışıyor. Kaçışan kaçışıyor. Ayılan ayılıyor. Bayılan bayılıyor.

Biz diyoruz ki: Ayılana gazoz, bayılana limon! Ve hayata devam! İşinize devam! Gücünüze devam! Okula devam! Hayata devam! Sohbete devam! Komşuluğa devam!

Bir Bilen'e sorsak ne olup bittiğini, bize ancak gülümser. 'Bir Bilen'ler de bizi bir sabah uykudan uyandırmıştı, biz de onlara gülümsemiştik. Bilmediğimizin bildiğimiz kadarını açıklamıştık, işe de yaramıştı. Bir Bilen'e bir bilen olabilen bir bilmeyenli denklemi bildiniz mi, yolunuz açık. Yani yol açık. Yola devam.

Heyecanlanıp fincanları devirmeden, küfemizdeki yumurtaları yola düşürmeden , sağa sola bakmadan devam. Heyecanlandırıp halkı sahaya indirmeden, beklenen şarkıyı söyletmeden, taksim geçerek, tek tek basarak, sek sek sekerek, doğaçlama, kafadan, kalpten damardan takılacağız.

Doğru, bir siyasetimiz yok. Bir mizacımızda mı yok? Bir direnme estetiğimiz, yol türkümüz, yolculuk çıkınımız? Yola devam.

Hukuk işlese de işlemese de, ne gelişeceğini gücü olan, bir belirleyen belirler. Gerisi figüran. Ne hukuku küçümseyeceğiz ne de kabahati ya da kahramanlığı hukuka yazacağız. Hukuk kâr zarar hesabıyla çalışmaz. Karşılıklılığın emiri demiri keser hukukta, hukuk her tarafa işler. Hukuksuz toplum yok. Azgelişmiş hukuk da. Az gelişmiş siyaset de. Hukukun üstünlüğü adaletin de üstünlüğü müdür her daim? Evet! Uzun vadede. Hukuksuzluğun adil, adaletin hukuksuz, hukukun adaletsiz tecelli ettiği çok görülmüştür. Bizdeki olup biten ne hukuksuzluk, ne adaletsizlik ne de her kangi bir tecelli meselesi. Çarpan dalganın süpüren dalgaya dönüşmesi de değil hani.

Siyaset mühendisliğinin altüst ettiği dinamikler, zorla yapıştırılmış yasal, sosyal, geleneksel, kuruluşsal bileşkeler hayata sürtünüyor. Gemi zorlanıyor, dibe sürtünüyor omurga. Tren raydan çıkacak gibi sarsılıyor. Araba değişik tekerlerle yolda.

Saray darbeleri her ülkede oluyor. "Biz bize benzeriz"i ancak fonlanmış aydınlar söyler. İnsan insana benzer. Parti başkanları medenî dediğimiz ülkelerde de yolda öldürülüyor. Parti başkanı adayları da. Şahin politikacılar dahi tuhaf hastalıklar geçiriyor, bitkisel hayata geçiyor, skandallarla ayak altından çekiliyor, tatile çıkarılıyorlar. Bizde ve ülkelerde değil, ülkelerde. Bizimkiler daha şerbetli. Biz daha normaliz belki. Başkanlar berabere kalıyor, eşbaşkanlıklar kurulamıyor, yazı turayla kazandırıp kaybettiriyor yüksek mahkemeler.

Kriteri ne uygarlığın? Eleştiriye açıklık, yenilenebilmenin yapıları, demokrasi, kişi hak ve özgürlükleri vs vs vs. Ama bunları yazdığımız ülkelerdi dünyada ihlâllerin başını çeken. Uslandılar? "Barbarlık bizim genlerimizde" diyen desin. Uygarlık, bazan eldeki imkânlarda, imkânlarda da, imkânın uygarlığının neresi uygarlığında?

Biz imkânsızlıklarda uygar olalım, uygar kalalım. Gene gaza gelmeyerek. Ne saray darbesi yolunda, ne de sarayı savunma yolunda kalarak. Yola devam ederek. İşimize gücümüze, insanlığımıza, insafımıza sığınarak.

Minareyi çalan kılıfını hazırlamıştır. Hürriyet kahramanları peşinen gezdirilir, hainlere tu kaka edilir, edilirken, buğdayı biçeceğiz, çeltiği döveceğiz, okuyacağız, düşüneceğiz, selâmlaşacağız, sabahlaşacağız, komşumuzun düşürdüğünü kapmayacağız, işimize gücümüze bakacağız.

Ağaç dikeceğiz. İnsan kalacağız. Ahırlarımızı küreyeceğiz. Kedilerimizin tırnaklarını törpüleyeceğiz. Yeni türküler yakacağız. Yere düşeni kaldıracağız. Çocuklarımızı yetiştireceğiz. Çöpü denize dökmeyeceğiz. Kanalizasyonu nehirlere çevirmeyeceğiz. Kendi pisliğimizi, kirlettiğimizi, batırdığımızı temizleyeceğiz.

Siyaset? Öyle, böyle rayına oturacak. Rayına oturtacağız.

Medeniyetimiz ne başkalarının acısı üzerinde yükselecek, ne kendi çöplüklerimizin.

Biz partilerimizi bir siyaset geleneği, eşitlik, kardeşlik, dayanışma ve çocuklarımızın geleceği üzerine kuracağız. Dünyayı talana gelmedik. Dünya elimizde bir emanet. Biz de dünyada emanetiz.

Anlamadığımız biçimde kurulan, açılan, kapatılan partiler için de ne sevineceğiz ne de dövüneceğiz. Kaygıyla, düşünceyle izleyeceğiz gidişatı. Sokağa dökülmeyeceğiz sevinçten ya da öfkeden.

Acelemiz yok. Bütün zamanlar bizim. Zaman insanların.

Ve zaman, insanlar için, Efendim.